USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Siyaset

AK Parti Sözcüsü Çelik: Sultanahmet Camisi'ni müze yapalım yaklaşımı şimdiye kadarki en İslamofobik yaklaşımdır

AK Parti Sözcüsü Çelik, "(Sultanahmet Camisi'ni müze yapalım) gibi bir yaklaşım, şimdiye kadar gördüğümüz en İslamofobik yaklaşımdır." dedi.

AK Parti Sözcüsü Çelik: Sultanahmet Camisi'ni müze yapalım yaklaşımı şimdiye kadarki en İslamofobik yaklaşımdır
16-06-2020 00:16
Google News

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken, parti genel merkezinde basın toplantısı düzenleyen AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve soruları yanıtladı.

Çelik, "(Sultanahmet Camisi'ni müze yapalım) gibi bir yaklaşım, şimdiye kadar gördüğümüz en İslamofobik yaklaşımdır." ifadelerini kullandı.

Ömer Çelik, toplantıda Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu konularında yapılacak değişikliklerin de değerlendirildiğini belirtti.

Bingöl'de dün meydana gelen depremden dolayı büyük bir üzüntü yaşandığını bildiren Çelik, "Bir güvenlik korucumuz şehit oldu. Allah'tan rahmet diliyoruz, yaralılarımıza şifa diliyoruz.

İlk andan itibaren Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla bakanlarımız bölgeye gitmişlerdir, devletimiz tüm imkanlarıyla seferber olmuştur. AFAD zaten sahadadır, ilk andan itibaren hemen tedbirleri almaya başlamıştır.

Yaraların sarılması için vatandaşlarımızın sıkıntılarının giderilmesi için AFAD ekipleri bölgeye sevk edilmiştir ve ilk andan itibaren da sahaya hakimiyetleri sağlanmıştır." diye konuştu.

Irak'ın kuzeyindeki terör operasyonu

Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak'ın kuzeyinde bulunan ve teröristlerin üs olarak kullandığı yerlerin imhasına yönelik Pençe-Kartal Operasyonu başlattığını anımsatan Çelik, şöyle devam etti:

"Daha önce Pençe operasyonlarıyla büyük bir başarı elde edilmişti. Son zamanlarda terör örgütünün üyelerinin bazı karakollara, sınır bölgemize tacizleri görülmektedir. Bu sebeple Pençe-Kartal Operasyonu dün gece itibarıyla başladı.

Teröristlerin üs olarak kullandıkları yerlerin tamamı son derece başarılı bir şekilde imha edildi. Karakollarımıza, üslerimize yaptıkları saldırılarda kullandıkları barınaklar bu şekilde imha edilmiştir.

Şunu bir kere daha ifade etmek isterim ki insanımıza, vatandaşımıza, ülkemize ve tüm insanlığa düşman terör örgütü ve terör örgütleriyle bu mücadelemiz kararlı bir şekilde ve güçlenerek devam edecektir."

"Arkası mutlaka gelecektir"

Türkiye'nin pek çok açıdan dünyaya örnek olduğu gibi terörle mücadele konusunda da örnek olduğunu vurgulayan Çelik, "Silahlı Kuvvetlerimiz Sincar, Karacak, Kandil, Zap, Avaşin Basyan ve Hakurk'taki terör yuvalarına hava harekatını gerçekleştirmiştir. Bundan önce de ifade etmiştim, Pençe harekatlarında elde edilen kazanımların sürdürülmesinin arkası mutlaka gelecektir." dedi.

Terör örgütü PKK başta olmak üzere bütün terörist unsurlar hedef olduğuna değinen Ömer Çelik, şunları söyledi:

"Son derece dikkatli bir biçimde, sivil hedefleri hiçbir şekilde hedef almayacak bir şekilde bu operasyonlar icra edilmektedir. Bu operasyonları gerçekleştiren Silahlı Kuvvetler mensuplarımıza, daha önceki Pençe operasyonlarını gerçekleştiren polisimiz, özel harekatımız, jandarmamız ve korucularımızın hepsine bir kere daha tebriklerimizi, teşekkürlerimizi iletiyoruz.

Türkiye'nin ve vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamak için fedakarca ama dünyada güvenlik güçleri arasında etkinlik bakımdan göz kamaştırıcı bir performansla bunları gerçekleştiriyorlar."

"En büyük düşmanımız rehavet"

Salgın sonrası normalleşme ile ilgili adımların yakından takip edildiğine işaret eden AK Parti Sözcüsü Çelik, konuşmasına şöyle devam etti:

"Bir kere daha ifade etmek isterim ki en büyük düşmanımız rehavettir. Maske, mesafe ve temizlik konusundaki hassasiyetimizi devam etmesi gerekiyor. Normalleşmenin devam etmesi, normalleşmenin daha da normale geçmesi için maske, mesafe ve temizlik üçgenine ne kadar riayet edersek elimiz o kadar güçlü olur. Dolayısıyla bu meseleyi tedbirli bir normalleşme olarak almak lazım.

