ZAFERLERİ VE MÂZİSİ İNSANLIK TARİHİ İLE BAŞLAYAN KAHRAMAN TÜRK ORDUSU'NDA YEMİN VE KAOS… TEĞMEN ORDUNUN GELECEĞİDİR.
Teğmenlerin yemin Töreni…
Özetle…
Şanlı Ordumuza girişte yemin edilir, mezun olurken değil.
Teğmenlerin yaptığı bu yemin, 1995 yılından bu yana Kara, Deniz ve Harp Okulları’nın mezuniyet törenlerinin resmi bölümlerinde okutulup kılıçlar çatılırken, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 2016’da uygulama pratik olarak kaldırıldı. İlk yemin ettiren teğmen de Boğaz Köprüsüne Tank Taburunu çıkartan yarbay…
Ben 1987 yılında aynı törenle mezun oldum.
Biz yemini ki tüm devrelerde de böyle Harp Okulu’nun girişindeki Eğitim Kampının bitişinde ettik.
Burada ettiğimiz Askerlik Yemininin metni de değişmedi.
“BARIŞTA VE SAVAŞTA, KARADA, DENİZDE VE HAVADA, HER ZAMAN VE HER YERDE, MİLLETİME VE CUMHURİYETİME, DOĞRULUK VE MUHABBETLE HİZMET, KANUNLARA VE NİZAMLARA VE AMİRLERİME, İTAAT EDECEĞİME VE ASKERLİĞİN NAMUSUNU, TÜRK SANCAĞININ ŞANINI CANIMDAN AZİZ BİLİP, İCABINDA VATAN, CUMHURİYET VE VAZİFE UĞRUNDA, SEVE SEVE HAYATIMI FEDA EYLEYECEĞİME, NAMUSUM ÜZERİNE AND İÇERİM.”
Generalinden erine tüm askerler bu yemin ile askerlik hizmetine başlar…
Neden kimse bu yeminden söz etmiyor?
Ben bu yemin olayında FETÖ kokusu aldığımı hep ifade ettim. 1995’te de FETÖ, şanlı Ordumuzda tedbir dediği münafıklık gereği, Atatürkçü görünmeye karar vermiş ve emretmişti. Düşünün 15 Temmuz darbe teşebbüsünün adı ne? “YURTTA SULH KONSEYİ!”
“Teğmenler FETÖCÜ’dür” demiyorum. Ancak operasyon FETÖ Tarzı…
Bu arada sivilde de FETÖ tüm tarikât, cemaat yapılarında ve siyasî partilerde de paralel yapılar oluşturdu. Tıpkı TÜRK SOLU grubunun FETÖCÜ lideri gibi. Tıpkı bürokraside farklı tarikatlar altında yapılandıkları gibi…
Teğmenler bu yemin için sıralı amirlerine birkaç kez başvuruyorlar. Olumsuz cevap alıyorlar. Buna rağmen bu yemini ediyorlar.
Yemin metni de ayrı bir tartışma konusu. Buna girmiyorum.
Teğmenlerin ihracı doğrudur. Siyasetin Şanlı Ordumuza girmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Rahmetli M. Kemal Paşam’ın başarısının arkasındaki gerçeklerden biri de budur.
Yakın silah arkadaşı Ali Fuat Cebesoy şöyle anlatıyor:
“1908’de Meşrutiyet’in ilanıyla Hürriyet’i sağlamakta az veya çok gayret göstermiş olan subaylar, kendilerini birdenbire politika içine yuvarlanmış buldular. Üst ve ast arasında orduyu ayakta tutan geleneksel saygı ve disiplin de çok azaldı.
Bir gün, çok genç bir ittihatçı teğmenin, ömrünü savaş meydanlarında geçirmiş bir tümen kumandanından bahsederken, “Adam yüzüme dik dik baktı. Fakat ben selam vermek bile istemedim.” dediğini yakın bir arkadaşım anlattı. Talat (Paşa) bir gün bize, “Vallahi, ben de şaşırdım, kaldım. Suyun durulmasını bekliyoruz.” demişti.
Olaylardan en fazla etkilenen Mustafa Kemal’di. İhtilalden önce yaptığı uyarıların hiçbir etki yaratmamış olduğunu görmüş, üzüntüsü büsbütün artmıştı. Diyordu ki, “Ordu muhakkak ve derhal siyasetten çekilmelidir. Aksi takdirde, bir kudret olmak vasfını kaybedecektir. Bu ise memleket için bir felaket olacaktır.”
Mustafa Kemal, ordu ve siyasetin iç içe olmasından rahatsızdı. Salih Bozok’a yazdığı mektupta bu görüşünü şöyle açıkladı:
“Orduyu, ülkeyi kurtarmak için çok özverili çalışmak gerekir. Başka çare yok! İstanbul çevresi çok pis, herkes kişisel çıkarından başka bir şey düşünmüyor!”
