YALVAÇ MEYDAN MUHAREBESİ’NİN 876. YILI
Evvela 876 yıl evvel 14 Ocak Yalvaç Meydan Muharebesi, 21 Ocak 1148 Çarşamba günü Yalvaç-Çetince çatışmaları, ardından da 29 Ocak 1148 Perşembe Konya-Derebucak’ta vukû bulan savaşta, başta Sultan Mes’ud olmak üzere kanlarını döken şehit ve gâzîlerimizi Gelendost, Yalvaç, Çetince ve Derebucak halklarının şahsında büyük bir saygıyla anıyorum.
Haçlıların 1147-1148 Aralık-Ocak aylarındaki yürüyüşü kısaca şöyledir:
23-26 Aralık Noel günlerini (Deservion Vâdisi) İzmir-Selçuk’ta (Efes) geçiren Haçlılar, 27 Aralık 1147 Cmt sabahı Laodikya’ya (Eğirdir) doğru yola çıktılar.
Haçlı kafilesi en kısa günlerde günde ortalama 23 bm kadar yol almaktadır. Denizli, Dinar, Uluborlu yoluyla yürüyen Haçlılar, yaklaşık 360-370 bm gelen yolu, 16 günde kat ettiler ve 11 Ocak 1148 Pazar akşamı Kemer Boğazı’nın batı yakasına geldiler.
Karşı kıyıyı (nehrin sol yakasını) Türkler tutmuş, Haçlıları topraklarına sokmak istemiyorlardı.
Kıral, nehrin sağ sahilini takiple Barla’ya doğru gitti; bir geçiş yolu aradı, ama Kemer Boğazı’na geri döndü ve böylece iki gün (12-13 Ocak) kaybetti. 14 Ocak Çarşamba günü Yalvaç meydan muharebesi vukû buldu.
Honiyates (Khoniates) şöyle der:
“Türkler, Menderes nehri kıyısında çok kalabalık toplanmışlardı ve Lâtinleri ırmağın karşı kıyısına geçirmek istemiyorlardı”. Bu ırmak, Büyük Menderes değil, Kemer Boğazı’ndaki Menderes ırmağıdır.
1146 yılında İmparator Manuel, başarısız Konya kuşatması sonunda Şarkîkaraağaç üzerinden çekilmiş ve Türkler, Sütkuyusu ile Kemer Boğazı arasında Rumların piyade kıtalarını imha etmişti. Ardından da Sultan Mes’ud ile İmparator Manuel bir antlaşma imzalamış, Haçlılara karşı Manuel’in desteğini alabilmek için İbradı ve Kemer Boğazı ile Senirkent arasını Bizans’a terk etmiş, böylece de hudut, Kemer Boğazı’ndaki ırmak olmuştu.
Papaz Odon dö Döyl’e göre pek çok Türk şehit düştü, hatta bir beyimiz (Emir) esir alındı, Kıral’a götürüldü, sorgulanmasının ardından şehit edildi. Bey, büyük ihtimal Koru Tepedeki Müslümanlar Mezarlığı’nda yatıyor.
Yılmaz Öztuna, Fransa kralı VII. Luvi de 150 bin kişilik bir ordu ile İznik’e gelip İmparatorla birleşti. Bu büyük orduya karşı Yalvaç meydan muharebesini veren Sultan Mes’ûd, Haçlıları Toros geçitlerine kadar çekti. Toroslarda müthiş zayiat veren Haçlılar, Antalya’ya sığındılar der.
St. Ransimın (Runciman) ise, -Fransız ordusu çok kıvrımlı Menderes vâdisi boyunca yol almaktaydı. Noel’in kutlandığı Decervion’da Türkler görünerek Haçlıları Pisidia Antiokheia’sı (Yalvaç) yanında nehrin üzerindeki köprüye ulaşıncaya kadar rahatsız ederek izlediler. Burada iki taraf arasında bir savaş vukû buldu; Fransızlar köprüden zorla geçmeye muvaffak oldular- der (1987, s.225).
İşte size, Osmanlı arşiv belgesinde “Yenice köyü köprüsü” denilen köprü.
İşte Öztuna’ya “Yalvaç meydan muharebesi” dedirten ifadeler, bu ve Odon’un Antióchette kaydı olmalıydı. Yalvaç, Küçük Firikya bölgesinde bulunduğu için ona Antióchette (Küçük Antakya) deniyordu.
Caner Togaç, Odon dö Döyl’ü Latinceden çevirdi ve Decervion’da peyda olan Türklerin, Bizans’ın emrindeki (Hıristiyan) Türkler olduğunu söyler.
Biz bu kitabı dikGazete’de tanıttık. Merak eden oraya bakabilir.
Bu Türkler, Selçuklu devletine tâbi Türkler değildir. Sultan Mes’ud ile Manuel’in az önce yaptıkları antlaşma gereği bu Türkler, Haçlıları taciz etmiş olabilirler. Çünkü bunlar Ortodoks olup, Katolik Latinleri hiç sevmiyorlardı. Ransimın’ın bu ifadelerinden Selçuk’tan (Efes) Kemer Boğazı’na kadar olan yolda, Selçuklu Türkleri ile Haçlılar arasında hiçbir savaş olmadı.
Buna rağmen Türkler, sınırdan 285 bm uzaktaki Aydın yakınında ve 200 bm uzaktaki Kazıkbeli’nde (Denizli-Acıpayam arası) savaştırılır. Ne hikmetse Aydın yakınındaki savaşı kimse anmaz, ama Kazıkbeli’nde yapıldığı söylenen ve gerçek olmayan hayalî savaş, Denizli Büyükşehir Belediyesi tarafından kutlanır.
