Nuh Aleyhisselam'ın ve kavminin yaşadıklarını çocukluğumuzdan beri biliriz..
950 sene tebliğ yapmış, öz oğlu dahi inanmamış..
Çölün ortasında gemi inşaa etmeye başlamış, ilk çiviyi çaktığında günümüz tabiri ile;
“Komplocu! Çölün ortasına bir tek yağmur damlası dahi düşmezken ne tufanı, ne fırtınası, ne gemisi! Bırak şu teorileri! Ye, iç, eğlen, bizim gibi keyfine baksana! Doğrusu sapıtmış ve gerçekleşmesi imkansız yalanlarla bizi iman etmemiz için korkutan bir delisin sen!” diye hakikatlerle, gözü kör bir toplum tarafından azarlanmış ve engellenmişti.
Evet bunları biliyor ve iman ediyoruz.
Ama asıl meseleyi kavrayamıyoruz.
Bakın; Nuh Aleyhisselam'ın tebliğine karşı gelinip, uyarılarına kulak asmamanın bedelini insanlık çok korkunç bir şekilde ödedi.
O reddeden ve günümüze kıyasla bir avuç kadar insan, rüyalarında bile görseler dünyayı komple sularla kaplayacak bir tufanın kopmasına bi zatihi sebep olacaklarına inanmazlardı.
Onlar meseleyi öylesine basite aldılar ki..
Öylesine umursamadılar ki..
Oysa dünyada resmen küçük bir kıyamet koptu!
İşte bizim sabrı ve merhameti bol olan Rabbimizin, azabı ve gazabı da böylesine çetindir.
Neden mi bu kıssadan giriş yaptım?
Çünkü günümüzün umursamaz insanlarının ahvali, bu helak olan toplumların ahvalinden daha farklı gelmiyor gözlerimize.
En az onlar kadar Rabbimizin tüm uyarılarını basite alıyor, gözlerimiz kör ve kulaklarımız sağır şekilde sanki bunca uyarı bize gönderilmemiş gibi davranıyoruz.
Sanki o kutlu Peygamberimiz, “kıyamet kopacak” diye buyurmamış, korkunç alametlerini bir bir izah etmemiş, insanların elleriyle daha daha kötü işler yapacaklarını bildirmemiş, her namazında bir gün ortaya çıkacak deccalden, Allah’a sığınmamış gibi davranıyoruz.
İmtihan edileceğiz, eski kavimler gibi bizim de çağımıza göre başımıza gelen işler olacak.
Peki biz bu işin neresindeyiz?
Bu demek değil ki umutsuz olalım, sürekli karamsar gezelim.
Hayır, aksine elimizden geleni yapalım!
Yapalım ki;
O kötü alametleri biz görmeyelim, Kabe'nin örtüsüne rüzgar değse, yüreği sızlayan bizlerin gözleri Kabe'nin yıkılışını seyretmesin!
Deccal çıktığında şuuru gidip, alnında kafir yazdığını göre göre yine de tabi olanlardan olmayalım!
Rasulullah'ın dili ile tasvir edilmiş "yaşayan kıyamet alametleri" haline bürünmeyelim!
Bizim akılsızlığımız nedeniyle evladlarımızı per-perişan bir hayat beklemesin!
Adamlar ki “adamlar” dediğime bakmayın bunlar "tanrıcılık" oynamaya kalkan deccalin uşaklarıdır.
Kartları artık açık oynuyor, hiçbir şeyi gizlemiyor.
Çünkü artık idrak edecek, sorgulayacak, akl-edebilecek bir toplum yok karşılarında.
Akılsız, uyuşmuş, medya ne derse inanan, maske için kardeşini boğazlayan yarı zombi insanlar var karşılarında..
Bugün bu yangınların olacağını tahmin etmek çok da zor değildi.
Çünkü iklim değişikliği, pandemi vs adı altında dönen dolapları izah etmek için ayrı bir yazı yazmak lazım olsa da bir kaç soru/cevapla kısaca anlatmak isterim.
- İnsanları açlığa, dünyayı kıtlığa mahkum etmenin en kolay yolu nedir?
- Bitki ve hayvan türlerini yok etmek. Şu an biz sanıyoruz ki sadece ağaçlar yanıyor ve bağış yaptığımız vakıflar iki ağaç dikince her şey düzelecek..
Ekosistem böyle bir şey değil ki..
Bazı lokal ve endemik bitkiler, eğer tamamen yok olduysa bunlar geri gelmeyecek.
Bazı canlı türleri için kıyamet koptu ve bu yangınlar bu şekilde devam ederse geri dönüşü mümkün olmayan bir çöküşün şahitleri olacağız.
Ve en kötüsü; kimse şu an aslında neyi kaybettiğini bilmiyor!
Katledilen hayvanlar, yok edilen bitki türleri bile bile sürüklendiğimiz bir kıtlığın habercisidir.
- İnsanları ve zihinleri tek tipleştirip, tek bir elden yönetebilmenin en kolay yolu nedir?
