?>

“Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” mefkûresinin müellifi; Ali Bey Hüseynzade Turan

Asel Kıpçakova

4 yıl önce

“Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” mefkûresinin müellifi; Ziya Gökalp’in fikir babası İttihatçı Ali Bey Hüseynzade Turan

Əli bəy Hüseynzadə (Əli Hüseyn Turan)

Milletimizin yaşadığı her yerde onun büyük zahmeti, fedakârlığı var. Onun, bugün Türkiye’de de Azerbaycan’da da tanınmaması bizim ağrıyan tarafımız. 

Hâlbuki onu tanımak, anlamak bizim borcumuz… 

Ali Bey Hüseyinzade, Türk milletinin yirminci yüzyıldaki hedef- mefkûre yolunu muayyenleştiren, hem Azerbaycan’ın hem Türk dünyasının, milli benlik şuurunun uyanmasında hususi rol oynamış; filozof, yazar, çevirmen, eleştirmen, gazeteci, hekim, ressam, düşünür… 

Samet Ağaoğlu’nun tabiriyle “Perdenin arkasındaki adam.

***

“Hüseyinzade Ali Bey, Müslümanlar arasında ilk Turanidir.” (Yusuf Akçura) 

Azerbaycan-Türk içtimai fikrinin en görkemli temsilcilerinden biri Ali Bey Hüseyinzade, 24 Şubat 1864 Azerbaycan-Salyan’da doğmuştur. 

Küçük yaşta babasını kaybeden Ali Bey, Kafkas Şeyhülislamı olan dedesinin himayesinde Tiflis’te lise öğrenimini tamamlarken bir taraftan da Rusça, Almanca, Fransızca,  Arapça ve Farsça öğrendi. 

Tiflis’te eğitim aldığı dönem “Türkçeye, Türkçülüğe ve Türkiye’ye dayanmak gerektiği fikrinin” oluşmasında dedesi Şeyh Salyani’nin etkisi olmuştur. 

Dedesi ve dedesinin yakın dostu Türkçü düşünür Mirze Fethali Ahundov’un  sohbetleri ve terbiyesi ile büyüyen Ali Bey’de, şüphesiz ki millet sevgisi çocukluktan formalaşmıştır.

1885 yılında girdiği Petersburg Üniversitesi'nde fizik ve matematik bölümünü bitirmiştir. 1889’da tahsilini yüksek diploma ile bitiren Hüseyinzade’ye, Rusya’dan birçok iş teklifi yapılsa da teklifleri reddeder ve kutlu bir mefkurenin peşinden İstanbul’a gelir.

Petersburg muhiti, Ali Bey’e milli şuur ve gururun uyanmasında; inkişaf istikametinin muayyenleşmesinde büyük rol oynamıştır.

İstanbul Üniversitesi Askeri Tıbbiye bölümüne yazılır.

Dermatolog, cilt ve frengi ihtisasını ve yüzbaşı rütbesini kazanır.

1900’de Mekteb-i Tıbbiye Askeriye’de Profesör yardımcısı; 1926 yılında profesör olur.

“Ali Bey, Batıcılık ve Türkçülüğü birleştiren görüşün önderidir.” (Hilmi Ziya Ülken)

Yusuf Akçura, Ali Bey’in İstanbul Üniversitesi’ne gelmesiyle ilgili şunları yazmıştır: “Kafkaslı Ali Hüseyin Efendi’nin İstanbul Askeri Tıbbiyesine girmesi…

Rayihadar bir Avrupa havayi-medenisinin esmesi gibi oldu. Öğrencilerinin çoğu Anadolu ve Rumeli’nin ücra ve karanlık vilayetlerinden toplanmış bu okulda, Ali Bey bir fecri-şimali gibi parladı. 

Yunan ve Latin edebiyatına aşina olmakla beraber Alman, Rus, İngiliz yazarlarını hayli mütalaa etmiş; üstelik ressam ve keman çalıyor. Ali Bey, İstanbul Tıbbiye Mektebi’ne Batı fikirlerini, Batı edebiyatını, irfan ve medeniyetini, kısaca Batı’yı tanıtmakta profesörlerden çok hizmet etmiştir.”

Yusuf Akçura’nın da dediği gibi Batı’yı tanıtmakta çok hizmet etmiş; Avrupa, Latin ve Rus klasiklerini Türkçe’ye çeviren görkemli bir çevirmendir. 