Rakamları yakından takip ediyoruz ama maske, mesafe ve temizlik konusunda hassas olunmazsa sonuç olarak gelinen noktanın birtakım rakamların artışına yol açtığını görüyoruz. Bu da son derece üzüntü verici bir durumdur.

Şu önemli bir şeydir rehavet düşmanımızdır. Rehavetten ne kadar uzak durursak, tedbirler konusunda ne kadar titiz olursak normalleşme o kadar güçlü olacak. Rehavet ve normalleşmeyin yan yana yürümesi mümkün değil. Tabii bütün dünya normalleşmeye geçtikçe bu meseleleri daha güçlü bir şekilde tartışıyoruz.

Dünyanın kirlenmesi, çevre konularının bu kadar duyarsız bir şekilde ele alınması, dünyanın bu derece kirletilmesi, biyomühendislik ürünü bitkilerin ve hayvanların ortaya çıkması, müdahale edilmiş virüs ve bakterilerle de insanların tanışması, yağmur ormanlarının, vahşi hayat alanlarının yok edilmesi insanı yeni tehditlerle karşı karşıya bırakıyor."

Patojenlerin kötü amaçlı kullanımının en az küresel terörizm kadar küresel güvenliği tehdit ettiğine işaret eden Ömer Çelik, dolayısıyla bütün bunlara karşı ilaç ve aşı geliştirmenin tedbirlerle ilgili olarak hassasiyet göstermenin önemine vurgu yaptı.

Çevreye meselelerine hassasiyet çağrısı

Çevre meselelerinde gösterilecek hassasiyetin, vatanseverliğin bir parçası olduğuna dikkati çeken AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Çevre meselelerini, vatanseverliğimizden ayrı düşünemeyiz. Doğaya rakip değiliz, doğayla kader arkadaşıyız. Dolayısıyla doğayı rakip gibi gören anlayış, doğayı sadece bir endüstrileşme nesnesi olarak gören vahşi kapitalizm, neoliberalizmin getirdiği nokta, insan soyunun tehdit eden bir takım sonuçlar doğurmaktadır." dedi.

Doğanın insanların düşmanı olmadığını aktaran Çelik, doğanın insanların hayatını anlamlı bir şekilde sürdürmesi için kader arkadaşı olduğunu söyledi.

Çelik, normalleşmeyi hayata geçirilirken biyomühendislikle üretilen bitkiler ve hayvanlar konusunda, genetiği değiştirilmiş organizmalar konusunda, virüsler ve bakteriler konusunda da daha yüksek bir hassasiyetin ortaya çıkması gerektiğini hatırlattı.

Bundan sonraki en önemli mücadele araçlarından birinin doğayı korumak olduğunu kaydeden Çelik, konuşmasına şöyle devam etti:

"Sadece ilaçlara odaklanmış bir koruma mekanizması, bunların tekrarlanmasının önüne geçemez ve insan hayatının anlamlı bir şekilde sürdürülmesine müsaade etmez. İnsan hayatının korunmasıyla ilgili olarak Türkiye hastanelerinin altyapısıyla güçlü bir örneklik teşkil ettiği gibi aynı zamanda da bu bahsettiğim geniş perspektifle meseleye bakıyor ve siyasetçi olarak bunları tartışıyoruz.

Üretim ve tedarik sistemimizin güçlendirilmesi konusunda bundan sonraki tehditlere karşı hazırlıklı olmak bakımından kafa yormaya devam ediyoruz. Ar-Ge altyapımız bu bakımdan son derece önemlidir. Teknolojik yatırımlarımızın desteklenmesi, gıda ve genetik güvenliği alanı bundan sonrasında çok önemli olacak. Gıda meselesi ve genetik güvenlik, insanların sağlıklı bir hayat sürmesi için son derece kritik roller üstlenecek. Bu konularla ilgili çalışmaya devam ediyoruz."

"Siyasetin de çeşitli konularda kendini rehabilite etmesi gerekiyor"

Çelik, "Tabii hedefin sıfır vaka olması gerekiyor. Maskeye, mesafeye ve temizliğe uymazsak sıfır vaka hedefinden uzaklaşırız. Bunlara uyduğunuz müddetçe sıfır vaka hedefine güçlü bir şekilde yaklaşmış oluruz." ifadelerini kullandı.

Pandemi sonrasında dünyanın bir sarsıntı geçirdiğinin görüldüğünü anımsatan Çelik, şöyle dedi:

"Her kriz sonrasında dolaylı ve dolaysız bir takım siyasi sonuçlar ortaya çıkar. İlk ortaya çıkan siyasi sonuç, küresel düzeyde Amerika Birleşik Devletleri'nde ırkçılığa karşı başlayan gösterilerdir.

Daha önce de ifade ettim, ırkçılığa ne kadar karşıysak, yağmacılığa da şiddete de o kadar karşıyız. Bu yeni normal düzene geçilmesi için siyasetin de çeşitli konularda kendini rehabilite etmesi gerekiyor.

