USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Siyaset

'Amerika ve Rusya için doğru partner Türkiye'dir'

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "Amerika ve Rusya'nın menfaatleri bakımından da yeni Orta Doğu siyasetlerinde iş birliği yapmaları için doğru partner Türkiye'dir. Hiçbir şekilde Suriye'deki bu vekalet savaşı devam edemez." dedi. - Anadolu Ajansı

'Amerika ve Rusya için doğru partner Türkiye'dir'
02-03-2017 22:52
Google News

İSTANBUL

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Amerika ve Rusya'nın menfaatleri bakımından yeni Orta Doğu siyasetlerinde iş birliği yapmaları için doğru partnerin Türkiye olduğunu belirterek, "Sahada alan kazanmak için vekalet savaşları, yani kendi kuklalarıyla birtakım bölgesel güçler elde etmeye çalışabilirler ama bu kalıcı değildir. Hiçbir şekilde Suriye'deki bu vekalet savaşı devam edemez, hiçbir ülkenin kendi başına sonuç alma ihtimali yoktur." dedi.

NTV'de canlı yayına katılan Kurtulmuş, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın, Almanya'da konuşma yapacağı etkinliğin, bu ülke tarafından iptal edildiği yönünde son dakika bilgisi verilmesi üzerine, bunu yeni duyduğunu söyledi.

Bu nedenle yorum yapmasının erken olabileceğini dile getiren Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Daha önce de dile getirildi. Avusturya Dışişleri Bakanı ve Almanya'da bazı çevrelerde de dile getirildi. Bu referandum kampanyasında, 'evet' ya da ' hayır' diyen siyasetçiler, STK'lar, kanaat önderleri var. Yani Almanya ya da başka ülkelerde yapılacak mitingler, bu ülkenin ya da başkasının iç siyasetini etkilemek üzere yapılan mitingler değildir. Orada yaşayan Türk vatandaşlarını, yani Türkiye'deki seçime dönük olarak oy verecek vatandaşlarla ilgili bir kampanya sürecidir. Dolayısıyla demokratik bir ülkede böyle bir yasaklanma söz konusuysa, işin mahiyetini bilmiyorum ama prensip itibarıyla böyle bir yasaklamanın kabul edilmesi asla mümkün değil. Demokratik bir ülke, 'evet' de 'hayır'da kampanyaya katılan herkesin önünü açmalı, oradaki Türk vatandaşların bilgilendirilmesini sağlayacak zeminleri hazırlamalıdır. Yani bunu tabii ki kampanyayı yapacak olanların kendisi yapacak ama onun güvenliğinden tutun da izinlerin verilmesine kadar her şeyi yapmaları gerekirken tersine yapmaları, demokrasiyi fazla bağdaştıramamak demektir. Doğru bulmuyoruz. Eğer böyle bir şey varsa yanlıştır."

Kurtulmuş, buna gerekçe olarak da "salonun küçük olduğunun" gösterildiği bilgisinin verilmesi üzerine, "Gerekçe, mazeret bunlar olabilir, tam bilmiyorum ama biz daha önce de hem 2014 referandumu hem de daha önceki süreçlerde Almanya'da vatandaşlarımızın bilgilendirilmesi için çok sayıda salon toplantısı yaptık. Hatta mitingler de yapıldı. Bunlar demokrasinin gereğidir. Yani eğer siz miting, propaganda yapmayacaksanız, Avrupa’daki vatandaşlarımıza nasıl, 'oy verin' diyeceksiniz? Dolayısıyla Almanlar bir taraftan orada oy verilmesini sağlarken, bir taraftan yasaklama yoluna giderlerse, bu aslında kendi içinde de bir çelişkidir. Bunu da izah etmeleri gerekir. Yani vatandaşa, 'oy verin' diyeceksiniz ama 'kampanya yapılmasın' diyeceksiniz. Bu asla akla, mantığa, demokrasiye uygun bir tavır değildir." diye konuştu.

"Suriye sorununu hiçbir ülke tek başına çözemez"

Menbiç’te yaşananların hatırlatılması ve "ABD ve Rusya’ya rağmen Türkiye orada bir operasyon yapar mı?" sorusu üzerine Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Suriye'deki durum, 6 yıllık büyük bir satranç oyununun sonunda bu duruma gelmiştir. İlk 3 yılı iç savaş, diğer 3 yıl da vekalet savaşlarıdır. Hemen hemen dünyanın bütün orduları, bütün bölgesel, küresel güçler oradadır. Çok sayıda terör örgütü vardır. Suriye ve Irak paramparça hale getirilmiştir. Haritalar artık bütün Türkiye'de ezberlendi. Falan kasaba bugün onun elinde, yarın başka gücün elindedir. Ancak gelinen nokta öyle bir noktadır ki artık hiçbir ülke istese de tek başına bu sorunu çözemez. Ne Rusya, ne ABD ne de başka bir ülkenin Suriye sorununu tek başına çözme yeteneği de kabiliyeti de kalmamıştır. Hepimizin ortak noktası şu olmalıdır; 'Suriye’de nasıl barışı sağlayacağız? Halkın istediği adil ve kalıcı bir barışı nasıl temin edeceğiz?' Birinci odaklanmamız gereken nokta budur."