1918’de İstanbul’da “Minber” gazetesi, Mustafa Kemal’e sorduğu sorunun yanıtını yayımlıyordu:
“… Benim anlayışıma göre kuvvetli bir ordu denildiği zaman anlaşılması gereken anlam her bireyi, özellikle subayı, kumandanı uygarlığın ve tekniğin icaplarını kavrayan, tavır ve hareketlerini ona göre uygulayan yüksek ahlakta bir topluluktur. Kuşku yok ki tek amacı, görevi, düşüncesi ve hazırlığı vatanın savunmasıyla sınırlı olan bu topluluk ülkenin siyasetini yönetenlerin en sonunda verecekleri kararla faaliyet haline geçer.”
Konu, Atatürk’ün askeri olmaksa en baştaki askeri Mareşal Fevzi ÇAKMAK’tı. Öyle değil mi?
Şu anda konuşulmayan şudur.
Türk Milleti’nin Millî Mefkûresi!
Ne olmalı?
Birilerinin Atatürkçülüğü mü?
Birilerinin İslamcılığı mı?
Birilerinin Modernliği ve laikliği mi?
Bunlar hep birilerinin…
İslâm Tarihi’ne bakınız. Sevgili Peygamberimiz SAV’den hemen sonra iç savaşlar başlıyor ve dört büyük halifenin üçü Müslümanlarca öldürülüyor. Günümüzde İslâmcı kisvelerde çıkan kaç grup, örgüt, cemaat, tarikât, siyaset gördünüz tüm toplumu bir araya getirmeyi amaçlayan? Vatan, Millet, Devlet hassasiyeti olan…
Şimdilerde her kesim ne diyor?
Ahlâklı toplum. Ahlâk olmadan din olmaz. Evet, tam “Günaydın”lık bir durum.
Atatürkçülük… Şu ana kadar ki tüm darbecilerin maskesi son FETÖCÜ 15 Temmuz dâhil Atatürkçülük değil miydi? Sorarım size 1960 darbesini yapan askerler Atatürkçüydü de Celal BAYAR ve Adnan MENDERES değil miydi? Harp Okulu’nu ayaklandıran Talat AYDEMİR Atatürkçü’ydü de karşısındaki İsmet İNÖNÜ Atatürkçü değil miydi?
1980 İhtilâli’nde darbeci generaller Atatürkçüydü de Süleyman DEMİREL, tutukladıkları Bülent ECEVİT değil miydi? Süleyman DEMİREL, CHP seçmeni olarak öldü.
Bakın Osman Yüksel SERDENGEÇTİ ne diyor?
“Bizim davamız Allah için, millet için, vatan için bütün mukaddesler aşkına can veren, kan veren, canını, cananını, bütün varını veren, Mehmetçiğin davasıdır.”
İşte Büyük Türk Milleti’nin Millî Mefkûresinin özü budur.
Siz hiç vasiyet yazan şehitlerimizin vasiyetlerinde Atatürk, şeriat vb. klişe söz gördünüz mü? Siz hiç şehit analarının ağzından “Benim oğlum Atatürkçülük uğruna ya da şeriat uğruna şehit oldu.” diyen duydunuz mu?
Ne diyorlar?
“Benim oğlum, vatanı, milleti, dini için şehit oldu…”
Herkes meseleye şehit analarının gözünden ve yüreğinden baksın.
Teğmenler suçludur. Yeni atanmış Kahraman Alay Komutanı’nın cezalandırılması yanlıştır. Bu teğmenlerin asıl Okul Komutanı nerede? Bu teğmenlerin asıl bir hafta önce akademiye atanan general yapılan Alay Komutanları nerede?
Ordumuz, Mustafa Kemal’in ordusu değildir. Yaşasaydı ilk kendisi bu isimlendirmeye karşı çıkardı.
Ordumuz, hükümetin ordusu da değildir. Hükümetler gelir gider.
Bakın Karabağ’da büyük kahramanlık göstermiş Azerbaycan Türk Ordumuza bir muhabir, “Bu ordu Şah İsmail’in Kızılbaş Ordusu’dur.” dedi. Görün ne büyük fitne!..
Ordumuz bağrından çıktığı Büyük Türk Milleti’nin ordusudur.
Ordumuz, Peygamber Ocağı’dır.
Askerimizin adı Mehmetçik’tir. (Küçük Muhammed SAV)
Hani ANADOLU İRFANI diyoruz yaaa!..
Merhum M. Kemal Paşa ne diyor Şanlı Ordumuza hitap ederken; “Zaferleri ve geçmişi insanlık tarihiyle başlayan her zaman zaferle birlikte uygarlık nurlarını taşıyan kahraman Türk Ordusu!..”
Şanlı Ordumuzun görevi ile ilgili de; “Ordumuz Türk Birliğinin, Türk Gücünün ve yeteneğinin, Türk Vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. Ordumuz Türk topraklarının ve Türkiye ülküsünü gerçekleştirmek için harcadığımız sistemli çabaların yenilmez güvencesidir.”
Özetle, Ordumuz her türlü menfaatin, siyasi çıkarın ve mülâhazanın üzerindedir. Ağzını açan TSK’ni diline dolayamaz.
