USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Çevre-Hayat

Arama kurtarma görevlisi öğretmenler yıkıntılar arasında zamanla yarıştıkları anları unutamıyor

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde kurulan Öğretmen Arama Kurtarma ekibinde görevli öğretmenler, 6 Şubat depremlerinin ardından gönüllü gittikleri Kahramanmaraş'ta bir cana ulaşabilmek için zamana karşı verdikleri mücadeleyi unutamıyor.

Arama kurtarma görevlisi öğretmenler yıkıntılar arasında zamanla yarıştıkları anları unutamıyor
05-02-2024 12:43
Google News
İstanbul

Kahramanmaraş merkezli birçok ili etkileyen depremler büyük bir yıkıma neden olurken, yurt içi ve yurt dışından binlerce profesyonel arama kurtarma görevlisi ve gönüllü, enkaz altında kalan vatandaşları kurtarmak için ivedilikle bölgeye ulaştı.

6 Şubat Depremlerinin Birinci Yılı

İstanbul'daki okullarda görev yapan toplamda 1747 öğretmenden oluşan 2 uzman ekip ile 60 destek ekibi arama kurtarma çalışmalarına katıldı. Uzman ekipten biri Milli Eğitim Bakanlığı Arama Kurtarma Birimi (AKUB) olurken, diğeri İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğünün "Öğretmeniyle güzel İstanbul" projesi kapsamında Afet ve Acil Durum Müdürlüğünde (AFAD) arama kurtarma eğitimlerini tamamlayan Öğretmen Arama Kurtarma ekibi oldu.

Toplamda 25 kişilik ekipten oluşan arama kurtarma görevlisi öğretmenler, Kahramanmaraş'ta yaşam emaresi bulunan yıkıntılar arasında bir sese, cana ulaşabilmek için zamana karşı yarıştıkları anları AA muhabirine anlattı.

"Bugün yine canlı iki kişi çıkardık' dediklerinde sarılırdık"

İl Milli Eğitim Müdürlüğü Strateji Geliştirme Birimi Proje Koordinatörü Cahit Özkan, 2021'in "Afet Eğitim Yılı" ilan edilmesi ve komşusunun da arama kurtarma personeli olmasından yola çıkarak, bu süreçte yürüttükleri "Öğretmeniyle güzel İstanbul" projesi kapsamında öğretmenlerden oluşan bir arama kurtarma ekibi oluşturma fikrini ortaya koyduğunu anlattı.

Özkan, ekibi 40 yaş altı, kronik rahatsızlığı bulunmayan ve fiziksel olarak uygun öğretmenlerden oluşturduklarını belirtti.

Anadolu ve Avrupa yakasında 25'er öğretmenin görev aldığı iki grup kurduklarını aktaran Özkan, ekiptekilerin çoğunun beden eğitim öğretmeni ya da sporculuk geçmişi olduğunu, lisanslı ve milli sporcuların da bulunduğunu dile getirdi.

Özkan, AFAD bünyesinde bir, iki ve üçüncü seviye arama kurtarma eğitimi alan öğretmenlerden oluşan ekibin deprem bölgesinde gönüllü olarak görev aldığını aktararak, "Bu deprem isabetli bir çalışma yaptığımızı ortaya koydu. Çok üzücü bir süreç yaşadık ama arkadaşlarımız orada büyük bir fedakarlık örneği gösterdiler." dedi.

Yaklaşık 25 kişiden oluşan ekibin bölgede MEB AKUB ekipleriyle koordineli çalıştığını kaydeden Özkan, şöyle konuştu:

"Tabii malzemelerin, ekipmanların tedariki zaman aldı. Çünkü asrın felaketiydi. Yeteri kadar organize bir oluşum ilk etapta sağlanamasa da arkadaşlarımız özveriyle geceli gündüzlü orada oldular. Kendileriyle gurur duyuyorum. 10'unun üzerinde canlıyı enkaz altından çıkardılar. Çocuk, yetişkin, yaşlı... Akşamları konuşurduk yemekhanede. Hala duygulanıyorum. 'Bugün yine canlı iki kişi çıkardık.' dediklerinde sarılırdık. 'Hocam yaklaşmayın, üzerimiz ceset kokuyor.' konuşmaları olurdu."