O, milletin istiklal yolunda Batı ile münasebetinin derecesini belirlemiş; 20. Asırda ümmet münasebetinin ve milliyet düşüncemizin derecesini muayyenleştirmiştir. 

Ali Bey Hüseyinzade, İstanbul’a geliş sebebini Abdullah Cevdet’e böyle izah etmiştir:

Ben Türküm, Müslümanım. Türkiye, hem Türk hem Müslüman hükümetidir. Bu hissiyatla her diğer vatandan daha ziyade vatanımdır. Bu vatandaşları, bu vatanı tanımalıyım.

Bu sözlerin Abdullah Cevdet tarafından kaleme alındığı yıllarda Azerbaycan’da Türk hükümeti yoktur. Ali Bey buradaydı, bir Türk devletinin vatandaşı olmak temennisindeydi.

***

“Bize fedailer gerekir.”

Rusya’da öğrenim gördüğü sırada, Pan-Slavizm’in yükseldiği; Rus olmayan milletlere düşmanlık hislerinin arttığı dönemdir. 

Ziya Gökalp’in yorumuyla “Hüseyinzade, Rusya’da milliyetçilik cereyanlarının tesiri ile Pan-Slavizm’den Pan-Türkizm’i çıkarır.

Ali Bey, Rusya’da öğrenci olduğu dönem dolayısıyla, siyasi teşkilatçılık tecrübesiyle İstanbul’a gelmiştir.

Rusya’nın gizli teşkilatlarına benzer yapıda “İttihadı Osmani” adlı gizli cemiyetin esasını koyar. 

Bu cemiyet, 1894’de adını değiştirecek; “İttihat ve Terakki” adını alacaktır. 

Ali Bey bir makalesinde, İshak Sukuti’nin kendisini İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ileri gelenlerinden Ubeydullah Efendi’nin evine götürdüğünü yazmış ve aralarındaki diyaloğu aynen aktarmıştır.

Ali Bey, Ubeydullah Efendi’ye Rusya’daki ihtilaf, hürriyet ve teşkilatlanma hareketlerinden bahsetmiştir. 

Ubeydullah Efendi de İshak Sukuti’ye dönerek: “Azizim! Görüyorsun ya, teşkilatlanmadan hiçbir şey olmuyor!” demiştir.

***

“Bu yerde bil ki, Hürriyet esaretten ibarettir!

Maarif nuru yoktur; nuru zulmetten ibarettir!

Terakki eylemek, maziye ricattan ibarettir!”

(Ali Bey Hüseyinzade)

Ali Bey, tek kurtuluşun İttihat’ta olduğunu savunmuştur: “İttihat’ın gerekliliğini anlamayan, kör kalıp bunu görmeyen milletlerin, çıkılmaz girdaplara düşeceği gün gibi açıktır. Milletlerin selametine, saadetine tek vasıta budur.” 

“Türk’üz, binaenaleyh Türk’ün her yerde terakki ve tekamül ile mesud olmasını arzu ederiz.”

(Ali Bey Hüseyinzade’nin kendi hatıralarından)

Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki’nin gelişme süreciyle ve Ali Bey Hüseyinzade’nin bu süreçteki çabalarıyla bağlı şöyle yazar:

“Bu sessiz inkılapçının telkinleri, irşatları sayesinde İttihadı Osmani cemiyeti, tam yeni mefkureli cemiyete çevrilir.” 

Hilmi Ziya Ülken’in konuyla bağlı yazdıkları ise şöyledir:

“Sessiz ve gösterişsiz tavrına rağmen, siyasi ve felsefi fikirleri ile arkadaşlarına tesir etmeye başlamış, onlarla birlikte İttihat ve Terakki’nin başına geçmiş fakat gösterişsiz ve gürültüsüz mizacı onun hiçbir zaman elebaşı, bir lider olmasına imkan vermemiştir.”

Türkiye’nin ilk Eğitim Bakanı Dr. Rıza Nur, “Hayatım ve Hatıralarım” kitabında; “İttihat ve Terakki Cemiyeti, İshak Sükuti, Şerafettin Mağmumi, Arif Beyzade, Hasan ve Ali Hüseyinzade tarafından ilk olarak… tıbbiyede teşkil edilmiştir” diye yazmıştır.