Bu meselelerin güçlü bir şekilde tartışılması gerekiyor. Irkçılık, İslam düşmanlığı, antisemitizm ve göçmen düşmanlığı bu karşılaştığımız krizlerle doğrudan bağlantılı meseleler olarak önümüze geliyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkan protestoların sadece Amerika Birleşik Devletleri ile sınırlı kalmadığı, bunun dünyanın her tarafında etkisinin olduğunu görüyoruz.

Enteresandır dünyanın her tarafında bu ırkçı kimlikli kişilerin köle tacirlerinin heykelleri yakılırken bir tek Fransa'dan 'Biz bu değerlerimizi de koruyacağız. Fransa tarihini tam olarak koruyacağız.' gibisinden maalesef bu meselenin tam kavranmadığını gösteren açıklamalar geldi.

İnsanın biyolojik güvenliği kadar insanın haysiyetinin kimliğinin güvenliği birbirini tamamlayan şeylerdir. Irkçılığın, İslamofobia'nın, antisemitizmin bütün bu nefret suçlarının, insan hayatını tehdit eden virüsler, bakteriler ve genetik saldırılarına aynı düzeyde ele alınması gerekir."

"Gördüğümüz en İslamafobik yaklaşım"

CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu'nun, "Topkapı Sarayı da Ayasofya da müze olarak korunmalı hatta Sultanahmet de müze olmalı." sözlerine yönelik eleştirilerde bulunan Çelik, "Karşı tarafın bir hatası olsun da bu hata üzerinden hemen siyaset yapalım' diye düşünmüyoruz, bekliyoruz.

Bunlar siyaseti zehirleyen şeyler. Hepimiz için toksik alan oluşturuyor." ifadesini kullandı.

"Acaba düzeltirler mi, partilerinden bir açıklama gelir mi" diye beklediklerini belirten Çelik, şunları kaydetti:

"Türk siyaset hayatında çok konuşulur. Bu konularda sabıkalı bir siyasi parti geçmişte, pek çok belgeyle pek çok araştırmacının ortaya koyduğu gibi bu konuda ciddi sabıkaları ve kötülükleri olan bir tarihin parçası.

Tam diyorsunuz ki biraz daha demokratik dil kullanmaya başladılar herhalde hassas davranacaklar, bir bakıyorsunuz içlerindeki Bekçi Murtaza birden bire ortaya çıkıveriyor. 'Sultan Ahmet'i müze yapalım' gibisinden bir yaklaşım, doğrusunu söylemek gerekirse şimdiye kadar gördüğümüz en İslamafobik yaklaşımdır."

Bir kişinin kendi ülkesindeki bir mabedin varlığından, oradan ibadet edilmesinin, onun küresel mirasın bir parçası olmasıyla zıt olduğunu da düşünmesinin bir entellektüel yetersizlik olduğunu vurgulayan Çelik, "Onun mabet olarak hayatına devam etmesi, bu şekilde içinde ibadet edilen bir yapının olması onun küresel mirasın bir parçası olması konusunda bir eksiklik oluşturmaz ama tam tersine bu ikisini birbirine zıt gören bir yaklaşım söz konusu oluyor." ifadesini kullandı.

Ömer Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Daha sonra aynı milletvekilinin yaptığı açıklamanın Türk siyasi hayatına en büyük bedelleri ödetmiş bir çarpıklığın halen devam ettiğini gösteriyor. O milletvekili tutuyor, bütün bu açıklamasını Türkiye'nin laik devlet olması ilkesine bağlıyor.

Laiklik bir özgürlük mekanizmasıdır. AK Parti olarak biz laik devlet mekanizmasını güçlü bir şekilde savunuyoruz ama şu konuya da sürekli dikkat çektik. Laikliği esas mecrasından çıkararak, bir baskıcı ideoloji haline dönüştüren ve laikçilik olarak toplumu din, inanç ve fikir hürriyeti üzerinde baskı kuran bir geçmiş yaşadık. Laikçilik, aslında laikliği sabote eden, onu yok etmeye çalışan bir anlayış ortaya çıkardı.

Türkiye, bu laikçilikten kurtularak, demokrasiyi ve laikliği baskı altına alan, Türkiye'deki hak ve hürriyet düzenini baskı altına alan bu tekçi ideoloji dediğimiz laikçilikten kurtularak, laiklik meselesini daha dengeli bir hale getirdi. Bu demokrasi mücadelesini vererek.

Türkiye'nin demokrasi mücadelesi, laik devlet ilkesinin de bir özgürlük prensibi olarak yerli yerine oturtulmasıyla mümkün olabilmiştir. Şimdi bakıyorsunuz eski laikçi anlayış yine bulunduğu yerden kafasını uzatıyor, Sultan Ahmet'i müze yapmakla Türkiye'nin laik devlet olması arasında bir bağlantı kuran zihniyet çarpıklığı, o baskıcı anlayış yeniden geliyor.