Kayıplarının acısını yaşadığı memleketine can kurtarmak için koştu

Memleketi Kahramanmaraş'ta arama kurtarma çalışmalarına katılan özel eğitim öğretmeni Eyüp Cülfük, depremin ardından bölgeye gitmek üzere ekip arkadaşlarıyla hazırlıklarını yaparken bir taraftan da ailesinden, akrabalarından, arkadaşlarından haber alabilme telaşı yaşadığını söyledi.

Depremin ikinci günü bölgeye ulaştıklarını aktaran Cülfük, "Uçakla inip Maraş sınırlarına girdiğim anda çocukluğumun, gençliğimin geçtiği şehrin sokaklarının darmadağın olduğunu gördüğüm zaman çok etkilenmiştim. Sokak sokak, adım adım bildiğim o memleketimin ruhunu kaybettiğini gördüm. Ekipteki tek Maraşlı bendim. 'Şu sokaktan mı girsek buradan mı girsek?' sorusuna ben bile cevap veremiyordum. Çünkü silüeti değişmişti. Çok acı bir şeydi." diye konuştu.

Cülfük, yaşamamış olsa da depremin memleketinde olduğunu dile getirerek, "Memleket olarak depremzedeyim. Ailem, akrabalarım depremzede. Yakınlarımdan 30 kaybım var. Şu an Kahramanmaraş'ta kimin kapısını çalarsanız çalın herkesin yas tuttuğunu görürsünüz. Çünkü herkesin evinde bir cenazesi var. Herkes bir yakınını, akrabasını kaybetmiş durumda. O yüzden hepsi benim cenazem, yasım." ifadelerini kullandı.

Bu insani duyguları bir noktadan sonra kenara bırakarak görevine odaklandığını belirten Cülfük, ekip arkadaşlarıyla 12 gün boyunca özveriyle çalıştıkları deprem bölgesinde, tek gayelerinin enkaz altındaki insanlara bir an önce ulaşabilmek olduğunu anlattı.

"Böyle tırnaklarınla kazırsınız ya o şekilde çalıştık"

Çalışmalara katıldıkları ilk günde malzeme eksiklikleri olduğuna değinen Cülfük, "Sahada çalışacağımız delici kırıcı aletlerimizden tutun da bazı ekipmanlarımız arkamızdan geldiği için o gün belki de çıplak elle çalıştık desek yeridir. Ona rağmen depremin 25'inci 30'uncu saatine yaklaştığında 2-3 canlıyı bizzat çıkarttık." dedi.

Cülfük, enkaz başında verdikleri mücadeleyi, "24 saatin yaklaşık 20 saati, böyle tırnaklarınla kazırsınız ya o şekilde çalıştık ama 3-4 saatlik dinlenmeler de oldu. Öyle anlar oldu ki dinlenmek için toplanma merkezimize geri döndüğümüzde bir telefonla 'Hocam bir ses aldık, bakar mısınız?' dediklerinde hemen 3-4 kişilik ekip arkadaşımı dinlenme saatinde alıp enkaz alanına gittiğimi, orada sabahladığımı hatırlıyorum. 90'ıncı, 100'üncü saatlerde canlıların çıktığı anlara şahitlik etmek müthiş bir duyguydu." sözleriyle aktardı.

İlk gün yaşadığı bir olayı unutamadığını anlatan Cülfük, şunları kaydetti:

"Akşam karanlık olmaya, enkazı görememeye başlamıştık. Işıklarımız, el fenerlerimiz vardı ama yetersizdi. Jeneratörler hala ulaşmamıştı. İki genç dediler ki 'Hocam biz İstanbul'dan geldik. Kaporta ve elektrik ustasıyız. Kıyafetimiz, baretimiz, hiçbir şeyimiz yok ama ne yapabiliriz?' Yanımızda çalışmak, bize destek olmak istiyorlardı. Işıkla ilgili sorunumuzu gördüklerinde o iki genç nasıl yaptılar bilmiyorum ama enkaz altındaki arabaların kimisinin aküsünü söktüler, kiminin ampulünü çıkarttılar, kiminin bir yerinden kablo buldular. Bize o akülerle güzel bir aydınlatma sağladılar. Onu hiç unutamam, çok büyük destek verdiler."

