Koronavirüsün yol açtığı vahim salgın devam ederken; bununla birlikte toplum hayatında, vahşetlerin de ardı arkası kesilmiyor.
İnsan bu kadar mı öfkesine kapılır bilmiyorum; ama adam, bir de işlediği vahşeti pişmanlık duymadan anlatıyor.
İnsan neden bu kadar acımasız ve gaddar oluyor acaba?
Canından bir parçası olan çocuğunu veya bir yastığa yıllarca baş koyduğu eşini gözünü kırpmadan öldürüyor...
İşte, insanın yüreğini parçalayan, vahşet olaylarından misaller:
Bu haber, geçtiğimiz Perşembe günü (7 Mayıs 2020) dört-beş gazetenin birinci sayfasında yer aldı.
Haber şöyle: "Hastanede koronadan öldüğü sanılan 5 yaşındaki çocuğu, eski futbolcu babasının yastıkla boğduğu ortaya çıktı. Cevher Toktaş, (33) 23 Nisan'da hayatını kaybeden oğlunu yastıkla boğduğunu 11 gün sonra polise giderek itiraf etti. Toktaş, ‘hastanede sinir krizi geçirdim. Doğduğundan beri oğlumu sevmemiştim’ dedi.
Yine aynı gün (7 Mayıs 2020) başka bir gazete nüshasında; "Üvey baba dehşeti" başlığıyla yer alan haberde, olay şöyle anlatılıyor: "Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesinde, ağlayan ve bağıran çocuk sesi duyan mahalle sakinleri, durumu polise bildirdi. Eve gelen polis ekipleri, 7 yaşındaki S.Y.A 'nın vücudunda darp izlerine rastladı. S.Y.A'ya şiddet uyguladığı iddia edilen üvey baba Ramazan A. gözaltına alınırken, çocuğun devlet korumasına alınacağı öğrenildi." (Anayurt gazetesi)
9 Mayıs 2020 Cumartesi günü tarihli Posta gazetesinin nüshasında da, "Korkunç baba" başlıklı haberde şu ifadeler belirtildi: "Denizli Çivril'de 52 yaşındaki Ünal Yılmaz, eşini bıçakla yaralamaktan girdiği cezaevinden 5 ay önce tahliye olmuştu. Ünal Yılmaz dün (Cuma günü) kendisi aleyhine şahitlik yaptığı için 21 yaşındaki oğlu Şahin'i öldürdü."
Son bir örnek daha vereyim, o da şöyle: "40 yıllık koca, 4 çocuğunun annesini öldürdü" başlığıyla verilen haber metni şu şekilde: "65 yaşındaki Fevzi Arbaç, 40 yıllık eşi Münevver Arbaç'ı tabanca ile iki el ateş ederek öldürdü. 4 çocuğunun annesini öldüren Fevzi Arbaç'ı polisler yakalayarak tutukladı." (9 Mayıs 2020 - Beyaz gazete)
Evet dostlar, şu mübarek Ramazan günlerinde sizlerin içini karartmak istemezdim; lâkin maalesef böyle olayların ardı arkası kesilmiyor…
Toplumun acı gerçeklerinden sadece bir kaç tane misal verdim. Virüs salgınıyla beraber, böyle cani vakalar da her gün yaşanıyor...
Sizler de bunlara benzer ya da biraz daha farklı haberleri, çeşitli iletişim vasıtalarıyla öğreniyorsunuz.
Duyduğunuzda benim gibi üzülerek, "böyle vicdansızlık olur mu?" diye tepki de gösteriyorsunuzdur; ama bu kadarla kalıyor.
Gerçi bizim bu olaylara müdahale gibi bir yetkimiz tabii ki yok, o iş güvenlik birimlerinin işi...
Bu vahşetler, neden “mübarek günler” demeden, virüs salgını demeden, dur-durak bilmiyor. Her gün canice işlenen katliamlarla, onlarca masum hayatını kaybediyor...
Neden öfkeye, sinire yenilerek o masumlara kıyılıyor?..
Aileler yıkılıyor, yuvalar darmadağın olup yok oluyor!..
Günümüzde bizler, hep maddi ihtiyaçlarımızı karşılamak uğruna kendimizi seferber ediyoruz.
Onlara erişebilmek için dinimizin hoş görmediği ya da yasakladığı kuralları da ihlal ederek; tek hedefimize, ulaşılamayan maddi değeri olan nesneye veya araca sahip olmak için koşturuyoruz...
Borç bataklığına saplanıyoruz, sonra da çırpınıyoruz; helâl ve meşru olmayan yollarda kayboluyoruz...
Bütün gayretimiz, çabamız o yönde oluyor!..
Halbuki insanın, asıl yaradılış gayesinin ne olduğu, Bediüzzaman Hazretlerinin “Sözler” isimli eserinde, bakın şöyle izah edilmiş; "İnsan, Cenab-ı Hakkın antika bir sanatıdır. Ve en nazik ve nazenin (ince, latif) bir mûcize-i kudretidir ki; insanı bütün esmasının (isimlerinin) cilvesine mazhar ve nakışlarına medar (sebep) ve kâinata bir misal-i musağğar (küçük misal) suretinde yaratmıştır." ( 23. Söz, syf,290- Sözler Yayınevi)
Yani insan, bütün kâinatta olduğu gibi, Allah'ın isimlerinin tecelli ettiği bir varlık.
Asıl vazifesinin de Kur'an-ı Kerim’de, Cenab-ı Hakk'ın buyurduğu gibi: "Cinleri ve insanları, Bana iman ve ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat Sûresi, 56. âyet)
Demek ki, bizim asıl vazifemiz ve yaradılış amacımız; ulaşılamayan maddi araç ve nesneler peşinde koşmak değil!..
Peki ne?
Yüce Yaratıcımızın isimlerinin tecellisini taşıyan insan, O'na iman ve ibadet edecek...
İşte bunların şuurunda olmayan insanoğlu, hayvandan da daha aşağı seviyelere düşerek öfkesinin, sinirinin ve ihtiraslarının, kısaca benliğinin kıskacıyla hunharca katliamlar yapıyor, ciğerparelerine kıyıyor, çocuklarının annesini, hayat arkadaşını gözünü kırpmadan öldürebiliyor...
Şefkat, merhamet ve muhabbet gibi güzel hasletlerden eser yok...
Vicdanı sızlamıyor, “yapmasaydım” diye bir pişmanlık dahi duymuyor...
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (SAV) merhamet konusundaki bizlere tavsiyesi şöyle:
Ebû Hüreyre'den (RA) şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (SAV) yanında Akra b. Hâbis varken (torunu) Hasan b. Ali'yi öptü.
Bunun üzerine Akra dedi ki: “Benim on çocuğum var; fakat hiç birini öpmedim.”
Resûlullah (SAV) ona baktı ve dedi ki: “Merhamet etmeyen merhamet bulmaz.” (Cem'ul-Fevâid, 9. cilt, 8287 nolu hadis)
Merhamet ve iman sahibi olan insan, canice davranışlarda bulunamaz.
Çünkü ahireti bilen, ölümün ebedî yok oluş olmadığını kavrayan insan, hesap gününü hatırlayarak kötülüklerden uzak durur...
İşte bu yönde insanın, manevî yönünü zenginleştirici, kuvvetlendirici moral değerlerini artıran bilgilere ulaşması gerekiyor...
Hayatını ibadetlerle güzelleştirmeli, Yaradanına sığınmalı...
Yoksa madde gözüyle bakış, insanı manevî değerlerinden koparıyor…
İnsanı, insan olmaktan çıkarıyor…
.
Osman Ovacıklı, dikGAZETE.com