Azerbaycanlı Filolog Dr. Azer Turan, Ali Bey Hüseyinzade’nin İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucularından olmakla beraber, iç mali kaynaklarından biri olduğunu belirtiyor ve ekliyor:

“Nenesinin Şamahı’dan (Azerbaycan-Şamaxı) toprak satarak gönderdiği parayı, İttihatçıların maliyeleştirilmesine sarf etti.”

Ömrünün sonuna kadar Ali Bey’in mefkure dostu olarak kalan İttihat ve Terakki kurucularından Abdullah Cevdet ise onunla ilgili “Ali Bey sakin, mütefekkir haliyle, esrarengiz tenhalığa meyliyle üzerimizde bir peygamber tesiri icra ederdi. Evet, o bir resul-i hak idi…” demiştir.

***

Ali Bey Hüseyinzade, Osmanlı-Yunan Savaşı’nın başlaması üzerine Teselya’ya gönderilir ve harp meydanlarında ordu hizmetinde Kızılay’da doktor olarak çalışır. Aynı şekilde Balkan ve Birinci Dünya Savaşı’nda da öğretim görevini bırakarak savaş alanlarına gidip Hilal-î Ahmar (Kızılay) hastanelerinde çalışma fedakârlığını da göstermiştir. 

Ali Bey’in “Teselya Savaşında Türk Askerleri” isimli bir de tablosu vardır ve Berlin’de müzededir.

Savaştan döndükten sonra Ali Bey, Haydar Paşa Hastanesi’nde göreve başlar. Fakat 1903 yılında Abdulhamid ve istibdad rejiminin türlü bahanelerle takibatı yüzünden Kafkasya’ya firare mecbur olur. Abdulhamid’in siyasi baskıları neticesinde Bakü’ye dönen Ali Bey, asıl Türkçülük faaliyetlerine burada, Bakü’de başlayacaktır. 

“Türkçülük ve Türk Birliği fikrinin Azerbaycan’da da ilk tebliğcisi” 

“Gerek insan ola azad, mutlak!” (Ali Bey Hüseyinzade)

Rusya arazisinde yaşayan bütün Türk dilli halklar esaret ve cehaletten yok olmak tehlikesiyle yüzleşmiştiler ve ilk uyanma Azerbaycan’da başlamıştır.

İçlerinde Ali Merdan Topçubaşov, Ahmet Ağaoğlu ve Ali Bey Hüseyinzade’nin de olduğu 11 kişilik heyet, Rusya’ya giderek yetkililerle görüşmüş ve Rusya Türkleri’nin ilk günlük gazetesi “Hayat Gazetesi”ni çıkarmak için uzun uğraşlar neticesinde izin almışlardır. 

Kırım, Kazan ve Kafkasya’daki Türk aydınlarının da yazılarını derledikleri bu gazete, Rusya Türkleri’nin milli uyanışlarında çok önemlidir.

Gazetenin ilk makalesi: “Türkler kimdir ve kimlerden ibarettir?” Bu makale ile Ali Bey, Türklerin lisan ve kan bağıyla bir bütün olduklarını ispat etmiştir.

Türk Kimdir?” sualinin ilk müellifi de, bu meseleyi aydınlaştıran, cevap veren ilk felsefi araştırmanın yazarı da Ali Bey’dir.

Hayat Gazetesi’nin esas prensibi “milli kimlik” meselesi ve milli kimlik kadar vacip olan diğer bir mesele de 20. Asırda “milli ideoloji” meselesi. 

Hayat Gazetesi, Azerbaycanlıları, Türkleri bölgede bir güç olarak kabul ettirmek adına da önemlidir.

Gazetenin karşısında ilk ve hep Ermeniler durmuştur.

Bunlar Tatardır, dilleri bozuk, karışık ve soyları bilinmeyen bir millettir!” diyerek kongrelerde gazetenin kapatılması için uğraşmışlardır.

Ali Bey, daha önce de Rusya’da, Kafkas Türkleri’nin sesi olan Kaspi Gazetesi’nin başyazarı olur ve Ali Merdan Topçubaşov hapse atıldığında, “Türkler’in sesi kısılmasın” diye gazetenin başına geçer ve ayakta tutmaya çalışır.

“Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” 

İsmail Bey Gaspıralı’nın “Dilde, fikirde, işte birlik” çağrısından sonra Ali Bey’in 1905’te bir makalesinde ileri sürdüğü “Türkleşmek - İslamlaşmak - Muasırlaşmak” önermesi, hem yıllar sonra kurulacak Azerbaycan Halk Cumhuriyeti hem de Türkiye Cumhuriyeti; bütünlükte Türk dünyası için bir model idi. 

Zaten, Türkiye’nin de Azerbaycan’ın da kuruluş felsefesinde bu vardır ve Azerbaycan bayrağı renklerini, Ali Bey Hüseyinzade’nin bu üç ilkesinden alır.

Mavi renk Türkçülük, kırmızı renk Muasırlık ve yeşil renk İslamiyet’tir.

Gazete, Rus idaresi tarafından 326 sayı çıkarıldıktan sonra kapatılmıştır. 

Gazete kapandıktan hemen sonra “Füyûzât” dergisini çıkarmaya başlamış; diğer taraftan İrşad, Terakki, Hakikat, Türk Yurdu gibi bir çok dergi ve gazetede yazmaya devam etmiştir.

Yazdıkları, onun ideolojisine hizmet ediyordu. 

Muhtelif alanlarda yazsa da doğrudan büyük bir mefkureye, Türkçülük mefkuresine hizmet amacıyla yazıyordu. 

Ezilen, istismar edilen tüm Türkleri ve içinde Müslümanları azad görmek istiyordu. 

Tüm ömrünü bu eksende, bu güzel emelin hayata geçmesine sarf etmiştir.

Hüseyinzade, Bakü’de olduğu süre zarfında birçok siyasi kongreye katılmıştır. 

Türkler’in siyasi hareketlenmelerinden endişe duyan Çarlık, Bakü ve etrafından Türkleri çıkartmak için toplantılara başlamıştır. 

Ruslar ve Ermeniler, Kafkasya’da Türkleri istemiyorlardır. 

Ali Bey Hüseyinzade, Ali Merdan Topçubaşov ve Ahmet Ağaoğlu bir aydan fazla süren toplantılarda Bakü’den Türkler’in çıkarılmasını önlerler.

1910’da Ruslar’ın artan baskıları ve Türkiye’de de II. Meşrutiyet’in ilanıyla tekrar İstanbul’a dönen Ali Bey için Alikulu GemküsarGitme! Bizi naümid (ümitsiz) etme!” diyordu.

Çünkü Ali Bey giderse Kafkas ahalisi başsız kalırdı. 

O öyle bir Ali Bey idi ki, yedi yıl içerisinde yüz yıllara sığacak işler görmüştü. 

Giderken Bakü’den, tüm eşyalarını, müdürlüğünü ve Türkçe öğretmenliğini yaptığı Hayat Okulları’na bağışlamıştır. Ve Yeni Füzuyat yazmıştır: “Kafkas(ya) ondan, o Kafkas’tan razı kalarak İstanbul’a gitti…

***

“Hüseyinzade’nin bütün emeli, Adriyatik Denizi’nden Çin’e kadar olan memleketlerde bir Türk Birliği husule getirmektir.” (Baha Şakir- 1906/PARİS)

İstanbul’a dönen Ali Bey, Tıbbiye’de doktorluk görevine tekrar başlar. 

Türkçülük faaliyetlerini hızlandırır.

İstanbul’a dönüşü hem kendisinin hem de etrafındakilerin faaliyetlerine bütün istikametlerde yeni nefes vermiştir.

Türk Ocakları, Türk Yurdu Cemiyeti, Türk Derneği gibi Türkçü faaliyet kurumlarının açılmasına öncülük etmiştir.

1915’te “Rusya Müslüman Türk-Tatar Halklarının Haklarını Koruma Komitesi”nde Yusuf Akçura ile birlikte derhal çalışmalara başlamışlardır. 

1915’de Ali Bey’in Süleymaniye’deki evinde Yusuf Akçura ve  Mukimüddin Beycan ile bir mektup hazırlarlar: “Biz Avrupa’ya sefer etme fikrindeyiz. Burda ‘Turan Heyeti’ adlı bir teşkilat oluşturduk.”

Turan HeyetiBirinci Dünya Savaşı yıllarında, Rusya Müslümanları ve Türkleri’nin haklarını savunmak için Avrupa’da Ali Bey’in kendi deyimiyle “umumtürk lehine” propaganda faaliyetleri yürütüyor; Ali Bey Hüseyinzade, Azerbaycan’ı; Yusuf Akçura, Tataristan’ı; Mehmet Esat Çelebizade, Kırım’ı ve Mukimüddin Beycan da Türkistan’ı temsil ediyordu.

