?>

Yüksek sezonun yüksek misafirleri

Ulvi Alacakaptan

4 yıl önce

Marmaris Tatil Köyü’nde (15 Temmuz’dan sonra Suikast Köyü) “Disc-Jockey”liğimin 2. Yılı.

Deniz kenarında çalışıyorsam 3-5 kere ancak girerim denize.

Nasıl olsa gireriz” modu.

Sabah 10 filan olmalı.

Köy yıkılıp, yeniden iğrenç bir zevkle yapıldığında bir tek, girişteki resepsiyon, müdüriyet binasına dokunmamışlardı; Kızılderili çadırı gibi çarpıcıı bir bina.

Kıyısında oturuyor gazetelere göz gezdiriyorum.

Müdür Hayret bey, adını mümkün değil anımsayamacacağım.

Resepsiyoncu “Şişedibi gözlüklü”yle plan üzerinde çalışıyorlar.

Odalar, arızalı olanlar, yaklaşan rezervasyonlar filan.

Günümüzde kesin bilgisayarla yapılıyordur.

Hayret Müdür:

- Ulvi bey bir Alacakaptan gelecekmiş sizin akraba mı?

Resepsiyoncu kulağına eğildi ve fısıldadı;

- Kendileri bizim Turizim Bakanlığının Müsteşarı efendim; 2 oda rezervasyonları var.

- Ne!.. Hemen odaları kapatın, 15 gün öncesinden her şey hazır olmalı.

Tam arkamda, duvarda çerçeveli Turizim Belgesi var; altında imzaMüsteşar Aydın Alacakaptan”.

Hatta makama geldiğinde kart atmıştım; “Tebrik ederim memurlarınızdan Ulvi Alacakaptan

Gelecekleri gün, girişte bekliyorum.

Daha cep telefonlarına çeyrek yüzyıl var, tahmini…

Geldiler iki araba; Sakar geçidi yeni genişletiliyor, tüm hafriyat tozu üstlerinde.

Eyvah eyvah, girişte kimse yok. Resepsiyoncu bile.

Aydın amcam köpürüyor, ben panikledim.

Birden, Muhasebe müdürü geldi, ayağında son moda “laztik tokyolar”, mayolu, üstünde 5 düğmesi açık gömleği;

- Buyrun efendim hoşgeldiniz…

- Sen kimsin!..

- Muhasebe Müdürü.

- Bana esas müdürü bulun!

Duymuş…

Koşarak geldi Hayret bey. Pantolonunun köprüsüne takılı milyon anahtarla.

- Buyrun efendim ben Hayret!

- Hayret senin gibi müdüre! Demin de beni, bikinili bir herif karşıladı… Muhasaba müdürüymüş.

Neyse, odalar gösterildi.

Orada da bir takım pürüzler vardı ama Ağustos sıcağında, Ankaaraaa’dan oraya yol yapmışlar, lokantaya attılar kendilerini.

Hayret bey, yol gösteriyor.

- Efendim ben-size masa hazırlattım.

Aydın Amcam:

Herkes ne yiyorsa ondan yeriz” dedi.

Metal tepsileri aldık, girdik “Table d’Hot” sırasına.

Amcam karnıyarık, pilav, üzüm hoşafıyatılı mektep menüsü”nü görünce celallendi yine.

- Ulan ben bunu yerim de yabancı turiste nasıl yutturacaksınız.

Masaya geçtik; et, balık, insani bir masa.

Giriştik.

Bir ara Aydın Amcam yine celallendi:

- Bulun bana o müdürü!..

Hayret bey, kasanın arkasına saklanmış, eğilmesi de gerekmiyor, boyunu aşıyor kasa.

Hiç ses etmedim; yavaşça kalkıp süzüldüm lokantadan dışarı.

Ne olursa olsun, kim olursa olsun, birinin önümde azarlanmasına, fırça yemesine şahit olmak istemem.

Akşam, lokantanın aşağısında “Discotek”de yemek müziği çalıyorum.

Hayret bey geldi:

-Ulvi bey! Size karşı hürmette kusur ettik mi? Beni buradan attırmazsınız değil mi?

İlahi Hayret bey!..

Hayret bişeydiniz ya hu! Allah rahmet eylesin.

-“Hayatta Oynamam” kitabımdan-

.

Ulvi Alacakaptan, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI