İSTANBUL - SEMRA ORKAN
Avukat Faik Işık, Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın ABD'de tutuklanmasının hukukta karşılığının "zorbalık" olduğunu belirterek, "Halkbank Genel Müdür Yardımcısı'nı orada tutmak tamamen hukuk dışı, siyasal ve Amerika'nın yönetimine hakim olan bir grubun Türkiye'ye karşı açık bir operasyonudur." dedi.
Işık, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Atilla'nın gözaltı gerekçesine bakıldığı zaman bu kararın Amerikan Senatosu'nun çıkarları için alındığının görüldüğünü söyledi.
Amerika'nın İran'a ilişkin uyguladığı ambargo önlemlerinin delinmesine yönelik bir iddia bulunulduğunu hatırlatan Işık, bunun yeni bir iddia olmadığını ve çıkışının 11 Nisan 2013 tarihli, 38 senatörün ABD Başkan Yardımcısı ve Maliye Bakanına yazdığı bir dilekçeye dayandığını kaydetti.
Faik Işık, bu dilekçenin öncesinin de olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Amerika, BM Güvenlik Konseyi'nden bir karar çıkartmak istedi. Bu kararla da İran'la alışveriş yapan bütün ülkelere, kişilere yasak getirmek istedi. İran'ın bütün ticari faaliyetlerini de 'Nükleer çalışmalarına katkı sağlar.' diye yasaklamak istedi. İran dünyanın dördüncü, OPEC'in de ikinci büyüklükte petrol ve doğal gaz üreten, satan ülkesi. İran bizim komşumuz. Türkiye'nin de enerji ihtiyacı var. Bizim ve Hindistan gibi ülkelerin İran'dan hidrokarbon ürünleri diye kabul edilen petrol ve doğal gaz alım-satımı yapmaları doğal. Bunları önleyecek bir karar çıkartmak istediler. BM Güvenlik Konseyi'nde Türkiye ve Brezilya bu kadar kapsamlı ve anlamsız yasağa 'hayır' dedi. Buradan çıkan 1929 BM kararında sadece hassas nükleer faaliyetler için bir ambargo kararı getirildi."
"Amerika'nın keyfi bir tutumudur"
ABD Senatosu'nun 20 Haziran 2010'da toplandığını ve tek taraflı bir karar aldığını hatırlatan Işık, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Senato, İran'la alışverişin her çeşidini kendine göre kara para sayacak bir yasa çıkardı. ABD, 'Benim menfaatlerim neyi gerektiriyorsa, ben bir ülkeye düşman isem bununla alışveriş yapılmasına ben karar veririm. Bu tür alışveriş yapanları da kara para aklayan kişi ya da kurum ilan ederim, bunların mal varlıklarına el koyarım.' diyor. Böyle bir kararın milletlerarası hukukta karşılığı tam anlamıyla zorbalıktır. Hem Dünya Ticaret Örgütü'nün kurallarına hem uluslararası ilişkilere göre bir ülkenin başka ülkelerin ticaretine bu şekilde müdahale etme hakkı yoktur. Bunu da o zaman başında David Cohen'in bulunduğu ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi (OFAC) yapıyor. Başka ülkeler üzerine ekonomik ve ticari yaptırımlar uyguluyor, Amerika dış politikası ve çıkarları doğrultusunda. Yaptırımların uygulanmasını denetleyen istihbarat, ekonomik ve finansal operasyon örgütüdür. Hedefledikleri ülkeler ve yönetim şekillerine karşı pek çok hukukun kabul etmeyeceği eylemler içerisine giriyor. Böyle bir yasak koyup bu yasağa uymayanı suçlu ve kara para aklamakla itham etmek uluslararası hukuka da Dünya Ticaret Örgütü'nün ilkelerine de aykırıdır, devletler arasındaki ilişkilere de zarar verir, devletler hukukuna da aykırıdır. Yapılan iş tamamen hukuk dışıdır, Amerika'nın keyfi bir tutumudur."