Türk ordusu, Aziz Milletimizin bağrından çıkmıştır.
Merhum Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Harbiye’sinden derece ile mezun olmuş başarılı, Kahraman bir subay ve generaldir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu devlet adamıdır. Milletimiz meclisinde kendisine Atatürk soyadını vermiştir.
Konu Mustafa Kemal’in askeri olmaksa o nasıl bir asker ve subay istiyor? Hiç merak ettiniz mi?
“Bir ordunun kıymeti zabitan ve kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür.” İşte “Harp Okulu’ndan nasıl bir subay çıkmalı?” sorusunun cevabı.
“Türk Milleti ordusunu çok sever; onu, kendi idealinin harisi telâkki eder.” Komutanların hedeflediği ordu yapısı millet vicdanına uygun olmalı.
“Efendiler, komutanlar, askerliğin görev ve gereklerini düşünür ve uygularken, beyinlerini siyasi görüşlerin etkisi altında bulundurmaktan kaçınmalıdırlar. Siyasetin gereklerini düşünen başka görevliler bulunduğunu unutmamalıdırlar.” İşte Ordu-siyaset ilişkisi. Şanlı ordumuzun subaylarının çoğu bu bilinçtedir.
“Komutanların, emirleri altına verilen millet evladını, memleket vasıtalarını, düşmana ve ölüme doğru sürerken, düşündükleri tek nokta, milletin kendilerinden beklediği vatan görevini ateşle, süngüyle ve ölümle yerine getirerek sonuç almaktır.” İşte bir subayın mihengi bu olmalı.
“Lafla, politika ile düşmanın aldatıcı vaatlerine kulak vermekle askerlik görevi yapılamaz. Omuzlarında ve özellikle kafalarında askerlik sorumluluğunu yüklenecek kadar kuvvet bulunmayanların feci sonuçlarla karşılaşmaları kaçınılmazdır.” İşte FETÖCÜ, NATOCU subayların ülkeyi nereye götüreceklerinin siz tahayyül ediniz.
“Zaferi, milletimizin azim ve iman gücü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının süngüleri kazanmıştır.” (1922, Bursa) Bakın zafer için ne gerek? Var mı bahseden?
“Türk milletinin yüce ideallerinin gerçekleşmesi için kahraman asker evlatları hep önde gidecektir.” (1931, Konya)… İşte burası çok önemli. Türk Subayı’nın vicdanında taşıdığı bu büyük ruha düşman olanları bu millet affetmeyecektir.
“Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir.” Bu cümle o kadar önemli ki!.. Atatürkçülük iddiasında olanların umurunda mı?
Sonuç olarak;
TÜRK MİLLETİNE TAARRUZ EDEN DÜŞMAN, ÖNCE TÜRK SUBAYINI AŞAĞILAMAK İSTER. Mustafa Kemal Atatürk’ün 31 Temmuz 1920 tarihinde Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde subaylara hitaben yaptığı konuşmadan:
“Efendiler!
…
İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvelâ onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silâhlarımızı, cephânelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almağa çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecâvüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzeti nefsini yok etmeye gayret ettiler.
…
Orduyu imhâ etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta, engeller ve müşkülat kalmaz. Bu hâkikât karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre subaylar heyetimize düşen vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar.
…
Ordu ise, arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur. Malum bir askerî hakikat, felsefî hakikattir; “Ordunun ruhu subaylardadır.”
…
Şahsî ve özel hayatları itibâriyle de subaylar, fedâkârlar sınıfının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürür, onları aşağılar ve hor görürler…
…
Sonuç olarak;
Teğmenlerin yemin töreni kaosu FETÖ Operasyonu gibi durmaktadır. İlk yemin töreni uygulaması da 1995 yılında FETÖCÜ kadronun usulsüz eseridir.
Teğmenler izinsiz ve usulsüz davranmışlardır. Böyle bir tatbikât ve yemin metni yoktur.
Teğmenlerin Alay Komutanı’nın atılması hukuksuzluktur. Asıl bir hafta önce yeni görev yerine giden Okul Komutanı ve Alay Komutanı nerede? Bu teğmenleri kim yetiştirdi?
Toplumu Atatürkçü, İslâmcı, Lâik, vs. diye tarafgirlikle yönlendirenleri azıcık vatanımızı, milletimizi ve devletimizi sevmeye davet ediyorum. Teğmenler üzerinden toplumu gerenler samimî değildir.
Biz Şanlı Ordumuza da, Devletimize de, Dinimize ve Vatanımıza de tıpkı Mehmetçik gibi, tıpkı onları yetiştiren Anadolu’nun yiğit Şehit Anaları gibi sahip çıkacağız.
.
Emekli Yarbay Halil Mert, dikGAZETE.com
-Strateji ve Yönetim Uzmanı, Elektrik-Elektronik Mühendisi
Yazıyı buradan ayrıntılı izleyebilirsiniz: