Vefasızlık hayatın her alanında bizleri rahatsız eden çıban başı gibi. Özellikle bürokraside çalışanlar için bu durum daha bir dramatik. 6 Ocak 2023 Cuma günü aramızdan ayrılan Kayhan Ünal'ın cenazesinde gördüğüm tablo nedeniyle biraz böyle düşündüm.
Prof. Dr. Nami ÇAĞAN, Hakan TARTAN, Yaşar OKUYAN, Nejat ARSEVEN, Murat BAŞESGİOĞLU, Faruk ÇELİK, Ömer DİNÇER, Ahmet ERDEM, Süleyman SOYLU gibi isimlerin Çalışma Bakanlıkları döneminde Basın Müşaviri olarak hizmet veren Kayhan Ünal, bürokraside bakan yardımcısı, genel müdür, daire başkanı düzeyinde onlarca tanıdığından söz ederdi ama biraz sitayişle ve kahırla.
Kendisini 2019'da dönemin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Faik Yıldırım'ın odasında görmüştüm. Faik Bey bizleri tanıştırarak, Basın Biriminde birlikte çalışacağımızı söylemişti.
Ki;
ikimiz de peşrev çeken pehlivanlar gibi birbirimizi süzmüştük. Sonra aynı odada üç yıl boyunca görev yaptık. Pandemi aramıza kara çalı gibi girdi. Arada sırada görüştüğümüzde iki maske taktığını görüyordum. Hastalık korkusu takıntı modunda had safhadaydı. Arada sırada sardığım tütünlerden satın alırdı.
İkimizin ortak noktası protest kişiliklerimiz, kitap literatürümüz, eleştirel bakış açımızdı. İkimiz de sıra dışı olduğumuz için, kalabalıkta birbirimizi bulan iki Robinson gibiydik. Çevremizdeki hengameye rağmen aklımız ve ruhumuz, soyut ve fizikötesi seyahatlerden yorgun argın buluştuğunda, ortalık yangın yerine dönse dahi umurumuzda olmazdı.
Kayhan Ünal'ın lafı bitmezdi, aman Allah’ım her konu ile ilgili mutlaka birkaç anısını araya sıkıştırır, makineli tüfek gibi konuşurdu. Espri yeteneği müthişti. Kültür genlerimize uygun şakaları, gam keder, kasavet ne varsa alır götürürdü.
O konuşmaktan ben de dinlemekten usanmazdım. Lakin sınırlı zaman, iş yoğunluğu bu tür sohbetleri kendiliğinden sonlandırdı. Hemen her gün yazdığımı bildiğinden, odada isek ya diğer çalışma arkadaşları ile konuşur veya bilgisayarını açar, gündemi takip eder, böylelikle benim için çalışma ortamı oluştururdu.
1990’lı yıllarda Radikal gazetesinin Ankara Bürosu’nda muhabir olarak görev yapan, önemli güvenlik haberlerine imza atan Ünal, yaklaşık 20 yıldır bürokrat olarak iş yaşamını sürdürüyordu. Gazetecilik yaptığı yıllarda Emniyet İstihbarat eski müdürlerinden Hanefi Avcı ile olan diyaloglarından söz eder, Hanefi Avcı'nın kendisine 'gardaş' diye hitap ettiğini anlatırdı.
TC Lefkoşa Büyükelçiliği Çalışma Müşavirliği görevinde de bulunan Kayhan Ünal; hatıralarını yazdığını söylüyordu. Basın Müşavirliğini yaptığı bakanlar, aynı dönemde çalıştığı üst düzey bürokratlar, gazeteciler, polis amirleri ve daha birçoğu kitabının içinde dolaşıp duruyordu. Sürekli onlarla kavga ediyordu.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Kariyer Uzmanı Ünal, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nde ders veriyordu. Prof. Dr. Zakir Avşar'a ayrı bir muhabbeti vardı.