"Türkiye'yi cezalandırma eylemidir"
Avukat Işık, David Cohen'in bu operasyonları bizzat takip ettiğini öne sürerek, şunları söyledi:
"17-25 Aralık operasyonlarının planlayıcısının da OFAC olduğunu görüyoruz. Çünkü 17 Aralık'tan bir gün sonra David Cohen İstanbul'a geldi. Türkiye açısından önem arz eden stratejik ve ulusal projelere bu operasyon üstünden engelleme yapılıyor. Kamusal düzeni istikrarsızlaştırma amaçlanıyor. Devlet bekası ve istikrarı için yeni stratejiler aranmasına ilişkin ABD'nin belirlediği kuralların geçmesi isteniyor. ABD, İran'la yapılan ticaret dolayısıyla Türkiye'ye kızgın ve bu intikam almak amacıyla 2013'te başlatılmış operasyonun devamı niteliğindedir. Türkiye'nin aleyhine stratejik bir mevzi kaybı gerçekleştiriliyor. İran'ın petrol satması kara para işi midir? İran hakkı olmayan bir petrolü mü satmaktadır? Hayır. Peki BM kararları, 'İran'a petrol ve doğal gaz satma mı demektedir? Hayır, 'Satabilirsin.' diyor. Halkbank gizli bir iş mi yapmıştır? Hayır. Bütün işlemleri denetime açıktır, hukuka aykırı herhangi bir eylemi de yoktur.
Amerika'da politikaya hakim olanların yapmak istedikleri Türkiye'yi itibarsızlaştırma, stratejik olarak zor duruma düşürme ve bir çeşit cezalandırma eylemidir. Bu eylemi yapan yer de OFAC merkezidir. Halkbank Genel Müdür Yardımcısı'nı orada tutmak tamamen hukuk dışı, siyasal ve Amerika'nın yönetimine hakim olan bir grubun Türkiye'ye karşı açık bir operasyonudur. Asıl amaç Rıza Sarraf değildir. Sadece Türkiye ile İran arasında ticaret yapılması değil, hedef gördüğü her ülkeye ilişkin bunu yapmaktadır. 2016'da en son Suudi Arabistan'ın 750 milyar dolarlık mal varlığına el koymayı sağlayabilecek bir yasa çıkartıldı. 11 Eylül saldırılarından Suudi Arabistan'ı sorumlu tutan yine kendilerinin uydurduğu bir yasa ile Suudi Arabistan'ın Amerika'da bulunan 750 milyar dolarlık mal varlığına karşılık dava açılabilme ve el koyabilme imkanı elde edilmiştir. Bu çok çirkindir. Uluslararası ticaret kurallarına, dostluğa saldırıdır, stratejik bir düşmanlıktır, hukuk dışıdır, BM Güvenlik Konseyi kararlarına da aykırıdır. Bu kararları kendi meclisinde keyfi olarak genişletmiştir ve bunu da zorbalık yaparak kabul ettirmeyi alışkanlık haline getirmişlerdir, bu kabul edilecek bir durum değildir."
Türkiye'de 17-25 Aralık kumpas davalarında ABD'nin sorumlularının sanık olması gerektiğini savunan Işık, buna ilişkin bir dilekçesinin bulunduğunu ve devamının da geleceğini söyledi.
Işık, Halkbank örneğinden yola çıkarak ABD'nin pek çok kurumuna karşı Türkiye'nin benzer yaptırımlar uygulama hakkı bulunduğunu belirterek, Türkiye'nin de bu işlere karışmış olan Amerikalıları yakalayıp tutuklama hakkına sahip olduğunu dile getirdi.
"Amerika'nın bu yargısı hukuki ve itibar edilecek bir işlem değildir"
Avukat Işık, Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Atilla için 10 Nisan'a duruşma tarihi verildiğini hatırlattı.
Amerika'daki hukuki durumu eleştiren Işık, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Suudi Arabistan, Rusya, Hindistan, Çin, Türkiye, Güney Kore gibi ülkelere, hatta BNP Paribas, City Grup, Samsung gibi şirketlere ekonomik hakimiyet alanları içerisinde, kendilerinin istemediği ticareti yapanları cezalandırmak, varsa ABD'deki mal varlıklarına el koymak gibi hukuk dışı bir işlemleri vardır. Amerika'nın bu yargısı hukuki ve itibar edilecek bir işlem değildir ki buna karşı hukuki bir yol olsun. Tamamen Amerika'nın keyfine kalmıştır."