Doğu Avrupa’nın bütün devlet başçılarıyla ve meclis başkanlarıyla geçirilen görüşlerde Rusya Müslümanları’nın haklarının garantisini alırlar; Volga Boyu’nun, Kafkaslar’ın ve Türkistan’ın müstakilliğini “De Facto” ve “De Jure” tanıtmışlardır.

Hemen ardından 1917’de Stockholm’da toplanan Sosyalist Kongresi’nde Türk milletinin haklarını Avrupa kamuoyunun gündemine taşımıştır. 

Dünya barışı için Türkiye’nin önemini dile getirip ve Türkler’e karşı duyulan nefreti, Avrupa’nın yüzüne vurmuştur. 

Sözde Ermeni soykırım iddialarına da yine Stockholm Toplası’nda belgelerle cevap vermiştir. 

1918’de Ali Bey ile Ahmet Ağaoğlu, Batum Konferansı görüşmelerine gönderilirler. 

Azerbaycan’ın ileri gelenleriyle birlikte Cumhuriyet halinin teşkil olunmasında iştirak ederler. 

Ve Ali Bey, arzularının gerçekleştiğini görür; Azerbaycan Cumhuriyeti’ni kuranların her biri Ali Bey’in fikir evlatlarıdır...

1918’de Gence’de Azerbaycan Cumhuriyeti ilan edildiğinde, Hüseyinzade ve Ağaoğlu ordunun terkibinde Gence’de idiler. 

Nuri Paşa, Ahmet Ağaoğlu ve Ali Bey Hüseyinzade birlikte bir ülkenin cumhuriyet halini kazanması uğrunda çalışıyorlardı.

Cumhuriyet kurulduktan iki hafta sonra Türkiye’ye dönmüştür.

***

1926’da “I. Türkoloji Kurultayı”na Bakü’ye davet edilir. 

Bu, onun Bakü’ye son gidişidir. 

Ömür boyu uğrunda savaştığı Türk Birliği meselelerinin müzakeresinde, Fuat Köprülü ile birlikte, kurultayın başkanlık heyeti üzvü olarak iştirak eder.

Son defa kardeşi ile Azerbaycan’da görüşen Ali Bey, malum meselelerden dolayı bir daha görüşemeyeceklerini hatta ona mektup dahi yazamayacağını bildirerek memleketinden ayrılır ve İstanbul’a döner. 

“ZİYA GÖKALP’e TÜRKÇÜLÜK FİKRİNİ AŞILAYAN HÜSEYİNZADE’DİR”

1892’de Ali Bey Hüseyinzade, “Turanî” imzası ile yazmaya başlamıştır. 

1892’den itibaren Türk camiasında “Turan isimli ilk Türk” olarak tanınan Darülfünun talebesi Ali Bey Hüseyinzade’dir.

Soyadı kanunun kabulü ile birlikte, “Turan” soyadını almış; ilk defa TURAN adına resmi statü kazandırarak soyadına çevirmiştir.

İlk Turancı manifesto” olarak kabul edilen “Turan” şiirini, 1892’de İstanbul’da yazmış; sistemli bir Turan düşüncesini ilk defa talebe Hüseyinzade Ali Bey bu şiirle meydana çıkarmıştır. 

Mısır’a, Türk Gazetesi’ne gönderdiği halde yayınlatamadığı şiirinin hatırında kalan ufak bir hissesini Yusuf Akçura’ya söylemiş; Akçura da “Türkçülüğün Tarihi” adlı eserine şiiri dahil etmiştir.

Turan anlayışının edebiyata ve dünya ideoloji lügatına da bu şiirle dahil olunduğu kabul edilir…

Sizlersiniz, ey gövm-i Macar, bizlere ihvan,

Ecdadımızın müştereken menşeyi Turan.

Bir dindeyiz biz, hepimiz hakperestan,

Mümkün mü ayırsın bizi İncil ile Kuran?

Çingizleri titretti şu afakı sera ser,

Timurları hükm etti şehinşahlara yekser.

