USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Dünya

Avrupa'da aşırı sağa 'Trump dopingi'

ABD başkanlığına seçilen Trump'ın zaferi, Avrupa'daki aşırı sağcı partilere adeta "umut" oldu - Anadolu Ajansı

Avrupa'da aşırı sağa 'Trump dopingi'
11-11-2016 16:02
Google News

PARİS

ABD Başkanlık seçiminin galibi Donald Trump'ın kazandığı beklenmedik zafer dünya genelinde adeta şok etkisi yaratırken, Avrupa'da aşırı sağın umut dolu açıklamalarına neden oldu.

ABD başkanlık yarışı başladığında adaylığını açıklayan ancak neredeyse kimse tarafından ciddiye alınmayan Trump'ın bugün ABD'nin 45. Başkanı olması, Avrupa'da özellikle gelecek yıl seçime gidecek ülkelerdeki aşırı sağcı liderlere Brexit'in ardından adeta bir başka doping etkisi yarattı.

Fransa'da gelecek yıl mayısta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri için aday olacak aşırı sağcı Ulusal Cephe (FN) Lideri Marine Le Pen, Trump'ın zaferine en çok sevinen siyasi figür oldu. Sonuçların kesinlik kazanmasıyla ilk önce Twitter'daki resmi hesabından Trump'ı kutlayan Le Pen, ayrıca bir de basın toplantısı düzenledi.

"ABD halkının bu tercihi, egemen bir halkın özgürlük zaferi olarak yorumlanmalı." ifadelerini kullanan Le Pen, Fransa için de seçim sonuçlarını "iyi bir haber" olarak değerlendirdi.

Konuşmasında Trump'a önerilerde bulunmayı da ihmal etmeyen Le Pen, Trump'a özellikle AB-ABD Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) anlaşmasını reddetmesi ve Rusya'yla ilişkileri düzeltmesi yönünde çağrıda bulunurken, bu önerilerinin dikkate alınması halinde Fransa'ya da fayda sağlayacağının altını çizdi.

Le Pen, benzer bir açıklamayı Brexit sonrasında da yapmış Fransa'nın artık Frexit'e hazır olduğunu söylemişti. Ancak Trump'ın zaferi Fransa'da aşırı sağ için adeta bir "umut" oldu.

Le Pen'e göre Trump'ın zaferi siyasetteki elitizmin çöküşüne yol açtı. Kısacası Fransa'da aşırı sağ, İngiltere'de Brexit ve ABD'de Trump'la devam eden değişim rüzgarının Fransa'yı da etkileyeceğini düşünüyor.

Aşırı sağın Fransa'da cumhurbaşkanlığı seçimlerinde benzer bir süprize imza atabileceğini değerlendiren elbette yalnızca Le Pen değil. Eski başbakanlardan Dominique de Villepin de seçim sonuçları açıklandıktan sonra katıldığı bir programda ABD'de sandıktan çıkan neticenin Avrupa'daki ülkelere ders olması gerektiğini savunmuştu.

Villepin, "Bu sonuçtan, hem ABD, hem batılı ülkeler hem de uluslararası toplum ders çıkarmalıdır." yorumunu yaparken Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın seçim sonuçlarını iyi okuması gerektiğine dikkati çekmişti.

Fransa'da gelecek yıl mayıs ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi için merkez sağda aday belirleme çalışmaları devam ederken aşırı sağdan Le Pen'in aday olmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Mevcut sosyalist hükümete güvenini yitiren Fransız halkının merkez ya da aşırı sağ arasında bir tercih yapması gerekeceği tahmin ediliyor. Le Pen'in her durumda ikinci turda merkez sağdan bir adayla yarışması bekleniyor.

Fransa'da işsizlik, terör ve Brexit

Le Pen, 2 yıl önce yapılan yerel seçimlerde temsilci sayısını neredeyse iki katına çıkarmış, ardından yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de koltuk sayısını arttırmayı başarmıştı.

Fransa'da 7 Ocak 2015'te yaşanan Charlie Hebdo saldırısı ve ardından yaşanan saldırılar, halkın mevcut hükümetin güvenlik politikalarına olan güvenini kaybetmesine neden olmuş, 13 Kasım 2015'te 130 kişinin öldüğü terör saldırısında ise sosyalistler ciddi eleştirilere maruz kalmıştı.

Ülkede yükselişe geçen işsizlik, düşük büyüme rakamları ve terör saldırıları Le Pen'in elini güçlendirirken, yapılan kamuoyu araştırmalarında da popülaritesinin arttığı görüldü.

Fransa'da kendini hissettiren sığınmacı krizi de aşırı sağın afişlerine yansımış, Fransızlara tanınmayan ayrıcalıkların sığınmacılara tanındığı savunulmuştu.

Aşırı sağın parlamasına neden olan bir diğer husus da Brexit kararı oldu. Le Pen, referandumdan sonra, AB değerlerinin asla Fransa ile uyuşmadığına bir kez daha vurgu yapmış ve "Cumhurbaşkanı seçilirsem ben de bir Frexit oylaması düzenleyeceğim." vaadinde bulunmuştu.

Her ne kadar siyasi analistler Le Pen'in 2017'de cumhurbaşkanı koltuğuna oturmasını düşük bir ihtimal olarak değerlendirse de kamuoyunda Trump'ın zaferinden sonra "acaba benzer bir tablo" yaşanır mı endişesi hakim.

Avusturya'da sandıktan aşırı sağ çıkabilir

Fransa'nın yanı sıra aşırı sağın giderek güçlendiği Avusturya’da da aşırı sağcılar, Trump'ın ABD başkanlığına seçilmesini sevinçle karşıladı. Sosyal demokratlar ve merkez sağın oluşturduğu ana akım siyasiler, Donald Trump’ın ABD başkanı seçilmesine eleştirel yaklaşırken, yükselişini sürdüren aşırı sağcılar ise Trump’ın zaferinden çok mutlu oldu.

Aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) lideri Heinz-Christian Strache, sosyal paylaşım sitesi Facebook hesabından yaptığı açılamada, "Amerika'nın yeni başkanı sayın Donald Trump'ı gönülden kutluyorum." dedi.

Strache, "Siyasi sol ve çöreklenmiş yapılar seçmen tarafından dalga dalga cezalandırılıyor. Bu iyi bir şey, çünkü bu sağ halka dayanıyor. Avusturya’nın ana akım medyası ve gazetecileri haftalar önce Hilary Clinton’u kazanan olarak açıklamış, Trump’a karşı bir tutum sergilemişlerdi. Ancak bir kez daha seçmenler bunları rezil etti." ifadelerini kullandı.

Sosyal Demokrat Partili (SPÖ) Avusturya Meclis Başkanı Doris Bures, yaptığı yazılı açıklamada, "Amerikalı seçmeler kararını vermiştir. Şimdi seçilmiş başkan aldığı oyların sorumluluğu ile hareket etmelidir." derken, Avusturya Halk Partili (ÖVP) Dışişleri Bakanı Sebastian Kurz ise herkes gibi sonuca şaşırdığını belirterek, "Avrupa olarak biz kararlarımızı Brüksel'de almalıyız, kararlar önceden Washington’da konuşulmamalı." ifadelerini kullandı.

Donald Trump’ın zaferi, ekonomik kriz, sığınmacı akını ve İngiltere’nin AB’den ayrılmasıyla yükselişine yükseliş katan Avusturyalı aşırı sağcıların cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık makamını ele geçirme heveslerini artırdı.

Avusturya'da, 4 Aralık’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimini aşırı sağcıların lideri Norbert Hofer’in kazanması bekleniyor. Kamuoyu yoklamalarına göre aşırı sağcı Hofer, rakibi Yeşiller Partisi’nin adayı Alekander Van Der Bellen’in 2 puan önünde görünüyor.