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, bölgede yaşananların, Türkiye için ise bunun dışında başka bir önemi daha olduğunu dile getirdi.

"ABD ve Rusya bilmem kaç bin kilometre uzakta" diyen Kurtulmuş, sınırların hemen ötesinden terör örgütlerinin Türkiye'ye saldırılar düzenlediğini, füzeler attığını, bunlara bazı grupların destek verdiğini ve bundan dolayı Fırat Kalkanı Operasyonu'nun yapıldığını vurguladı.

Bunların yanı sıra PKK ve DEAŞ’ın, Türkiye'de de zararlar verdiğini anımsatan Kurtulmuş, "Tüm bunlara baktığınız zaman, Türkiye kendi ulusal güvenliğini tehlikeden kurtarmak, garanti altına almak için Fırat Kalkanı Operasyonu'nu başlattı. Bunu yaparken de hem güvenliğini hem de bölgede var olan terör örgütlerinin bölgeden uzaklaştırılmasını temin etmek için bu adımları attı. Bununla birlikte ortaya bir model koyduk. Başından beri ne diyoruz? 'Bir yerden bir terör örgütünü çıkarırken, diyelim ki DEAŞ'ı çıkarırken, başka bir terör örgütünü o halkın başına bela etmeyelim. Oraya YPG'yi, PYD'yi sokmayalım.' Dolayısıyla bir taraftan bir model de geliştirdik; işte Cerablus modeli, şimdi El Bab modeli. 'O şehrin halkını meşru muhalefet unsurlarıyla kurtaralım. Oraya ondan sonra o şehrin halkı gelsin oraya otursun.' İşte 45 bin kişi geldi Cerablus'ta oturuyor. İnşallah El Bab'ta ve bundan sonra da Menbiç'te de oturacak." diye konuştu.

"YPG'nin çekilmesi konusunda ciddiyiz'

Menbiç'te daha bu meselenin başında olunduğunu aktaran Kurtulmuş, şunları söyledi:

"Bu meselelerin başında, Obama’nın teyin ettiği bir konudur. Yani PYD, YPG güçleri ya da şimdi onun yerine Suriye Demokratik Güçleri diyorlar, bu, onların şemsiye kuruluşudur. Yani, bu güçlerin hepsinin Fırat’ın doğusuna çekilmesi ve Menbiç'i de Türkiye'nin bir güvenlik alanı olarak orayı terk etmeleri, teyit edilmiş bir meseledir. Şimdi biz bunu bekliyoruz ve ciddi olduğumuzu ifade ediyoruz. Aynı şekilde Rakka, Musul ve diğer operasyonların hepsinde de bu ortaya koyduğumuz modelin uygulanması, yani meşru muhalefet güçleriyle o şehrin halklarının o operasyonları yapması ve uluslararası güçler olarak da buna destek vermemiz. Amerikası, Rusya'yı vesaire... Eğer bunu yapabilirsek bölgede bir an evvel barışın sağlanmasına katkı sunabiliriz."

"YPG konusunda ABD ve Rusya bizden farklı düşünüyor. Türkiye PYD ve YPG konusunda bunları ikna edemezse, kendi başına hamle yapması mümkün mü?" sorusu üzerine Kurtulmuş, DEAŞ, YPG ve rejim güçleri arasında ciddi ittifakların olduğunu, iş birlikleri yapıldığını ve bunlara kimlerin silah verdiğinin bilindiğini söyledi.