Fatihlerine geçti bütün kişveri geyser…

Yusuf Akçura, Ali Bey Hüseyinzade ile ilgili bir yazısında şöyle der: 

“Ali Bey Hüseyinzade’nin şairane Turancılığı, 1908’den sonra İstanbul’da diğer Turancıları, başlıca Ziya Gökalp’i yaratmıştır.”

Evet, 1908’den sonra İstanbul’da diğer Turancıları ve Ziya Gökalp’i yaratmıştır.

1905’te Bakü’de Hayat Gazetesi’nde “Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak” mefkûresinin esaslarını koymuş ve dikkatleri üstüne çekmiştir. 

1913 yılında Ziya Gökalp, bu mefkûreyi umumlaştırır ve makalelerinde işler.

Hatta Ziya Gökalp, mucizeler yarattığına ve tanrı ile halk arasında elçi olduğuna inanılan kimselere verilen “Tanrıkut” ve kadim Türkçe’de “Peygamber” manasına gelen “YALAVAÇ” adını vermiştir Hüseyinzade’ye.

Avrupalaşmanın derecesini ve yolunu Türk milletine Ali Bey nişan vermiştir:

Biz Avrupa’nın edebiyatı, sanayisi, bilim ve maariflerine müracaat etmek isteriz; özlerine değil! İslam ülkesine onların beyinleri, dimağları girsin; boğazları, mideleri girmesin! Ülkemiz, onların beyinlerini hazmetsin; midelerinde hazm olmasın!

Ali Bey’in bu müddeası, sonralar Ziya Gökalp tarafından da işlenmiştir:

“Garp medeniyetindeyiz dediğimiz için de ilimde, felsefede, fende, diğer medeni sistemlerde tam bir Avrupalı gibi hareket edeceğiz.” 

*** 

“Tarih, garibedir ki Ali Bey’e karşı hiçbir zaman adaletli davranmadı. Ama hiçbir davasında da Ali Bey mağlup olmadı…”

Ali Bey, 1926 yılında artık İstanbul’dadır. 

Atatürk’e suikast girişiminin sorumlularıyla birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti mensubu olmasından dolayı Ali Bey de İstiklal Mahkemeleri karşısına çıkmıştır. 

Ali Bey Hüseyinzade’nin ifadesi:

Men Bakü’de Gazi’nin menkıbelerini neşr ederken, bunlar burada suikast ile meşgul imişler. Men nasıl aralarında ola bilerem? Men milliyetperver bir insanam, Türkem!” 

Burada, dikkat vermemiz gereken bir nokta var. 

Ali Bey savunmasında; “Bakü’de Türkoloji Kurultayı’nda iştirak eder iken…” demiyor; “Men Bakü’de Gazi’nin menkıbelerini neşr ederken” diyor.

Sonra ise mahkeme salonundan Hüseyinzade Ali Bey alkış sedaları altında azad ediliyor. 

Ali Bey’in kızı anlatıyor ki;

“1930’lu yıllarda Atatürk ile sık sık görüşüyorlardı ve Atatürk kendisine milletvekilliği teklif etmişti. Fakat tek partili sistemde milletvekilliği yapmaktan imtina ediyordu.”

Ancak Türk Dil Kurumu’nda uzun yıllar çalıştıklarını da bildiriyor.

Daha önce Atatürk’ün portresini yapan Ali Bey Hüseyinzade, bu dönem şiirlerinin - yazdıklarının büyük ekseriyetini Atatürk’e hasretmiştir.

***

Türk  milli ideolojisini siyasi anlamda şekillendiren Türkçülük mefkuresi Ali Bey’in eseridir. 

Büyük Turancılık felsefesinin esaslarını koymuş; Turan anlayışını ideoloji lügatına dâhil etmiştir.

Umum-Türk manevi değerlerini tebliğ etmiş; Türk’ün terakkisi namına öz parlak istidadının bütün gücüyle çarpışmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, ve dahi Azerbaycan bayrağı renklerini Ali Bey’in düşünce esasından alır… 

24 Anayasası”nda emeği vardır. 

Ömrünü, Türklerin müstakilliğine ve birliğine adamış; o bir tek ömür ki, Ali Bey onlarca hayat sığdırmıştır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden 2 yıl sonra, 1940’da İstanbul’da bedenen aramızdan ayrılmış; hayata gözlerini yummuştur… 

O sahilsiz bir ummandır. 

Nokta değil, ancak üç nokta koyulur onunla bağlı her yazıya…

.

Asel Kıpçakova, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI