Hayal ile gerçeğin birbiriyle örtüşmediği zamanlar vardır...
Önce bir düş kurup, sonra bu düşle bütünleşerek attığımız adımlar, çare aramak zorunda kaldığımız kötümser beklentilere kapı aralamaya devam ediyor.
Hısımları hasma dönüştürme konusundaki maharetimiz, hasımları dönüştürmede maalesef yetersiz kalıyor.
Asabi ve gergin açıklamalardan güç devşirilen günler, yerini, bir telefonla ciddiye alınmış olmanın tadını çıkaracağımız güne uyanmanın sabahını bekliyor.
Hayal ile gerçek arasında doku uyuşmazlığı vardır.
Dokunacak olursak…
“Dünya beşten büyüktür!” meydan okuması, gurur verici görünse de başımız derde düştüğünde kafasındaki dünya küçülüp, tutunacak dal arayışına girenler, “Sisi”den dostluk umuyor.
Beklenmedik girişimlerin (İstanbul Sözleşmesi ve parti kapatılması) şu an yaşanmakta olan, ya da beklenen tehlikelerin önüne geçirilme çabası dikkat çekiyor.
Mahmurluğun bile, ölümcül gelişmelere gebe olduğu bir süreç içerisindeyiz…
Gerçeğin karşısında, insanı körleştirmeye matuf neden arayışları, içtenliği yalanlasa da, her birime sirayet eden dağınıklığın, her şeye hâkim olunduğu izlenimi verilerek giderildiği sanılıyor.
Hülasa, kendisi ve çevresiyle uyum sorunu yaşayan birinin, yarına ilişkin yaptığı tüm hazırlıklar, doğal olarak kuşku uyandırmakta, değer verilen şeylerle araya konulan mesafenin arası giderek açılmaktadır.
Dün söylediğini bugün inkâr etmek, ya da “yaşandı bitti” kolaycılığının içini doldurmaya çalışmak, kurtlar sofrasına düştüğümüz gerçeğini izole etmeye yetmemektedir.
Saflığını koruyabilen sezgilerimle… Dün olduğu gibi, bugünün gerçeğinin de, yarın karşımıza eksik ya da yanlış olarak çıkacağından, en ufak bir kuşkum bulunmamaktadır.
Binaenaleyh, İnandığı doğruların var olabilme koşullarını kendi elleriyle ortadan kaldıranların, kapıldıkları hırsa yenik düşmesi kaçınılmazdır. Medya berberi olarak, olağanüstü her ‘olgu’da bir bit yeniği ararım.
Psikolojik gerilimin artırılarak uygun zemin arayışlarına girilmesi, sandığa zeval bağlamında bazı matematiksel endişelerden kaynaklamakta, kaygıların vaziyet alma biçimi, sağduyuya ilişkin marifetlerin budanmasına maalesef sessiz kalmaktadır.
İradenin, kendisinden uzaklaşarak ikinci bir zafer elde etmenin yol ve yöntemlerine odaklandığını yazacakken, aklıma geldi: Bazı AK Partililer, reisin, kendisinden ve toplumdan bir güç tarafından uzaklaştırıldığını dillendirmektedirler.
Bu güç, Merkez Bankası olmadığına göre, kastedilen acaba?
Sonuç olarak, bir parti etrafında yığın halinde yaşamak için yaratılmadık.
Sadık kalmamız gereken değerler ve Asr-ı Saadet dönemine ilişkin örnekler, hayat akışının dışında tutularak, aslımızdan ne denli uzaklaştırıldığımızın göstergesi olarak ortada dururken, sessizliğin derin, karanlığın koyu, hukuksuzluğun diz boyu olduğu sürece, katkı sunmaya devam ediyoruz.
Beklentilerin bilinmezliği önceden kurgulanır; umut, kafa karıştırmaya, Medya Berberi tıraşa devam eder.
Şiddet, kendini anlaşılır ve haklı kılmanın bir yolunu bulmuş olmalı. Eski meslektaşlarıma karşı yapılan zincirleme saldırılar, spontane kılığında devam ediyor.
Mahpushane raconlarını ezberlemeye yatkın olduklarını düşündüğüm bu kişilerin, kendilerini zora dayanarak ifade etme biçimi asla değişmiyor.
Öfkelenmeye eğilimli damar kâşifleri anlaşılan bu kez, ifadenin özgürlüğüne takmış. Bakalım yarın hangi gazeteci…
Verilen görevle olgunlaşması beklenen bazı gurup başkan vekillerinin, ergenlik belirtilerini gizlemede zorlandıklarını müşahede etmekteyim. Mizaçlarına çöreklenen ham ifadeye, yapay bir ağırlık yükleyerek yaptıkları açıklamaların çiğliği gözlerden kaçmıyor.
Yer çekiminden uzaklaşıp yörüngesini kaybeden bu gençlerin giderek (!) olgunlaşacağı anlaşılıyor.
Al gülüm - ver gülüm, sürüp giden esnaf hassasiyeti tarihe karışınca, meydan televizyon esnaflarına kaldı.
İnatlaşmak gereğine inanarak mevzuya giriyorlar…
Gerçeğin kılığına girmiş cebelleşme ile adeta, kendi gelecekleriyle boğuşuyorlar.
İnanmadığı şeyleri benimsiyor görünme konusundaki becerileri inanılmaz.
Her türlü davranış biçimine uygun mayaya sahip olmaları nedeniyle, hangi kişiliği benimsemesinin daha doğru olacağını, iradesi dışındaki dinamiklerin belirlediği bu kişilerin varlığı, Türk varlığına armağan olsa ne yazar.
Yarın, yedeğinde bulunan hamuruna uygun kişiliği devreye sokmakta bir an tereddüt etmezler.
Siz onların kim olduğunu anlamışsınızdır. Onlar kendilerini de anlamazlar.
Gerçeği keşfederek kendini yargıla-ma olanağını bulmak, bir erdemdir.
Yuvasına ekmek kırıntısı taşıyan bir karınca gibi görünüp, hafife alındığımız şu günlerde, gelecek kaygısının istif edildiği esnaf adına, tıraşı kesmenin zamanı geldi sanırım. Sıhhatler olsun efendim.
NOT;
- MERKEZ BANKASI…
Bilmem, aynı his sizde de var mı?
Başkanının zırt-pırt değiştirilmesi, bana fukaralaşacağımız hissi veriyor.
- Parti kapatma…
Başkasına ait mutluluğu sahiplenmeye kalkan sahipsiz kalır.
- MUHAFAZAKÂR…
Yer sofrasında oturup, çatal-bıçak kullanmaya merak salmış bir taşra kibarıdır.
Zarafet mustarip!
.
Medya Berberi
Ahmet Beyaz, dikGAZETE.com