Faik Işık, bu tür konularda Amerika'da hukukun olmadığını savunarak, şunları kaydetti:
"Amerika, BM Güvenlik Konseyi'nin kararlarının ötesinde canının istediğini yapabilme yetkisini kendisinde görmektedir. Bu, bunun örneğidir. Amerika'nın Pentagon'dan çok daha tehlikeli operasyon yapan, elinde bankacılık ve finans kuruluşları olan bir ordusu daha var. Bu ordusu Hazine Bakanlığına bağlı OFAC ve buna bağlı diğer kuruluşlardır. Dünyanın bankacılık sistemine, hangi ülkede hangi yatırımların yapılacağına, kimlere kredi verileceğine veya verilmeyeceğine, kimlerin kredi notunun düşürüleceğine ilişkin eylemler yapmaktadırlar. Bu işlem buna yöneliktir. Amerika'nın bu talebine 2009'da 'hayır' diyen Türkiye ve Brezilya siyasal olarak istikrarsızlaştırılmak istenmektedir. Çünkü Amerika'nın teklifine 'hayır' diyen iki ülkedir onlar. Amerika'nın 21. yüzyılda asıl tehlikeli örgütü bu ekonomik örgüttür. Mali istihbarat ve operasyon örgütleridir. Bu örgütler, Amerika'nın belirli mahkemeleri ve yargısıyla birlikte çalışmaktadır, yaptıkları iş budur. Avrupa'daki bankaların da Amerika ne derse uyduklarını görüyorsunuz çünkü onların da çoğuna ceza kesmiştir."
"Rıza Sarraf bu işlerin içinde saman çöpü bile değildir"
Rıza Sarraf'ın durumuna da değinen Işık, sözlerini şöyle tamamladı:
"Rıza Sarraf, İranlı olup sonradan Türk vatandaşlığına geçmiştir. Halkbank da Türkiye'de kurulmuş bir bankadır. Rıza Sarraf bu işlerin içinde saman çöpü bile değildir. Onun üzerinden yapılan ticari işlemler de öyledir. Asıl önemli olan Sarraf değildir. Bu insanlar Amerikan yurttaşı değildir. Bu insanlar ABD'nin menfaatleri doğrultusunda yaşamak ya da ticaret yapmak zorunda değildir. Amerika dünyanın her yerini bir çeşit görünmeyen pasaportla idare edemez. Türkiye'de Amerikan kurallarına uymak zorunda değilim, böyle bir zorbalığı kabul edemem. Amerika'ya gittim diye de böyle bir dayatmayı kabul edemem. Amerika, bu dayatmayı yaparsa, Türkiye'deki ve diğer ülkelerdeki bütün Amerikan şirketleri ve Amerikalılar da aynı muameleye tabi olurlar. Kaldı ki Türkiye'de 17-25 Aralık operasyonunu, 2010'daki bu ambargo kurallarına uymadığı için yapan ülkenin adıdır Amerika. Onların ajanlarının Türkiye'de sanık olması gerekir. Buna ilişkin bir dilekçeyi mahkemeye sundum ama FETÖ terör örgütünün emniyete sızan ajanları nedeniyle henüz incelenmesine sıra gelmedi. 15 Temmuz darbesinde de NATO gibi uluslararası bir kurumun içinde hakim olan Amerikancı güçlerin de ilişkisi vardır. Bunlar da darbeden yargılanmalıdır. Bu yaptığı işlemlerle ABD kendi kusurlarını, darbe ve kumpaslardan sorumlu olduğunu örtemez, bütün bu eylemlerinin açığa çıkması ve açıkça yargılanması gerekir. Hukukun dışına çok fazla çıkmıştır. Bir banka genel müdür yardımcısına yapılan işlemin adı korsanlık, hukuksuzluk ve zorbalıktır. Amerikan Mahkemesinin vereceği karar hukuka uygun değildir. Bu, Amerikan emperyalizminin çıkarları doğrultusunda karar vermektir. Bu noktada Amerika'nın saygı duyulacak bir hukuku yoktur."
dikGAZETE.com