Bu Türk siyasi hayatını zehirleyen en büyük toksik alanlardan biridir. Türkiye çok ağır bedeller ödemiştir."

Türkiye'deki siyasi hayatı sabote etmek için kullanılan bu zihniyetin, çok çarpık ve acı sonuçlar doğurduğuna dikkati çeken Ömer Çelik, bunun Türkiye'yi birtakım yabancı devletlerin operasyon alanı haline getirmeye çalışanların işine yaradığına işaret etti.

"Acaba aklı başında bir düzeltme yapacaklar mı diye kaç gündür bekliyoruz"

"Acaba aklı başında bir düzeltme yapacaklar mı, bu zihniyetin nereye gittiğini, bunun ne anlama geldiğini görecekler mi diye kaç gündür bekliyoruz." diyen Ömer Çelik, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Bu açıklamayı yapan milletvekili üst üste açıklama yapıyor, her yaptığı açıklamada meseleyi daha da büyük bir bataklığın içerisine çekiyor. Bunu bir kere daha kınadığımızı ifade ediyorum. Hiç kimse Sultan Ahmet'i kendi kimliğinden ayıramaz.

Sultan Ahmet Camisi'nde milletimiz ibadet etmeye devam edecek. Sultan Ahmet Camisi'nin insanlığın büyük bir mirası olmasının önünde engel değildir. Bir yerde ibadet edilmesini, orasının evrensel mirasın bir odak noktası olmasından çıkması gibi düşünmek son derece çarpık bir yaklaşımdır. Biz bu geçmişte yaşandığı gibi hiçbir caminin başka bir amaçla kullanılmasına müsaade etmeyeceğiz.

Bunu çarpık bir anlayışla başka bir şeye döndürmek isteyenlere, bu şekilde demokrasimizi sakatlamak isteyenlere, Türkiye'deki hak ve hürriyet düzenine sakatlamak isteyenlere, fikir ve inanç hürriyetini bu şekilde baskı altına almak isteyenlere asla müsaade etmeyeceğiz.

Keşke bu arkadaşlarımız bu açıklamaları yaptıktan sonra bu açıklamaların nasıl İslamafobik bir içeriğe sahip olduğunu, nasıl faşist bir alana doğru kaydığını görseler ve kaç gün geçmişken bunu tashih etseler. Maalesef ne kadar beklersek bekleyelim, ısrar ve birtakım manipülasyon çabaları aynen devam ediyor."

"Bunun kadar büyük utanç verici bir cümle olabilir mi?

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, televizyonlara sık çıkan bir profesörün "Ayasofya'nın cami kimliğine yeniden kavuşmasının AK Parti'nin Türkiye'nin kurucu liderleriyle kavgasının neticesi olduğu"na dair bir cümlesini duyduklarına değinerek, şöyle konuştu:

"Bunun kadar büyük utanç verici bir cümle olabilir mi? Geçmişte alınmış siyasi kararların ebediyen dondurulması diye, hayatın dondurulması diye bir şey söz konusu olabilir mi? Egemenlik hakkımızı bugün bu şekilde kullanma konusunda tartışmaların Türkiye'nin kurucu liderleriyle bir kavga olarak sunulması kadar kışkırtıcı, provokatif ve maalesef ahlak dışı bir yaklaşım olamaz.

Egemenlik hakkımızın içerisinde olan, vatandaşımızın talebi olan, hukukun vereceği kararı beklediğimiz bir konuda bunu Türkiye'nin kurucu lideriyle kavga gibi sunulması son derece kışkırtıcı, son derece ahlak dışı bir yaklaşımdır. Meseleyi ortaya koyan kişinin, ortaya koyuş biçimindeki zeka düzeyini tartışmayalım artık ama bu kadarı ayıptır.

Milletin bir talebiyle bu şekilde kavga edilmesi, son derece makul bir tartışmanın bu noktalara getirilmeye çalışılması artık ayıptır. Her şeyi bir rejim tartışmasına her şeyi cumhuriyetle hesaplaşma tartışmasına döndürmeye çalışan zihniyet, bu memlekete çok büyük kötülükler etmiştir. Bu memleketteki en büyük kötülüklerin arkasında bu zihniyet vardır. Hiç kimsenin Türkiye'nin rejimiyle problemi yok.

Türkiye Cumhuriyeti bir cumhuriyettir. Demokratik bir cumhuriyettir. Rejim meselesi değildir mesele. Çeşitli hukuki kararlar ve siyasi kararları tartışıyoruz. Baktığımız yer neresidir, milletimizin ne dediğidir.

Milletimizin ne dediğine bakarken içinde hareket ettiğimiz çerçeve hukuk çerçevesidir. Dolayısıyla hukuk çerçevesinin içerisinde milletin talebini siyasi temsile dönüştürmek bizim görevimizdir. Bunu bu şekilde provokatif bir yaklaşımla böyle ahlak dışı bir yere konumlandırmak son derece ayıp bir şeydir."