Aşırı sağcıların cumhurbaşkanlığı koltuğunu ele geçirmeleri, 2018’de yapılacak genel seçimlerde veya muhtemel bir erken seçimde sağcıların tek başına iktidar olması anlamına geliyor.

Jörg Haider tecrübesine sahip olan aşırı sağcılar, Türkiye ve İslam karşıtı açıklamalarını sürdürürken, aynı zamanda aşırı sağcıların AB ve İsrail konusunda politika değişikliğine gittikleri gözleniyor. İsrail yönetimi ile sıkı ilişkiler içerisine giren aşırı sağcılar, AB’nin dağılmasını değil, izlediği politikaların değiştirilmesini istiyor.

"Onun seçilmesi dünya için iyi bir sinyal ve bir milat"

Almanya’da aşırı sağcı popülist Almanya için Alternatif (AfD) Partisi'nin Başkanı Jörg Meuthen, Donald Trump’ın zaferini olumlu karşılayanlardan. Trump’ın "büyük bir seçim zaferi" kazandığını ifade eden Meuthen, "Onun seçilmesi dünya için iyi bir sinyal ve bir milat." ifadesini kullandı.

Meuthen, ABD’deki seçimlerin Almanya’da ve Avrupa’daki siyasi güç ilişkilerinin değişeceğinin göstergesi olduğunu kaydetti.

Avrupa Birliği'ndeki (AB) ekonomik krize tepki olarak 2013'te kurulan AfD, ilk başta AB’deki ortak para birimi avroya ve borç krizindeki ülkeler için hazırlanan kurtarma paketlerine karşı çıkıyordu.

2015’in ikinci yarısında sığınmacı krizinin derinleşmesi ve Almanya’nın eylül ayında sığınmacılara kapılarını açması üzerine aşırı sağcı söylemlerini sertleştiren AfD, ülkenin çeşitli eyaletlerinde yapılan Eyalet Meclisi seçimlerinde önemli oranda oy olarak 10 eyalette parlamentoya girmeyi başardı.

Gelecek yıl yapılacak genel seçimlerde de AfD’nin Federal Meclis’e gireceği ve yüzde 10’nun üzerinde oy alacağı tahmin ediliyor.

AfD’nin parti programında AB’nin "Birleşik Avrupa ülkelerine" dönüştürülmesine karşı çıkıldığı, bunun yerine ülkelerin egemenliklerini koruması ve AB’nin bir ekonomik ve çıkar topluluğu olması savunuluyor.

AfD ayrıca Türkiye’nin AB üyeliğine de karşı çıkıyor. İslam karşıtlığıyla da dikkati çeken AfD’in parti programında "İslam Almanya’ya ait değildir." ifadesi kullanılıyor.

Almanya’da AfD ile benzer görüşleri savunan PEGIDA hareketi de geçen yıl meydanlara binlerce insan toplamış, bu hareketten esinlenen gruplar Almanya dışında da gösteriler düzenlemişti.

Trump'ın ABD'nin yeni başkanı seçilmesi Hollanda Temsilciler Meclisi'ndeki görüşleri de ikiye böldü.

Başbakan Mark Rutte, ABD ile sağlam bir işbirliğinin önemine vurgu yaparak sosyal medya üzerinden, "Trump’un seçimleri kazanmasından dolayı kendisine bol şans diliyorum." dedi.

Hollanda’da 2017 Mart ayında yapılacak olan seçimleri kazanacağı düşünülen aşırı sağcı özgürlükler partisinin (PVV) lideri Geert Wilders ise ABD’de yapılan seçim sonuçlarının tarihi bir zafer ve bir devrim olduğunu kaydetti.

Muhabir: Fatma Esma Arslan

dikGAZETE.com
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ
Günün çizgisi
ANKET TÜMÜ