Kendisiyle buluşması gerekeni uzağa koyarlar!
Yakınlaşmanın oluru uzaklaşmaktır.
İstediğini yaptığın zamanlara bakarsan çıkışın, istemediğini yapmakta olduğunu görürsün.
Tutkularla doğduk…
Nasıl putlar bulduksa, içimizde bir züleyha taşıdık.
Bu bize giden yollardan biriydi.
Bir şeyi talep ettiğimizde zorluğunu da talep etmiş oluruz, kolay olması bize o şeyi yeterince haketmediğimizi gösterir hep.
Bununla övünürüz…
Çaba, çile, gözyaşı o şey için hakedişimizi artırdığına inanırız; öyledir de.
Ama o şey yine de hakkımız olmayabilir; o zaman kayıplar, hezeyanlar başlar…
Çabamızın boşa gittiğini düşünürüz.
O şeye ulaşamadığımızda tümden bir mağduriyet yaşamış sayar, elde etmiş olduklarımızı, bize kattıklarını henüz göremez, sonuçları itibariyle bilemeyiz.
Bunun için o şeyi istemek değil tümden o şey olmamız gerektiğini görmek vakit alır.
Arada geçen zaman bizi o şeyle anılır hale getirir.
Getirmelidir!
Haketmek başkaca mümkün olmayacaktır.
O şey, hayatmızdaki her tutku, esas varılacak şey olmayabilir; bunu yoğun tutkumuzla göremediğimizde, o şeyle birlikte eskir, onunla birlikte yok oluruz.
Güzelliğe metfun kalplerimiz asıl güzele varana dek delik-deşik olur, sadece o güzelin halesine kapılıp giderken asıl güzelin, bizi içine çeken yanını farketmeye başladığımızda o güzelin nasıl küçük, küçücük kaldığını deneyimleriz.
Yaşanılan acılardan sonra gülümsemenin başka izahı olamaz.
Güzel, kendine metfunla sınanır.
Metfun, güzeli yaratanca.
İç içedir hayat, piyanonun tuşları gibi sıralı ve müziğin oluşabilmesi için gereken vuruşlar.
Dokunuşlarla…
Acıyarak baktığınız yaşantılara daha dikkatle bakın!
O yaşantı, siz yaşamayın diye size gösterilmiş, size haber verilmiş, yaşamış kadar olun diye size sunulmuş vesilelerdir.
Tutkumuz, istememiz ona ulaşalım derken o olalım, ona varalım, vaz geçebilelim diyedir.
Gözünüzde büyüttüğünüz her şeyin, sizsiz o kadar da değersiz görünmediği hali, onu değersiz kılmadığı gibi sizi de değerli olmaya çekendir.
Tutkunuz varış itibariyle acziyetinizi size gösterirken, çaresiz kabulde olan tutkunuzun kendisidir.
Sizin onu istemenizdeki asıl sebeb, sizin değil onun çaresizliğidir.
Yusuf’suz Züleyha nasıl yoksa Züleyha’sız bir Yusuf da düşünülemez.
Âlemde bir zerre, kendi içinde bir âlem olan insanın istediği ne varsa ona dönüşeceğinden adımız kadar emin olmalıyız.
'Yusuf’sanız 'Züleyha’nız olacaktır, 'Züleyha' iseniz 'Yusuf’unuz…
Her ikisi için de gerçek tutku, bunları onlara verende son bulur.
Büyük hikayelerin kahramanları, hikayenin kendisidir.
Yağmur pıt.
Gözyaşı pıt.
Dönme!..
Dolap!
Sevgiler.
.
Arzu Leyal, dikGAZETE.com