İstanbul
Ülker Üst Yöneticisi (CEO) Mete Buyurgan, "Aliağa Bisküvilik Buğdayı’yla tarım sektörüne hastalık, kuraklık, iklim değişikliklerine dayanıklı, yüksek verimli, yerli, milli ve Türkiye’de ilk olan bir buğday türü kazandırmış olduk. Patentini aldığımız bu buğday sayesinde Türkiye'nin cari açığına da çok ciddi bir destekte bulunacağız." dedi.
Tarım ve Orman Bakanlığı desteğiyle, Sürdürülebilirlik Akademisi ile Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası (TÜGİS) iş birliğinde düzenlenen 6. Sürdürülebilir Gıda Zirvesi çevrim içi olarak gerçekleşiyor.
Zirve kapsamında düzenlenen "Gıda Sanayi için Yeni Normalin Parametreleri" başlıklı panelde konuşan Buyurgan, pandemi koşullarının, gıdada arz güvenliğinin önemini bir kez daha gözler önüne serdiğini dile getirdi.
Pandemi döneminde sınırların kapatılması, karantina ve kısıtlamalar nedeniyle küresel tedarik zincirleri sekteye uğrarken, yerel gıdanın öneminin arttığını vurgulayan Buyurgan, şunları kaydetti:
“Ülker olarak sadece üretim ve tedarik aşamasında değil, faaliyetlerimizin her adımında kaynakları israf etmeden sürdürülebilir bir büyüme hedefliyoruz. Bu nedenle tedarik sürecinde her zaman yerel tedarikçilere öncelik veriyoruz. Yerel üreticilerimizi destekleyerek, sürdürülebilir tarım uygulamaları geliştiriyoruz. Gıda kayıplarını ilk aşamadan itibaren, kaynağında azaltmayı hedefliyoruz. 2019 yılında toplam atıklarımızın yüzde 91’ini geri dönüştürdük. Ham maddelerin yüzde 98,9’unu bitmiş ürüne çevirme oranına ulaştık. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 'Gıdanı Koru Sofrana Sahip Çık' kampanyasının destekçileri arasında yer alıyoruz. Dünya genelinde gıda kaybının ve israfının 2030 yılına kadar yüzde 50 azaltılması amacıyla başlatılan Dünya Kaynak Enstitüsü tarafından yönetilen 10x20x30 girişimine de destek vereceğiz.”
Buyurgan, gıdada arz güvenliği konusunda atılan adımların ve yerel üreticiye verilen desteklerin Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma hedefleri için kritik önem taşıdığna dikkati çekerek, Buyurgan, Ülker’de sürdürülebilir üretim ve tedariki merkeze alarak, yerel ham maddeye öncelik verdiklerini aktardı.
Yılda ortalama 1.5 milyon ton yerli ham madde alımları olduğunu belirten Buyurgan, şunları kaydetti:
"Üreticileri destekleme projemizin kalıcı temellere oturtulması adına önemli bir projeye imza attık. Ürünlerimizin kalitesinin sürdürülebilirliğini sağlamak ve buğday tedarikini uzun yıllar güvence altına alabilmek için, 2007 yılında Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü’yle ortaklaşa hayata geçirdiğimiz projede, bisküvi için ideal buğdayı geliştirme çalışmalarını başlattık. Uzun çalışmalar sonunda ortaya çıkan Aliağa Bisküvilik Buğdayı’yla aslında tarım sektörüne hastalık, kuraklık, iklim değişikliklerine dayanıklı, yüksek verimli, yerli, milli ve Türkiye’de ilk olan bir buğday türü kazandırmış olduk. Patentini aldığımız bu buğday sayesinde Türkiye'nin cari açığına da çok ciddi bir destek de bulunacağız. Bundan sonraki dönemde ithal buğdaya çok fazla gerek kalmayacak. 2022'den itibaren ihtiyacımızın yüzde 50'sini, 2023'ten itibaren yüzde 70'ini ve sonraki yıllarda da neredeyse yüzde 100'ünü Aliağa Bisküvilik Buğdayı'ndan karşılıyor olacağız.”
"Gıda okur yazarlığı gündeme girmeli"
Tat Gıda Sanayi AŞ Genel Müdürü Oğuz Aldemir ise pandemi koşullarının tarımın ve gıdanın stratejik sektör olduğunu gösterdiğini belirterek, "kendi kendimize" yeterliliğin sürdürebilirlikten çok daha kritik bir konu olduğunun pandemiyle anlaşıldığını söyledi.
Aldemir, pandemiden çıkarılacak dersleri şöyle sıraladı:
"Pandemiyle sınırlar kapandı, gıda ve ilaç paylaşımı olmadı. Komşu ülkeler birbirlerine yardım etmedi ve bir panik oluştu. Oluşan bu olumsuzluktan almamız gereken ders öncelikle kendi kendimize yeterlilik... Küresel sağlık krizi bazı fay hatlarındaki çatlakları öne çıkarmış oldu. Örneğin; yoksulluğun daha da derinleşeceğini gördük, eğitim eşitsizliğinin daha da derinleşeceğini gördük. Kırsaldan kente çok hızlı geldiğimizi ve kırsalı ihmal ettiğimizi gördük. Etkin dizayn edilmemiş, çok aracılı, duraklı tedarik süreçlerinin verimsizliğini gördük."
Gıda okur yazarlığınının gündeme alınması gerektiğini vurgulayan Aldemir, "Neyin besleyici, neyin gerçek gıda olduğuyla ilgili müthiş bir kafa karışıklığı var. İnsanlar, pandemide evlerine kapandı ve gıda harcamalarını averajlı yüzde 30 arttırdı. Sadece stok dönemi değil, onun dışında da gıda harcamalarını büyüttü. Daha doğrusu diğer harcama kalemlerini gıdaya kaydırdı. TAT Gıda olarak, gıda okur yazarlığı konusunda gerekli bilinçlendirmeyi yapmak üzere pek çok paydaşla birlikte çalışıyoruz." diye konuştu.
Aldemir, kalori kavramının aslında modasının geçtiğini insanların beslenmesinde bu kavramın yanlış yönlendirdiğini ifade ederek, pandeminin gıda sanayisi oyuncularının halkı gıda okur yazarlığı konusunda bilinçlendirmek için bir fırsat yaratabileceğini söyledi.
"Çalışanlarının sağlığı eşittir işletmenin sağlığı eşittir toplumun sağlığı" perspektifiyle pandemiyi değerlendirdiklerini dile getiren Aldemir, tedarik yeterliliğinden hareketle gıda güvenliğine odaklandıklarını belirtti.
Şirket olarak tarımda teolojinin kullanımına önem verdiklerine değinen Aldemir, toprak verimliği arttırmak ve sulama çözümleri geliştirmek için iş ortaklarıyla çiftçiyi merkeze alan bir yaklaşımla çalıştıklarını aktardı.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com