"İnsanların aciz kaldığını görüyorsunuz ve bir an evvel bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz"

Beden eğitimi öğretmeni Aydın Gönül, Düzceli olduğunu, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'ni ve 12 Kasım 1999 Düzce Depremi'ni yaşadığını anlattı.

17 Ağustos'taki depremde birçok akrabasını kaybettiğini, Düzce'deki evlerinin yıkıldığını aktaran Gönül, bu iki vahim olay nedeniyle tecrübeli olduğunu, olayın vahametini ve getirdiği sıkıntıları tahmin edebildiğini söyledi.

Saat 05.30 gibi depremin olduğunu televizyondan öğrendiğini fakat bu denli büyük bir bölgeyi etkilediğini düşünmediğini dile getiren Gönül, ekip arkadaşlarıyla Gaziantep üzerinden Kahramanmaraş'a ulaştıklarını kaydetti.

Gönül, daha önceden iki büyük deprem yaşadığı için hasbelkader olayları bildiğini ifade ederek, "Nitekim, gittiğimizde o eski günler geliyor tabii insanın aklına. Onlar gelmekle beraber insanların ne kadar aciz kaldığını görüyorsunuz ve bir an evvel bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz." diye konuştu.

Orman Bölge Müdürlüğü evlerinin olduğu bölgede görevlendirildiklerini ve uzun süren yolculuklarının ardından soğuk havada geceye kadar çalışmalarını sürdürdüklerini aktaran Gönül, arama kurtarma seferberliğinin yarattığı atmosferi şu sözlerle anlattı:

"Hiçbir şey bilmeyebilirsiniz, anlamayabilirsiniz. Gitmişsiniz ve o bölgedeki insanları gördükten sonra inanın ki her şeyi biliyorsunuz. En azından çıplak elle olsa dahi enkaza girip tuğla veya buna benzer yapı malzemelerini sökebiliyorsunuz. Herkes cansiperane oradaki insanlara yardım etmeye çalışıyor. Zaten bir yerde bir ses duyduğumuz zaman herkesten çok biz heyecanlanıyorduk. Herkes yardıma koştu. İyisiyle kötüsüyle herkes vatandaşa yardım etmeye çalıştı."

"70-75 yaşlarında bir kadıncağız, hiçbir şeyi yok tertemiz"

Gönül, bir sitenin enkazında çalıştıkları sırada yakınlarının binada olduğunu söyleyen mavi gözlü bir kadına rastladıklarını anlatarak, "Bizim orada üzülmemize sebep olan, bizi yıpratan o kadıncağız oldu. Kadıncağız bizim ekipten kimi görse 'Benim şurada şuyum var, şurada şuyum var. Orayı kazmayın, delmeyin.' diyordu. Biz halbuki her katı kontrol ederek, katları söke söke aşağıya iniyorduk. O kadıncağızın gözleri gözümün önünden gitmiyor. Hatta uzunca bir süre rüyalarımda gördüm." ifadelerini kullandı.

İhbar gelen bölgelere giderek binalarda dinleme yaptıklarını, canlı tespiti yaptıkları binalara müdahale ettiklerini vurgulayan Gönül, gece saatinde ses aldıkları bir binada yaptıkları çalışmayı şöyle aktardı:

"Operatör dedi ki 'Ben çok yoruldum artık. Bırakalım, bir kaç saat dinleneyim.' 'Tamam, dinlen' dedim. Biz ayrıldık. Bölgede birilerini bıraktık. Konaklama yerindeyken telefon geldi 'Hocam ses var.' Bir arabaya bindik gittik. 70-75 yaşlarında bir kadıncağız, hiçbir şeyi yok tertemiz. Gündüz olsa sesi duyamayacağız. O kazıya belki devam etsek zarar vereceğiz. Orada bir şey bizi durdurdu. Hakikaten bir şeylerin bir sebebi var."

Gönül, hiç tanımadıkları ekiplerle yan yana çalıştıklarını belirterek, "Kimin ne iş yaptığı önemli değil. Herkes yeter ki battaniyenin ucundan tutsun, bir tuğla kiremit kaldırsın. Ne yazık ki yaşadık. Keşke yaşamasaydık. Allah beterinden saklasın." dedi.

Kaynak: AA

dikGAZETE.com
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ
Günün çizgisi
ANKET TÜMÜ