DÜZCE - Ömer Ürer
Düzce Üniversitesi (DÜ) Yabancı Diller Yüksekokulunda öğretim üyesi olarak görev yapan ve 1981 yılında Türkiye'de İslamiyet'i seçen Yrd. Doç. Dr. William Samuel Peachy, 17 yıldır ailesiyle Düzce'de yaşıyor.
Müslüman olduktan sonra Davut Abu Süleyman adını alan Peachy (71), Amerika'da William Collage'de tarih bölümünü bitirdikten sonra Orta Çağ ve Avrupa tarihine yöneldi.
Ürgüp'te İngilizce ve Türkçe dersler veren Peachy, Amerika'ya döndüğünde Türkoloji bölümünde yüksek lisans yaptıktan sonra yeniden Türkiye'ye gelerek Süleymaniye Kütüphanesi'nde görev yaptı. Suudi Arabistan, İran, Libya ve Türkiye'nin değişik üniversitelerinde farklı bölümlerde çalışan Peachy, Arapça ve Türkçe öğrendi.
Görev yaptığı sürelerde özellikle Türkiye'deki aile yapısını çok beğenen Peachy, Müslümanlığa aile yapısının sağlamlığı dolayısıyla ilgi duymaya başladı. Kur'an-ı Kerim ile ilk kez 1965'te İngilizce tercümesini okuyarak tanışan Peachy, ilgi ile okuduğu Kur'an-ı Kerim'den çok etkilendi.
Türkiye'ye 1979 yılında yerleşerek Osmanlı Kütüphanesi ve Topkapı Sarayı'nda çalışmaya başlayan Amerikalı akademisyen, İslamiyet'i araştırarak 1981'de eşi Elinore ve 4 çocuğuyla Müslüman oldu. Eşi Nuriye, kendi ise Davut ismini aldı.
"Kur'an çok güzel ve mantıklı"
Düzce'nin Akçakoca ilçesinde 1999 yılından bu yana yaşam süren Peachy, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İslamiyet'i seçmesindeki net cevabın "Kur'an-ı Kerim" olduğunu söyledi.
Kur'an-ı Kerim'e duyduğu bağlılık ve sevgiden dolayı Müslüman olduğunu belirten Peachy, "Her dinde olduğu gibi Müslümanların da iyileri ve kötüleri var ama Kur'an çok güzel ve çok mantıklı. Yanlışsız olarak istediğimi öğrendim, sorularıma cevap buldum. Kur'an'ı Arapça okumak zor değil, anlamak için okumak lazım. Ben de bunun için uzun seneler uğraştım, çalıştım." diye konuştu.
İçinde uzun yıllar Müslüman olma isteği ile yaşadığını fakat dedesi ve anneannesinin üzüleceğini düşündüğü için biraz çekimser davrandığını belirten Peachy, şunları dile getirdi:
"Aile büyüklerimden ötürü bir türlü hazır olamıyordum. Onlar ölünce Müslüman olmayı düşünmeye başladım. Beyazıt Camisi'ne gittim. İkindi namazı sonrası hocaya soru sormak istedim. Sorduğum soruya cevap veren hoca daha sonra bana, 'Eğer Müslüman olursanız sizinle çok gelecekler' dedi. Çok şaşırdım. Hiç böyle düşünmüyordum. Onun sözleri aklımda kaldı. Birkaç ay sonra iş arıyordum, hanımım Suudi Arabistan'a gidemeyeceğimi babamın Hristiyan, annemin Yahudi olduğunu öne sürdü ve beni kabul etmeyeceklerini söyledi. Eğer gidersem 'Müslüman olacağım' dedim ama düşünmeyerek söyledim, içimden geldi. Birkaç gün sonra da Müslüman olmaya karar verdim.
Hanımıma 'Ben İstanbul Müftülüğüne gidip Müslüman olacağım, şehadet getireceğim, benimle gelmek istiyor musun?' dedim. Bana, 'Seni bekliyordum' dedi. Komşum ile gidip şehadet getirdik, hanımımla beraber Müslüman olduk. İlk namazım da Süleymaniye Camisi'ndeki ikindi oldu. İmama bakarak birkaç ayet ile kıldım. Hamd olsun mutluydum. Kayınpederim ile kötü olduk ama sonunda kabul ettiler."
"Allah yol göstermeseydi, şans vermeseydi Müslüman olamazdım"
Peachy, birçok kişinin Müslümanlığı israf ettiğini söyleyerek, şöyle dedi:
"Sünnetleri takip etmiyoruz, Kur'an okumuyoruz, camiye gitmiyoruz. Günahkarız ama neyse ki kitabımız en güzel. Türklerin, İranlıların, Pakistanlıların miras olarak dinleri var. Onun için değerlendirmiyorlar. Birçok kişi israf ediyor. Yani düşünmüyorlar. 'Benim dinim var ama atamdan var' diyorlar. Benimki değişikti çünkü annem Yahudi, babam Hristiyandı. Büyüyünce hiçbirini kabul etmedim. 'İslam uygundur' dedim ve yavaş yavaş inandım. Ben seçtim, miras değildi. Buldum ve seçtim. Çok şanslıydım. Türkiye'ye gelmeseydim olmazdı. Müslüman olmadan önce İran'a da gittim ama orada da Müslüman olmadım. Şanslıydım. Allah yol göstermeseydi, şans vermeseydi Müslüman olamazdım."
Kaynak: AA
dikGAZETE.com