Kayhan Ünal demek, çay, kahve, sigara demekti. Uzun yürüyüşlerimizde ha bre anlatır, anlatır bazen derin iç geçirir, “hakkımı helal etmiyorum” derdi. Gerçi hak helal etmedikleri, ondan helallik istemeye bile gelmediler.
Faruk ÇELİK, Ömer DİNÇER, Ahmet ERDEM, Süleyman SOYLU hiçbiri ne cenazesine katıldı ne de çiçek gönderdi? İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, eski bakanlardan Faruk Çelik, Aile Bakanlığı, sosyal medyadan ölüm haberini duyurmakla yetindiler.
Sadece Çalışma eski Bakanı Murat Başesgioğlu hem Cenaze Namazına hem de mezarlıkta defnine katıldı.
Sadece onlar mı?
Son çalıştığı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da onun ölümünü sosyal medyadan duyurmakla geçiştirdi. Cenazesine çiçek göndermeyi dahi düşünemediler, belki akıllarına gelmemişti? Ne çalıştığı genel müdür ne genel müdür yardımcıları ne de daire başkanlarından hiçbiri yoktu. Acaba tanıyorlar mıydı?
Şairin dediği gibi;
“Son gün olmasın dostum, çelengim,top arabam; / Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam…”
Öyle de oldu.
Ankara Beypazarlı Karaşar Zeybeğini 7 Ocak 2023 Cumartesi günü saat 14: 15'te kılınan cenaze namazının ardından Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verdik. Şimdi hep olduğu gibi orada da yalnız!
Ruhu şad, mekanı cennet olsun. Allah rahmet eylesin!
Cenazesine katılarak vefa gösteren ve Yargıtay üyesi eşi ile cenazesine gelen Çocuk Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Sebiha Başaran'a, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü eski daire başkanı Coşgun Gürboğa'ya, EYHGM Şube Müdürü Ahmet Gürbüz, İşaret Dili Çevirmeni Hayrettin Baydın, Basın Biriminden Bülent Gedikli, yine eşi ile gelen polis memuru Nurşen Hanım, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bürokratı Musa Öztürk ve derin muhabbet ehli, dervişlerin piri Muşlu Ömer'e, ayrıca iki oğluma teşekkür ediyorum.
Gazeteci Kamuran Akkuş'un kaleminden Kayhan Ünal:
“Ölüyorum!” diye imdat umduğum o basın müşavirine veda.
Bâbıâli ve Fatih yokuşlarını beş yıl arşınladıktan sonra mesleğe devletin-siyasetin kalbinde devam etmek arzusuyla yerleştiğim Ankara’da tanıdığım mümtaz insanlardan, meslektaşlardan biriydi.
Haziran 2003’te Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’na danışmanlık yaptığı sırada yolumuz kesişti kendisiyle. Sayın Başesgioğlu’nu söyleşi için gazetede sabah kahvaltısında ağırladığımda o güzel insan da Bakanlık Basın Danışmanı olarak misafirimdi.
***
Temmuz 2003’te, çok sıcak bir gündü… Kuğulu Park dolaylarından yürümeye başlayıp Tunalı Hilmi, Tunus Caddesi ve Atatürk Bulvarı üzerinden Kızılay’a kadar gelmiştim. Durmayıp Sıhhiye yönüne ilerlerken Zafer Meydanı dolaylarında birden dizlerimin bağı çözüldü. Bütün bedenimi kaplayan bir titreme nöbeti geldi.
112 Acil Çağrı Merkezi’ni aramam ya da bulvardan bir taksi çevirip en yakındaki Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ya da Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesine gitmem gerekirken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Basın Müşaviri Kayhan Ünal’ı aradım “imdat” umuduyla…
Burada küçük bir parantez açalım: Milenyum nesli pek bilmez, o dönemde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı demek adeta “İkinci Sağlık Bakanlığı” demekti. Zira Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı yaklaşık 400 SSK Hastanesi vardı. 2005 yılında SSK’ye bağlı 373 sağlık tesisi Sağlık Bakanlığına devredilmişti. Kapatalım parantezi…
Telefonda panikle “Kayhan Bey ölüyorum!” diye feryat ettim. Kayhan Ünal, sakince dinleyip hemen bir taksiye atlayıp SSK Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesine gitmemi söyledi, “Sen merak etme! Başhekimi arıyorum şimdi.”