- Yediklerimizin, içtiklerimizin bedenimiz ve zihnimiz üzerindeki etkilerini artık bilimsel ve ilimsel olarak reddetmek mümkün değildir.
Eski tarihlerde et yemeyi terkeden kavimlerin, savaşçılık özelliklerini yitirdiği gibi misaller çok fazladır.
Şimdi; hiç bir şekilde ruhsatı olmayan, onaylanmayan, deneyleri vatandaşlarımız üzerinde tamamlanan biyolojik sıvıları doz doz insanlara enjekte etmek ve bunu zorunlu bir hale büründürmek normal mi geliyor gözünüze?
Doğu Türkistan'a yolladığı bir lokma suyun içine zehir atan, Afrika'da bebekleri, çocukları bir lokma suya muhtaç eden bu küresel eller, sana doz doz sözde altın değerinde sıvı gönderiyor.
Neden?
Senin mutluluğun, sağlığın, refahın için öyle mi?
İsrail, Filistin'e doz doz iğne hibe ediyor inanabiliyor musunuz?
Daha sağlıklı ölsünler diye mi?
Bu kazanın doğurduğuna inanıyoruz ama öldüğüne bir türlü inanmıyoruz toplum olarak.
Bu oyunlar bizi tek tipleştirip, tek elden yönetebilmek için sahnelenmiştir.
Biyolojik sıvıyı insana vuran da, çakmağı ağacın, hayvanın üzerine çakan da AYNI ELDİR!
Çünkü artık savaşların şekli değişti.
Ok ve mızrakla, at üzerinde savaşan bir cengaver, rüyasında misket kadar mermilerin gökyüzünden atılıp, bir şehri aniden kül edeceğini görseydi bunu tasavvur edebilir miydi?
Oysa biz bunu gözlerimizle gördük.
Misket bombalarıyla cayır cayır yanan şehirlerde, küle dönmüş bebek cesetlerini “layk”ladık(!)
Şimdi de diyoruz ki;
- UYANIN MÜSLÜMANLAR VALLAHİ SAVAŞIN TAM ORTASINDAYIZ!
Konvansiyonel savaşlar bitti, tarihte kaldı!
Kimse at üzerinde ordusuyla koşturmayacak sağa sola. Ya da ittifak kurup, sırasıyla bombalamayacak ülkeler birbirini.
“5G” ile, şırıngalar ile, kıtlık ile, gıda ile çok güzel işgal edildi zaten ülkeler ve şu an hasat zamanına doğru gidiyorlar.
“5G” teknolojileriyle başımıza ne işler açtılar ve açacaklar ama ormanlar bunu en çok engelleyen faktörlerin başında gelir.
İşte burada dinimizin ne kadar yüce bir din ve Efendimiz’in her kelamının nasıl binlerce hikmet barındırdığını bir kez daha anlıyoruz.
Bugün herkes aynı Hadis-i Şerifi paylaştı, lakin altındaki hikmeti çok az kişi anladı.
Efendimiz, “elinizdeki fidanı dikin!” buyuruyor fakat ne zaman? “Kıyametin kopacağını bilseniz bile!”
SubhanAllah..
Bugün "kıyamet savaşları”nın başladığı artık ortada.
Ve ellerindeki silahlar tamamen radyoaktif silahlar.
Siber saldırılar.
Peki bunları engellemenin en doğal yolu nedir "ağaçlar!"
Efendimizin evvela kıyameti söyleyip, peşine “fidan dikin” buyurması ne büyük bir hikmeti barındırıyormuş meğer.
Çünkü ağaçlar ve yok etmek istedikleri bitki türleri;
- RADYASYONDAN KORUR!
- ZARARLI KİMYASAL GAZLARDAN KORUR!
- KURŞUN AĞIR METALİNDEN KORUR!
- VİRÜSLERİ YOK EDER!
Evet, evet yanlış okumadınız.
Ormanlık coğrafyalarda pek salgın görülmez. Çünkü bitkilerin çoğu, salgıladıkları eter/uçucu yağlar sayesinde havaya dağılmış zararlı her nev’i mikrobu kırar.
Şimdi anlıyor musunuz neden dünya bir anda cayır cayır yanmakta?
Neden hepsi üst üste yaşanmakta?
Çünkü artık düğmeye bastılar.
Aynı sıvıyı enjekte ettikleri milyonlarca insan, yok ettikleri binlerce hayvan, bitki, ağaç..
Hepsi birbiri ile bağlantılı mevzulardır.
Ama kime ne anlatıyoruz ki?
Sorsanız “heeepsi komplo”!..
Peki sorarım bu donuk akıllara;
- Bu kıyamet nasıl kopacak? Nasıl gelecek? Deccal nasıl çıkacak?
Ordusu nasıl kurulacak?
Bi izah ederlerse müteşekkir oluruz.
.
Yağmur (Mirzayeva) İbiç, dikGAZETE.com