"9 yıldır devam eden bu sorunun meşruiyet ve hakkaniyet temelinde çözümünü destekliyoruz"

Libya meselesini yakın bir şekilde takip ettiklerini ve konunun sürekli gündemlerinde olduğunu ifade eden Çelik, Libya'daki tek meşru aktör olan Serrac yönetiminin giderek daha çok mevzi kazandığını vurguladı.

Ulusal Mutabakat Hükümeti askeri harekatı, Sirte'ye doğru ilerlediğini ve Hafter milislerinin ikmal hattını ele geçirdiğini anlatan Çelik, "9 yıldır devam eden bu sorunun meşruiyet ve hakkaniyet temelinde çözümünü destekliyoruz.

Biz Libya halkının tamamından yana olduğumuz için Birleşmiş Milletler'in de onayladığı meşru hükümetten yanayız. Birilerinin iddia ettiği gibi, Fransa'da veya başka yerlerde birtakım yorumlar çıkıyor, ne kimsenin petrolünde ne kimsenin zenginliğinde gözümüz var." şeklinde konuştu.

Ömer Çelik, "Bir CHP Grup Başkanvekili çıktı, Serrac'ı 'cihadist', Hafter'i makul ve seküler biri olarak nitelendirdi. Dünyada Hafter'i seküler birisi olarak görecek tek kişi herhalde CHP Grup Başkanvekilidir veya Serrac'ı 'cihadist' olarak görecek tek kişi budur. Kaç gündür söylüyorum. Grup Başkanvekillerinin kendi partilerini temsil özellikleri vardır. Nereden çıkarıyorlar? Bu konularda daha iyi çalışmaya ihtiyaçları var." değerlendirmesini yaptı.

Masum ve sivil Libyalıların tamamının kardeşleri olduğuna, tamamen Libya halkından yana olduklarına dikkati çeken Çelik, gelinen noktada Türkiye-Libya dayanışmasının gücünün görüldüğünü aktardı.

Çelik, meşru hükümetin talebi ve Birleşmiş Milletler'in kararları çerçevesinde verdikleri desteği devam ettireceklerini vurgulayarak, "Bu aynı zamanda Doğu Akdeniz'deki çıkarlarımız için elzemdir. Aynı zamanda da Libya ile olan geleceğimiz açısından da elzem bir durumdur." ifadesini kullandı.

"Türkiye'nin Libya'da ne işi var" sözünü eleştiren AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Akdeniz devletiyiz. Geçmişte Libya'da ne işimiz varsa Libya ile hukukumuzu sürdürmek zorundayız. Akdeniz'deki çıkarlarımızı korumak zorundayız. Oradaki kardeşlerimizi başkalarının kötülük projelerinin insafına terk edemeyiz. Oradaki ilişkilerimizi Türkiye'ye düşmanlık etmek isteyenlerin insafına terk edemeyiz. Doğu Akdeniz'deki çıkarlarımızdan vazgeçemeyiz. Türkiye adına ne istiyorsak, Türkiye'nin iyiliği için ne istiyorsak bu yaptıklarımızı yapmak zorundayız."

"Bu adımları atıp ondan sonra çözümden falan bahsetmeyin"

Güney Kıbrıs yönetimine yönelik uyarılarda bulunan Çelik, şunları söyledi:

"Güney Kıbrıs'ın attığı yeni bir adım var buradan bir kere daha uyarıyoruz, bu adımları atıp ondan sonra çözümden falan bahsetmeyin. Geçenlerde Yunan eski Başbakanı Çipras güzel bir açıklama yaptı, şimdiki Başbakan Miçotakis'e seslendi.

Miçotakis Türkiye ile problemlerini çözmek için Almanya'ya gidiyor, Fransa'ya ve sağa sola gidiyor sürekli olarak Türkiye'ye baskı yapılmasını istiyor. Çipras ona çok güzel bir tavsiyede bulundu, 'Türkiye ile sorunlarını çözmek istiyorsan Erdoğan ile konuş' gidip başka kapılarda çözüm arama. Bu çözümün sonuç almayacağını Çipras kendi zamanında gördü. Ama Çipras Türkiye'ye olumlu ve pozitif bir diyalog oluşturduğu zamanda pek çok sorunun aşılabildiğini gördü."

Ömer Çelik, Güney Kıbrıs'ın gelinen noktadaki pozitif kazanımlarını berhava etmek üzere çalıştığına dikkati çekerek, "Bakın 2014 yılında İngilizlerle bir anlaşma yaptılar, bu anlaşmaya göre İngilizlerin üstlerinin bulunduğu yerlerdeki Rumlara ait taşınmaz varlıkların onlara verilmesi gibi. Tabii bu tartışmayı yaparken, üstler bölgesindeki statükoyu değiştirecek bu anlaşmayı yaparken Türkiye ile danışılmadığı gibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile danışılmadı, orada Kıbrıs Türklerinin de taşınmazları var.