Fakire eşlik eden arkadaşım Şeref Kartal’ın yardımı ile bir taksiye atladım. Bu arada Kayhan Bey birkaç kez arayıp durumumu sordu, merak etmememi, hastanenin beklediğini söyledi. Beş-altı dakika sonra hastanenin acil servisinin önündeydik.
“Bürokrasi” işte, Ünal’ın telefonunun etkisi henüz Acil Servis’e yansımamıştı. Sinema filmlerindeki gibi bir ekibin fakiri kapıda karşılayacağını sanırken zannederken cümle kapısından girdiğimizde “Kimliğiniz ile müracaata lütfen…” deme gafletinde bulunan bir görevlinin yaşattığı şok ile kendime geldim. Ve bastım feryadı: “Ne kimliği! Ölüyorum! Hemen EKG cihazına götürüp kalbime bakın!” Anlık bir hareketle de kravatımı gevşetip gömleğimin üst düğmelerini hışımla açtım. Tabii saniyeler içinde de EKG cihazı ile buluşturuldum. Sonuçta, kalple ilgili bir sorun yoktu. Kayhan Ünal’ın telefonunun etkisi birkaç dakika içinde kendisini gösterdi. Bir ilgi bir ilgi… Ancak bir teşhis de koyamadı doktor. Peki ne o zaman?
-Gidin 3 gün kendinize izin verin. Telefonunuzu kapatın. İşe güce, dünya meselelerine de kafanızı fazla yormayın!
***
İşte o gün “Ölüyorum” diye Alo 112 niyetine telefonla arayıp imdat umduğum güzel insan Kayhan Ünal bugün son yolculuğuna uğurlandı.
Dün saat 10.00 dolaylarında evinde kalp krizi sonucu vefat etmiş. Bugün öğleyin Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağı verildi.
Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.
***
O güzel insan, Radikal gazetesinde ses getiren güvenlik haberlerine imza atmış.
Fakir, o yıllarda, İstanbul’da gazetecilik yapmakta idi. Çok da ortak dostumuz vardı meslekten, bürokrasiden. Halen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Kariyer Uzmanı olarak vazifeliydi.
Ortak tanıdığımız, çalışma arkadaşı Ömür Çelikdönmez’in sosyal medya paylaşımından gecikmeli haberdar oldum vefatından.
***
Kaderdi, bu örüyordu ağlarını… Yıl 2022 Eylül’ü… İktisat lisansı ve işletme yüksek lisansının ardından gecikmeli “iletişim” öğrenimim sırasında kader o güzel insanı çıkarmıştı karşıma. Evet, meslektaşım ve “kurtarıcım” Kayhan Ünal bu kez de “hocam” olarak karşıma çıkmıştı. Derslerde kimi zaman “Üstadım bunu kalk sen anlat istersen” diyerek onore etse de “hoca” o idi, çok fazla rol çalmak olmazdı. Fakültede de güzel anlarımız, anılarımız oldu.
Sonrasında birkaç kez telefonlaştık. Birkaç hafta önce de fakültede karşılaşıp ayak üstü sohbet etmiştik.
Ailesine ve sevenlerine sabır diliyorum.
Mekânı cennet olsun o güzel insanın.
Doktorun tavsiyesini kulaklara küpe olacak şekilde revize ederek noktayı koyayım:
Üç günlük dünya meselelerine kafanızı fazla yormayın!
Bu fâni âlemden bir Kayhan Ünal da geçti… -Kamuran Akkuş-
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com