Denizli Büyükşehir Belediyesinin kutladığı, 29 Ocak 1148 tarihinde Konya-Derebucak’ta yapılan savaştı.
Niketas, İtalya’nın çocukları Kudüs yolunda yürüdüler; Bizans devletinin sınırlarını aşarak Yukarı Firikya’ya ve oradan Likaonia ve Pisidia yoluyla Coelesyria’ya gelip burasını işgal ettiler der (Honiyates, 1995: 49).
Üstad M. Halil de, -Lâdik tesmiye edilen bu şehir Rumlar elinde idi. Oradaki Rumlar Türklere iltihak ettikten mâada erzak ve zahirelerini de birlikte taşımışlar ve güzergâhlarını kâmilen yakıp yıkmışlardı. Kral buradan hareket ederek Konya yolunu tutturdu- der (Yinanç, 2013: 270).
Yukarı Firikya, Kemer Boğazı ile Fele arası, Likaonia, Fele ile Beyşehir arası, Pisidia, Beyşehir-İbradı arası, Coelesyria (Çukur Suriye) Lübnan dağları ile Antilübnan arasındaki vâdi, Yinanç’ın zikrettiği Lâdik (Laodikya) ise Eğirdir’dir.
“Neden Haçlıların önlerine çıktık, dokunmasaydık, geçip gitselerdi” diyenler, Haçlıların Türklere hangi gözle baktıklarını bilmiyorlar. Haçlı heyetinin başı olan Kıral 7. Luvi, ne diyor bakın ve de Katolik kimmiş görün:
Savaş arkadaşlarım! İsa aşkına bu sefere giriştiğimizi, dünyevî şan ve şeref değil Tanrı’nın rızasını kazanmak istediğimizi hepiniz biliyorsunuz. Yoksa öyle değil mi? Bizler elbette bu yüzden yurdumuzdaki güzel hayatı terk ettik, gönül arzusuyla yakınlarımızı geride bıraktık, bu sebeple yabancı bir ülkeden geçiyoruz; bu sebeple sıkıntılara katlanıyor ve tehlikelere atılıyoruz; bu yüzden açlık bizi kemiriyor, bu yüzden uzuvlarımız soğuktan donuyor, sıcaktan gevşiyor. Bu sebeple yatağımız toprak ve çadırımız gökyüzü. Üstelik soylu doğmuşuz, purpurlara bürünmüşüz, itibarlı mal-mülk sahibi adamlar ve birçok milletin efendileriyiz. (…)
Karşıda aramızda sadece bu geçit bulunan Barbarlar, kendileri ile savaşmayı çoktan beri arzu ettiğimiz ve Davud’un dediği gibi “ellerimizi kanlarıyla yıkamak için” and içtiğimiz Haç’ın düşmanları duruyor.
Kendinize cennette emin bir yer kazanmak istiyor musunuz? Öyleyse şimdi kendinizi gösterin! (…) Bu gün bu dinsizlerin, bu kalpleri sünnet edilmemişlerin bizim insanımıza ne kadar kötü muamele ettiklerini düşünün! (…).
‘Beni, inşallah, bir Türk, oku ile İsa için öldürür’. (…) İsa’ya giden yolu açalım! Bu beklenilmeye engeli, bu hizmetçi Hacer’in oğullarını ortadan kaldıralım. Şu Bizanslıların, sanki onlara av olmak istermiş gibi, bu kurtları neden büyütüp kendi kanlarıyla beslediklerini anlamıyorum. Bizanslılar artık akıllarını başlarına alıp bu Türkleri vahşi hayvanlar gibi sürülerinden, ülke ve şehirlerinden söküp atmalıdırlar (Honiyates, 1995: 45-46-47).
Bu sözlerle Kıral, ordusunu cesaretlendirdi. Onun konuşması tam iki sayfadır. İsteyen kitaba bakabilir.
Kalabalık (150 bin) Haçlı karşısında Türkler, Yalvaç yönünde çekildiler. Haçlılar 17 Ocak akşamı Eğirdir’e (Lâdik) geldi. Eğirdir Rumları, yiyecek maddelerini dağlara kaçırdı. Kıral bir gün daha kaybettikten sonra 19 Ocak sabahı Konya yolunu tutturdu ve üçüncü gün Kötürnek-Çetince arasında tekrar Türklerin saldırısına uğradı.
Kemer Boğazı’ndan itibaren Haçlıları takip eden Türkler, nihayet 29 Ocak 1148 Perşembe günü Derebucak civarında tekrar saldırdı. Haçlılar, iki ay önce aynı yollardan geçmiş olan Almanların cesetlerini görmüş ve çok korkmuşlardı. Kıral 40 korumasını kaybetti ve karanlığının bastırmasıyla ancak kurtulabildi.
Büyük zayiat veren Haçlılar, Türk topraklarından çıktı, İbradı-Seleukeia arasındaki Rum topraklarından geçti ve Şubat başında (2 Şubat) Antalya’ya indiler (Satalie: Eski Antalya: Side) (Ransimın, 1987: 226).
Bazıları, “savaş olmuş bitmiş, ha burada olmuş, ha orada olmuş, ne önemi var, zafer kazanılmış ya, ona bakalım” der. Tarihçi Bilâl Sürgeç ise, “Toprağın da hakkı var”, onun için savaşın yapıldığı ve atalarımızın kanını döktükleri yerleri bilmek şarttır” der.
14 Ocak 1148 Çarşamba günü Katolik Haçlıları, Kemer Boğazı’nda, topraklarına sokmamak için canlarını feda eden başta Sultan Mes’ud olmak üzere şehit ve gâzîlerimizi saygı ve rahmetle anıyorum.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com