Parlamenter sistem temsiliyet esasına dayanır. Parlamenterin temsil ettiği halkın bir bölümü olmasına karşın, ülkenin tüm vatandaşlarına karşı bir sorumluluğu vardır.
Aslında vekiller, iki türden oluşan görev tanımına göre tasnif edilirler: Hür vekil / imperatif vekil.
Hür vekil, kendi vicdan ve kanaatine göre hüküm veren, bağımsız anlamına gelir. Buna karşın imperatif vekil, temsil etmiş olduğu grubun kararlarının dışına çıkamayan görev anlayışı sergilemek zorundadır. Bağımlı vekil (imperatif) tanımı Fransa’nın 3. Cumhuriyeti’nde ortaya çıkmış bir kavramdır.
Günümüzde hür vekil anlayışının galebe çalması, onun gerçekten özgür olması anlamına gelmez. Parti disiplini, fraksiyon baskısı hür vekili, özgür kararlar almaktan alıkoyan unsurlardır.
Partileşme fikriyatının getirmiş olduğu yapı; ideolojik bağların, amaç ve niyetlerin ortak payda olmasına ihtiyaç duyulduğu için ortaya çıkmıştır. Parti yöneticileri ve parti üyeleri bu eksen üzerinden hareket ettiklerinden genelde hür olma, vicdani sorumluluk taşıma büyük ölçüde benzeşme yoluyla düzenlenmiş, özelde kendilerinin elde etmek istedikleri listenin (kendi seçmenlerine verdikleri vaatler) başarı oranı, gene kendi çabaları ile orantılıdır. Bu durumda vekilin, vekâletini aldığı vatandaşla ilişkileri sınırlı kalma durumundadır.
Vekil, seçmenlerinden talep toplamayarak onlar için en uygun olanını parti elitlerinin kararlarında bulması, kendisini, kendi partisinin fonksiyoneri durumuna dönüştürür. Kendi partisine oy veren seçmen, vazifesini görmüş olduğundan, geriye partinin kendi işine bakarak deklare ettiği programı uygulamaktan başka görevi kalmamıştır. Vekalete ne kadar uzaksa, vesayete o derece yakın olan bu modern demokrasi anlayışı, imperatif vekil tanımını hür vekil potasında elimine etmeden egalize ederek karmaşık bir bakış üretmiştir.
Hem hür hem de imperatif vekalet tam olarak ayrışamadığından, parti bünyelerinde çeşitli lobileri muhatap alan vekiller türemek zorunda kalmıştır. Örneğin engellilere ağırlık veren vekiller, balıkçı ya da tarım işçilerinin sorunları ile yakından ilgilenen vekiller; hür olmalarına rağmen belirli bir kesimi ayrıca temsil etme zorunlulukları gibi…
Vekillerin özgürce fikir beyan ederek seçmenlerinin taleplerini dillendirmelerinin hukuki soruşturmalardan muaf tutulması, garip fikir özgürlüğünün çarpık yanını gösterir. Demokratik yönetimlerin önemli kazanımlarından sayılan fikir beyan etme hürriyetinin, yasalara ihtiyaç duyulmayacak şekilde düzenlenmesi gerekirdi. Anayasal hak olan fikir serbestîsinin, sadece vekiller için değil vatandaşlar için de aynı geçerliliği sağlaması vazgeçilmez husustur.
Milletvekillerine tanınan anayasal haklardan biri olan yasa yapma, teklif etme, lehte aleyhte rey kullanma yetkisi kısıtlanmadan ve herhangi bir takibata uğramadan sivil hayatında da aleyhine dava açılamayacak şekilde güvence altına alınması, politik literatürde indemnitas (yasama sorumsuzluğu) kavramı ile tanımlanmıştır. Bunun sebebi tarihi deneyimlere dayanır. Güç odaklarının (Monarş/kral, devlet yöneticisi, vb.) kendi çıkarlarına ters düşen milletvekillerini cezai müeyyidelerle tehdit etmeleri, haklarında mahkeme kararları çıkartarak cezalandırılmalarını önleme amaçlıdır.
Vekil, görevi gereği yasa tasarısı hazırlar, meclise sunar ve onu savunur. Kendi hür iradesi ile her tür düşünce ve fikirlerini konuşur ve katılımcılar bekler, kamuoyu oluşturur. Bütün bunların, ‘sakıncalı fikir’lerden oluşması dahi demokrasinin gereklerindendir.
Vekilin, doğru bulduğu fikirleri savunabildiği gibi, doğru bulmadıklarına ret oyu kullanması da demokratik hakları arasındadır.
Devletin (ulusun) tümlüğüne, bütünlüğüne, yararına, bekasına oy kullanma zorunluluğu yoktur. Bütün bu kavramlar izafi olduğu gibi, milletvekillerinin kendi düşünceleri farklı boyutlarda, değişik alternatiflerle dışa vurması, tahammül edilmeyi gerektiren demokratik olgunluklar arasındadır. Her kavram zamanla dönüşebilir, dün doğru bildiklerimiz, yarın geçerlilik içermeyebilir.
Halk (devlet) yararı her kesime göre ayrışan, fikir birliğinden uzak varsayım, (aldatmaca dememek için) hamasi yaklaşımdır. Devlet veya millet yararını kimin belirlediği, sorgulanması gereken husustur.
Milletvekili, öncelikle devletin değil milletin (kendi seçmenlerinin) temsilcisidir; devleti oluşturan halkın ta kendisidir, devlet kendini ayrı konumlandıramaz.
Dokunulmazlık (immunite), milletvekillerine tanınan bir ayrıcalık olmakla birlikte, sınırlanışı tartışmalıdır. Yasamanın aksamaması için öngörülen bu koruma kalkanı, vekilin tutuklanıp yargılanmasını geciktirerek, yasama dönemi sonrasına erteleyen düzenlemedir.
Milletvekilinin serbestçe hareket etmesine izin veren dokunulmazlık, denetleme ve araştırma işlevlerinde önem taşır.
Demokrasi, denetime açık oldukça anlam kazanır ve otoriterliğe geçit vermez. Her sistemde olduğu gibi demokratik yönetimlerde de devlet yararı gözeten idarecilerin, kendi inanmış oldukları ‘doğrular’ ekseninde geliştirmiş oldukları kararları halktan gizleyerek uygulamaya sokmaları genelde bilgi akışı olmadığından denetlenemez, özelde denetleyecek zaman ve yetkiden uzak olan vatandaş, denetleme görevini icra edemez.
Milletvekilinin dokunulmazlığı, denetleme ve sorgulama kapasitesini artıran unsur olması nedeniyle ehemmiyet arz eder.
Yavuz Yıldırım, dikGAZETE.com