Hem üstler bölgesindeki statükoyu değiştiriyorsun hem bu statükoyu tek taraflı olarak Güney Kıbrıs üzerinden değiştirmeye çalışıyorsun. Bunun adı gasptır ve bunun hiçbir şekilde hukuken ve ahlaken de meşruiyeti yoktur." diye konuştu.

"Hiç kimse aklından bile geçirmesin"

Bölgede sadece Kıbrıs Rumlarının haklarının olmadığını Kıbrıs Türklerinin de haklarının bulunduğunu aktaran Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bu tip işleri yapıp da ondan sonra çözümden eşitlikten ve diğer konulardan bahsedemeyeceklerini görmeleri lazım. Tek taraflı olarak fiili bir durum oluşturarak attıkları her adım kısa ve orta vadede mutlaka kendilerinin aleyhine döner. Bu şekilde birilerini arkalarına alarak birileriyle bir oldubitti yaparak Güney Kıbrıs'ın bu şekilde attığı adımlar mutlaka aleyhine döner.

Türkiye'nin rızası olmadan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin rızası olmadan attıkları her adım mutlaka aleyhlerine döner. Onları bir kere daha uyarıyoruz. Bu atılan adımı hiçbir şekilde kabul etmiyoruz, İngiliz üst bölgeleri sınırlarında Kıbrıs Türklerinin mülkiyet haklarını sonuna kadar takip edeceğiz, bu vazgeçilmez bir haktır, uluslararası hukuka göre de meşru bir haktır, hiç kimse bunları gasbetmeyi, İngiliz bölgelerindeki Kıbrıs Türklerinin haklarını gasbetmeyi aklından bile geçirmesin."

"Türkiye Libyalı kardeşlerimizin yanındadır"

Ömer Çelik, bazı yabancı haber ajanslarında yer alan Türkiye ile Libya arasında bir limanın ve bir hava üssünün ortak kullanımına yönelik çalışmaya ilişkin gelen soru üzerine, şunları kaydetti:

"Arkadaşlar çok detay vermeyelim ama orada vereceğimiz desteğin güçlü bir destek olacağını, orada meşru hükümete, BM'nin desteklediği hükümete elimizdeki tüm imkanlarla destek vereceğimizi ifade etmek isterim.

Daha önce biliyorsunuz o havaalanına Hafter güçlerinin saldırısı oldu, orayı yok etmeye çalıştılar. Burası kurtarıldığı gibi yakın zamanda diğer alanlarda da Sirte bölgesi, Hafter güçlerinin ikmal hattı bütün bu detaylarda pozitif ilerleme sağlandı. Havalimanının işletilmesinden diğer alanlara kadar detay değil bütün meşru Serrac hükümeti, Türkiye'den ne yardım talep ederse Türkiye BM'nin meşru kabul ettiği Serrac hükümetinin ve Libyalı kardeşlerimizin yanındadır. Askeri destekten diğer alanlara kadar tüm destekler Cumhurbaşkanımızın talimatı ile verilecektir."

HDP'nin yürüyüşü ve Eş Genel Başkanı Mithat Sancar'ın bazı açıklamalarının sorulması üzerine Çelik, "Demokrasi kelimesinin bu kadar istismar edildiği başka bir siyasi mekanizma görülmemiştir. Şimdi 'Dilimiz için kimliğimiz için bu yürüyüşü yapıyoruz' demiş Eş Başkanları. Türkiye bu konudaki yasakları kaldırırken dille ilgili, kimlikle ilgili Kürt meselesindeki yasaklar kaldırılır, mesafeler aşılırken bundan bahsedenlerin bu denklemin içinde hiçbir katkıları yoktu. Bunlar kenardan seyrediyorlardı bunu." şeklinde konuştu.

"Karşımızda kim varsa HDP onlarla iş birliği yapıyor"

AK Parti Sözcüsü Çelik, HDP'ye yönelik eleştirilerde bulunarak, sözlerine şöyle devam etti:

"Fakat Kürt vatandaşlarımızın söylediklerini çalıp bunu PKK'nın emrine vermek isteyen, PKK için Kürk gençlerini lejyoner yapmak isteyen bir anlayış. İşte bu barış kelimesini demokrasi kelimesini istismar etmeye devam ediyor. Yani nerede demokrasiye destek verecek, nerede demokratikleşmeye destek verecek bir tavır ortaya koymuşlar? Şimdi hatırlayın bakın o zamanlar biz Meclis'te konuşurken bu köy adlarının belki 10 yıldan daha fazla oldu, Meclis'te konuşma yaptığım zaman hatırlıyorum bir anı olarak biz bu köy adlarının zorla değiştirilmesine karşı çıkarken bir CHP grup başkanvekili kalktı oradan dedi ki 'Bulgaristan'da da köy adları değiştiriliyor, egemen bir devlet soyadlarını değiştirir' dedi. Biz o zaman bu kimlik ve dil üzerindeki baskıları kaldırırken karşımızda siyasi olarak kim varsa, bizi tehdit eden kim varsa HDP bugün onlarla iş birliği yapıyor."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, bütün tehditlere ve provokasyonlara rağmen hak ve hürriyet düzeninin arkasında durduğunun altını çizen Çelik, şunları söyledi:

"Niye tarihsel mirasımızı uygun olduğu için hukuka uygun olduğu için hak ve hürriyet üzerinden bütün vatandaşlarımızın demokratikleşme perspektifinden uygun olarak yararlanması gerektiği için. Ama bütün bunları bilmelerine rağmen o gün bunları engellemeye çalışanlarla, üstelik bizim üzerimize askeri vesayet ya da yargı vesayeti kışkırtmaya çalışanlarla bugün niye iş birliği yapıyorlar? Mesele hak, hürriyet meselesi, mesele kimlik meselesi, mesele dil meselesi, bunlar çerçevesinde haysiyet meselesi değil, eğer böyle olsaydı bizim bu yaptıklarımızı takdir eder ve bu şekilde bir dil kullanmazlardı. Mesele ne yaparsanız yapın PKK'nın ne dediği meselesi onlar açısından. Dolayısıyla buradaki yalanı dolanı gerçek bir şekilde görmek lazım."

"Türkiye büyük bir devlettir, büyük bir tecrübesi vardı"

"Yunanistan-Türkiye ilişkileri noktasında neler oluyor? Yunanistan ile savaşa doğru mu gidiyoruz?" sorusu üzerine Çelik, "Böyle bir şey söz konusu olmaz. Türkiye büyük bir devlettir, büyük bir tecrübesi vardır. Balkan coğrafyasında büyük bir tecrübesi vardır." yanıtını verdi.

Türkiye'nin geçmişte en zor zamanlarında Yunanistan'ın yanında yer aldığını hatırlatan ve Türkiye'nin böylece bölge barışına katkı gösterdiğine vurgu yapan Çelik, şöyle konuştu:

"Zannediyorum Yunanistan'da şöyle bir sıkıntı var, Savunma Bakanı yapmak için aklı başında adam bulamıyorlar. Nerede arızalı bir adam var, onu Savunma Bakanı yapıyorlar. Birisi çıkar adalara mangal yakar, öbürü çıkar başka bir şey yapar. Bir keresinde, zannediyorum Çipras zamanında oraya resmi ziyaret gerçekleştirmişti Sayın Cumhurbaşkanımız, Savunma Bakanını bizden sakladılar, bir arıza unsuru olarak.

Yani her getirdikleri Savunma Bakanı travmatik birtakım açıklamalar yapıyor. AB içindeki bazı anketleri takip ediyorum, aşırı sağ ve ırkçılık çok yükseliyor. Aşırı sağcıların Türkiye düşmanlığına yönetimler teslim oluyor. Türkiye Ege'deki, Doğu Akdeniz'deki barışın teminatıdır.

Biz, barış konusundaki teminatımızı açık bir şekilde ortaya koyarken Yunanistan'ın ya da Güney Kıbrıs'ın sürekli olarak bunu sabote etmesini doğrusu söylemek gerekirse çocuksu hastalıklar olarak görüyoruz. Bakmayın ona, daha başka cevap veririz ama karşımızdaki o kadar büyük bir şey değil."

Ömer Çelik, Yunan bakanın iç siyasete yönelik "savaştan, askeri tatbikattan" bahsettiğini belirterek, "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin büyüklüğüne bakın, bir de onlara bakın. Türk Silahlı Kuvvetleri açısından bunların sözleri herhangi bir şekilde konu bile yapılmaz. Ama biz şunu isteriz, Ege bir barış denizi olsun, Doğu Akdeniz'de hakkaniyete, hukuka göre bir paylaşım olsun." diye konuştu.

"Böylesine hukuk dışı bir şey olabilir mi?"

Yunanistan'ın tutumunu eleştiren Çelik, "Sen getirip adaları anakara parçasının devamı gibi sayıp, onun üzerinden bir kıta sahanlığı ya da deniz yetki alanı oluşturmaya çalışırsan, neredeyse benim kara topraklarıma gireceksin. Böylesine hukuk dışı bir şey olabilir mi? Arkasına almış mızıkçı bir şekilde AB'yi, mahalle dayanışması şeklinde." değerlendirmesi yaptı.

"Yunanistan'a bir kere daha ifade ediyoruz, sizin için iyi olan Türkiye ile uzlaştığınız, mutabakata vardığınız hususlardır. Arkanıza AB'yi ya da başka güçleri alarak Türkiye'ye herhangi bir şey yaptırmanız mümkün değildir." ifadelerini kullanan Çelik, Yunanistan zor durumdayken Türkiye'nin yardıma geldiğini, hiçbir AB ülkesinin yardımda bulunmadığını vurguladı.

Çelik, Yunanistan ekonomik krizdeyken Türkiye'nin bunu istismar etmediğinin altını çizerek, Avrupa liderlerinin, Yunan Başbakanları nasıl aşağıladığını, Yunanistan'a dönük nasıl ifadeler kullandığını herkesin gördüğünü dile getirdi.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, şunları kaydetti:

"Yunan Savunma Bakanı ya da diğerleri makul bir dille konuşmayı öğrenmelidir. Türkiye gibi büyük bir devletle nasıl konuşulacağını öğrenmelidir. Biz, ciddiye alıp da aynı şekilde cevap versek, büyük tansiyonlara yol açar. Gelmiş orada tatbikat yapmış ya da şu sözü söylemiş. Maalesef daha makul insanlar bulmak yerine bu tip arızalı kişileri bu konumlara getiriyorlar. Herhalde iç siyaset unsuru olsa gerek."

"Yeni bir önlem yok"

"Koronavirüsle ilgili normalleşme sürecinde bir rehavet görülüyor. Yeni önlemler var mı? Sayın Cumhurbaşkanı yeni bir şey söyledi mi?" sorusuna Çelik, şu cevabı verdi:

"Sayın Cumhurbaşkanımız, MYK toplantımızın başında iç ve dış siyasete ilişkin kapsamlı bir değerlendirme yaptılar. Bu değerlendirme çerçevesinde çeşitli birimlerimize talimatlarda bulundular. Sayın Cumhurbaşkanımız bazı yerlerde görülen artışla ilgili 'bu konunun yakından takip edilmesi gerektiğini' söyledi. Hükümetin ilgili birimlerine talimatlar vermişler. 'Bu normalleşme konusunun sıkı tutulması, yaptığımız çalışmalar bakımından maske, mesafe, temizlik meselelerine daha çok uyulmasıyla ilgili gayret gösterilmesi, teşkilatlarımızın bu konuda çalışmalar yapmasının örnek teşkil etmesi gerektiğini' söyledi.

Çelik, "Yeni önlemler var mı?" sorusunu, "Şu anda açıklanmış, bize ifade edilmiş bir önlem yok. Yeni kısıtlayıcı bir önlemin ortaya çıkıp çıkmaması, normalleşmenin nasıl devam edeceğine bağlı. Biz, maskeye, mesafeye, temizliğe dikkat edersek bu şu andaki normalleşmeyi daha da güçlendirir." diye yanıtladı.

Sosyal medyada, Diyarbakır'da kadınların fiziki mesafeyi koruyacak şekilde bir çember kurup sohbet etmesine ilişkin bir fotoğrafın yer aldığını hatırlatan Çelik, fiziki mesafenin, kalbi yakınlığa engel olmadığına vurgu yaptı.

"Arap Birliği hukuktan nasıl bahsedecek"

Ömer Çelik, "Arap Birliği'nin, Türkiye'nin Irak'ın kuzeyine yaptığı operasyona karşı açıklamaları var. Bu konudaki görüşünüz nedir?" sorusu üzerine, "Arap Birliği maalesef bizi şaşırtan açıklamalar yapmaya devam ediyor." yanıtını verdi.

Arap Birliği'nin, Türkiye'yi kınamak için yaptığı açıklamada "Bir Arap toprağına Türk güvenlik güçleri saldırı yaptı" dediğini aktaran Çelik, şunları ifade etti:

"Bir Arap toprağına durduk yere bu operasyon yapılmıyor. Orada yönetim, terör örgütünü çıkaramıyor. Zaten yönetim, terör örgütünü oradan çıkarsa, bunanla ilgili mesele kalmayacak. Yönetim 'Ben geliyorum, bu terör örgütünü 1 hafta içerisinde çıkaracağım' dedikten sonra kimse operasyon yapmaz, operasyon yapsanız da hukuka uygun olmaz. Ama uluslararası hukuk bize bu hakkı veriyor.

Sınırlarımıza, karakollarımıza, üslerimize taciz var, oradaki devlet yapısı bu terör örgütünü oradan çıkaramıyor. Kaç yıldır çıkaramıyor, bir gün değil, iki gün değil, on yıllardır oradaki alanlarda bulunuyorlar. Dolayısıyla Arap Birliği terörizmi kınayacağına, meşru gücü kınıyor.

Arap Birliği uluslararası hukuktan nasıl bahsedecek? Terör örgütüne karşı operasyon yapıyoruz, ses terör örgütünden önce Arap Birliği'nden geliyorsa, Arap Birliği'nin o ülkenin hukukunu korumasıyla ilgili bir açık ortaya çıkar. Bu konuları daha iyi değerlendirmelerini bekliyoruz."

Türkiye'nin Irak'ın toprak bütünlüğünden yana olduğunun altını çizen Çelik, "Irak Hükümetlerinin mutlaka Irak'taki etnik ve mezhebi farklılıkları kapsayıcı hükümetler olması lazım. Çünkü toprak bütünlüğü ancak bu şekilde korunabilir." dediklerini hatırlattı.

Çelik, Arap Birliği'nin Türkiye'ye teşekkür edip, PKK'ya kınaması gerektiğine işaret ederek, "Yanlış bir hatta ilerliyorlar." dedi.


Kaynak: AA
.
dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ
Günün çizgisi
ANKET TÜMÜ