Şimdi bölgenin yeniden yapılandığını dile getiren Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Trump yönetiminin bu konuya büyük hassasiyetle eğileceğini görüyoruz, tahmin ediyoruz. Yani 3-5 ay beklemek lazım onların da Orta Doğu politikalarını tam şekillendirmek için. Burada ya birtakım terör örgütleri, silahlı gruplarla iş birliği yapacaklar ya da bu bölgenin en önemli siyasi ve iktisadi istikrarına sahip en önemli ülkesi Türkiye ile iş birliği yapacaklar. Yani sağdan sayın 3-5 bin, soldan sayın 5-6 bin kişilik bir YPG'den bahsediyoruz. Evet. Bunlar silahlandırılarak ciddi bir noktaya getirilmiş olabilir. Diğer taraftan 80 milyon nüfusu ve güçlü bir ordusu olan bir Türkiye var. Amerika ve Rusya'nın menfaatleri bakımından da yeni Orta Doğu siyasetlerinde iş birliği yapmaları için doğru partner Türkiye'dir. Sahada alan kazanmak için vekalet savaşları, yani kendi kuklalarıyla birtakım bölgesel güçler elde etmeye çalışabilirler ama bu kalıcı değildir. Hiçbir şekilde Suriye'deki bu vekalet savaşı devam edemez, hiçbir ülkenin kendi başına sonuç alma ihtimali yoktur. 'Bu vekalet savaşlarını sürdürelim' diyorlarsa çok açık söylüyorum; ben bunu 1,5 senedir söylüyorum, artık Amerika ve Rusya çatışma noktasına gelirler. Bunun da ortadan kaldırılması için, bölgede ciddi dengelerin kuvvetli şekilde kurulabilmesi için Türkiye ile de iş birlikleri zorunludur. Önümüzdeki dönem bunu gösterecektir. Bunlar sahada konuşuluyor. Menbiç, Rakka operasyonlarının bu ülkelerle konuşarak, görüşerek yapılması gerektiğini düşünüyoruz ama Rakka’daki hassasiyetimizi de çok açık söylüyoruz. Eğer bir terör örgütünü oradan çıkarmak için başka bir terör örgütüyle iş birliği yapılacaksa Türkiye böyle bir senaryonun içinde olmaz."

"Temel hassasiyet 'Rakka Rakkalılarındır'"

Rakka operasyonuna ilişkin soru üzerine, bu konudaki temel hassasiyetlerinin "Rakka Rakkalılarındır" olduğunu belirten kurtulmuş, Rakka'dan Rakkalıları çıkarıp, yüzde 100'e yakını Arap olan bir şehre başka bir etnik grubun konmasından bir sonuç alınamayacağını ve Orta Doğu'daki kan revanın durdurulamayacağını söyledi.

Rusya ve ABD'ye bunları defalarca söylediklerini dile getiren Kurtulmuş, "Bütün planlar ortadadır. Bunların hepsi konuşuluyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın ve bizim hep dile getirdiğimiz şey şu; Türkiye'nin başkasının toprağında gözü yok. 'Orada kalıcı olmak, o şehirlerde sürekli duralım, oralar Türkiye'nin kontrolünde olsun' diye bu operasyonları yapmıyoruz. Yapacağımız operasyonları da bunun için yapmayacağız. Oralarda halkın selamete kavuşması, barışın tesis edilmesi, şehirlerin kendi halkları tarafından yönetilmesi, tekrar halkların meskun hale gelmeleri için yapıyoruz. Her şehirde başka bir formül ortaya çıkabilir. Sonuç olarak, bütün ülkelerle anlaşarak, sahada neler yapılabilecek, bunların hepsi masadadır. Şartların gelişmesine göre, Türkiye'nin milli menfaatleri neyi gerektiriyorsa ve bölge haklarının selameti neyi gerektiriyorsa onu yaparız." diye konuştu.

"Türk Silahlı Kuvvetleri'ni siyasete çekmenin zararını hep birlikte yaşadık"

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "'Karargah Rahatsız' haberinde, manşetten ayrı düşünürsek içerikte bir sıkıntı gördünüz mü?" sorusunu şöyle yanıtladı:

"Tabii ki gördüm. Hem de hemen hemen 28 Şubat'ın yıl dönümüne denk gelmiş olan bir manşettir. Eski Türkiye'nin alışkanlıklarıyla ortaya çıkmış bir manşettir. Eğer bir rahatsızlık varsa, o manşeti şöyle okudum; 'Bu rahatsızlık karargahın rahatsızlığı değil, Türk Silahlı Kuvvetlerinin özellikle 15 Temmuz'dan sonra bir taraftan kendi içindeki FETÖ artıklarını temizleyerek diğer taraftan sivil iradenin, seçilmiş hükümetin emrinde uyumlu bir şekilde çalışmasından rahatsız olanların manşeti diye gördüm açıkçası. Eski Türkiye'ye ait manşetler. 'Kaosa kalkan eller', 'Yapamıyorsanız bırakın gidin', 'Ordu rahatsız" manşetleri... 28 Şubat'ta biz bunları gördük. Aynı filmi hiçbir şekilde Türkiye bir daha görmeyecek. Çok net söylüyorum, halkın verdiği yetkiyle hükümetimiz ve sivil irade iş başındadır."

Bütün kurumların olduğu gibi Türk Silahlı Kuvvetlerinin de siyasetin, sivil otoritenin emrinde kendi anayasal görevlerini yapmakla meşgul olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Bu anlamda ne kimse Türk Silahlı Kuvvetlerini siyasetin içine çekebilir ne de hükümeti bu anlamda kararsız ve etkisiz hale getirerek bu işlere seyirci kalmasına, yani kendi görevini yapmamasına doğru itebilirler. Bunlar hiçbir şekilde Türkiye'de bu dengeleri etkileyemeyecek. Kaldı ki daha dün gibi yakın, 15 Temmuz'da, bütün Türkiye bir ders almadık mı? 15 Temmuz'da darbecilere karşı yek vücut olarak bütün medya, siyaset durmadı mı? 15 Temmuz'dan bu yana ne değişti? Eğer 15 Temmuz'daki bu hainler darbe yapabilmiş olsaydı, yani birtakım rahatsız askerler olarak duruma müdahale etmiş olsalardı bugün siz de ben de bu stüdyoda olmayacaktık. Bu dersi, sivil irade, medya ve Türk Silahlı Kuvvetleri de çıkardı. Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki o curüfu, FETÖ'cü çeteyi bir türlü ayıklayabilmiş olamasaydı belki şu an konuştuğumuz Fırat Kalkanı Operasyonu'nu yapacak bir gücü kendisinde bulamayacaktı. Kaldı ki Türk Silahlı Kuvvetleri'ni siyasete çekmenin zararını hep birlikte yaşadık ama en çok Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları yaşadı. Ordunun itibarı algısı yerlerde süründü. Şimdi yeni yeni Türk Silahlı Kuvvetleri halkla bütünleştikçe, bu operasyonlarda başarı sağladıkça millet yeniden Türk Silahlı Kuvvetlerine 'bizim ordumuz' diye bakmaya başladı. Kimse kusura bakmasın, ortalığı karıştırarak, ne Türkiye'de siyaseti etkisizleştirmeye kimsenin gücü yeter ne de Türk Silahlı Kuvvetlerini yeniden bu siyasete karışma gibi bir hastalığın içine çekebilir." ifadelerini kullandı.

"Bu ülkenin sahibi millettir"

Numan Kurtulmuş, Türk Silahlı Kuvvetlerinin anayasal ve çok önemli bir kurum olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:

"Bu kurumumuzun içinden şu ya da bu şekilde içeriği hiç önemli değil, 'şöyle ya da şu konuda bir rahatsızlık var, şu konuda eleştiri var, şu şekilde cevap var' şeklinde bir şey söylüyorsunuz. Böyle bir şey olamaz. Bu kabul edilemez bir durumdur. İçeriğinin ne olduğundan uzak olarak böyle bir manşetin çıkarılması, böyle bir konunun gündeme taşınması fevkalade yanlıştır. O zaman başka bir kurum da kalksın desin ki, Diyanet İşleri Başkanlığı, 'ben de şundan şundan rahatsızım' desin. Meteoroloji Müdürlüğü de kalksın 'ben de bundan rahatsızım' desin. Anayasa Mahkemesi de kalksın 'şundan rahatsızım' desin. Hele hele siyasi içerikli birtakım rahatsızlıklarını dile getirsinler. Bunlar geçmiş dönemde yapılmadı mı? Yapıldı. Sivil siyasetin, milletimizin büyük çoğunluğunun bu manşetten rahatsız olduğu konu budur.

Hatırlayın 28 Şubat günlerini. Üniversiteler, ordu, yargı, öteki beriki rahatsız... Millet rahatsız olmuyor mu kardeşim? Bu ülkenin sahibi millettir. Millet de rahatsızlığını dile getiriyor. Millet de bunun sonucu olarak beğendiği iktidarı seçiyor, beğenmezse yerine başka bir hükümet getirebiliyor. Dolayısıyla böyle bir gücü var. Eski alışkanlıklarla ülkenin birtakım yönetim birimlerinin rahatsızlıklarını dile getirmesini fevkalade yanlış buluyorum."

"Sorumluluk seçilmiş siyasetçinin üzerindedir"

Türk Silahlı Kuvvetlerinde başörtüsü yasağının kaldırılmasına yönelik soruya Kurtulmuş, "Ülkeyi yöneten bir hükümet var. Hükümetin ilgili Savunma Bakanı var. Kuvvet komutanlıkları Milli Savunma Bakanlığına bağlanmış bu son düzenlemelerle. Dolasıyla Milli Savunma Bakanlığı herhalde geniş bir tartışmadan sonra böyle bir konuyu gündeme getirmiştir. Siyasi bir karar olarak da bu kararı uygulamıştır. Sorumluluk seçilmiş siyasetçinin üzerindedir, bunu uygulayacak olan sivil ya da asker bürokratın üstünde değildir. Burada süreç nasıl, detayını biliyorum ama sivil siyasetin aldığı bir karar var. Bu kararın sahibi de uygulayıcısı da sivil siyasettir." yanıtını verdi.

Muhabir: Halil İbrahim Başer, Semra Orkan

dikGAZETE.com
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ
Günün çizgisi
ANKET TÜMÜ