?>

Türkler hurafeyi sever ve inanır!

Selim Çoraklı

3 yıl önce

İslam’ın esası tevhittir. İman esaslarına bütünüyle inanmakla iman edilmiş olur. 

İman esaslarından herhangi birine inanmamak, diğerlerini de inkar etmek demektir. İman esasları, zincirin halkaları gibi birbirini tamamlar. Aralarındaki bir kopukluk, iman esaslarının dağılmasına sebep olur. 

Tarih boyunca inanan toplumlar ne zaman Kur’an’dan ve sahih sünnetten uzaklaşmışsa o zaman bidat ve hurafelere inanmış ve zamanla bu bidat ve hurafeler o toplumlarda inanç esası haline gelmiştir. 

Bidat, ibadetin adetleşmesi veya adetin ibadetleşmesidir ve “dine sonradan katılan uygulama” demektir. 

Kur'an ve sahih sünnette bulunmayan din esaslarına ilişkin sonradan çıkma bu ibadet ve davranış biçimleri, inancın yerini aldığında toplumlar dinin özünden uzaklaşır. 

Bu uzaklaşmada “İsrailiyat” denen uydurmaların, batıl inançların, mitolojik hikayelerin ve efsanelerin payı büyüktür. 

Ne yazık ki tarihi süreçte yaşanan olaylar ve toplumların Kur’an’dan uzaklaşması bunların dinin içine karışmasına sebep olmuş ve bu tevhit dışı inançlar günümüze kadar din kisvesi altında varlığını sürdürmüştür. 

Hurafeler, bütünüyle sonradan uydurulan ve genellikle İslâm'ın gerçeğiyle bağdaşmaz batıl inançları veya çarpık davranış biçimlerini telkin eden akıl, ilim ve mantıktan uzak inanılmayacak hikâyelerden oluşmuştur. 

Kimileri bunu meslek edinmiş ve hurafecilik özellikle din alanında varlığını sürdürmüştür. 

Dinin telkin ettiği ve açıkladığı iman esaslarının bütünü Kur’an’dadır. 

Kur’an dışı bir iman esasının var olması düşünülemez.

Resul ve Nebiler de kitaplarla kendilerine bildirilen iman esaslarına inanmış ve bunu yaşayarak ümmetlerine tebliğ etmişlerdir. Ancak zamanla vahiyden uzaklaşan toplumlar inançlarında meydana gelen boşlukları, yaşadıkları toplumun durumuna göre bidat ve hurafelerle doldurmuş ve bunu inanç haline getirmişlerdir. 

Türkler de Müslüman olmadan önce Orta Asya’da birçok batıl inanç ve hurafeye inanan bir toplum olarak varlığını sürdürüyordu. 

Müslüman olduktan sonra iman esaslarını yaşamaya çalışan Türklerin, İslam’ın inanç esaslarına ters eski inanç , örf ve adetlerini terk etmeleri zaman almıştır. 

Hatta bazılarını terk edemediklerini bu hususla alakalı araştırma yapanlar ortaya koymaktadır. 

Bu çerçevede araştırmaları bulunan Psikiyatr Prof. Dr. Erol Göka, “Avrasyabir Vakfı”nda verdiği bir konferansta Türklerin bu anlamda ancak yüzde yetmiş Müslümanlaşabildiğini, Şamanizm’den kalan inanç ve hurafeleri tam olarak terk edemediklerinden dolayı bugün de bunları inanç esası zannettikleri için hayatlarında yaşadıklarını örnekleriyle anlatmıştı.  

Gerçekten de yaşadığımız ortamlarda bunun örneklerine sık sık rast geliyoruz. 

Milletin zihni alt yapısına yerleşmiş bu türden batıl inanç ve hurafelerin Kur’an’la çatıştığını anlatmak da oldukça zor oluyor. 

Bu hususta Albert Einstein’ın, “Yerleşmiş bir düşünceyi değiştirmek atom bombasını yapmaktan daha zordur.” şeklindeki düşüncesine hak vermemek mümkün görünmüyor.

Hata kendisini alim diye pazarlayan bazıları öyle ileri gidiyor ki, “Bu hususta beş yüz ayet de getirsen ben gelenekten gelen bu inancımı değiştirmem.” diyebiliyorlar. 

Geçtiğimiz yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı il müftülüklerinden elde edilen veriler ışığında “21. Yüzyılın Türkiye'sinde Hurafeler” başlıklı bir rapor yayınlamıştı.

Bu raporda tespit edilebildiği kadarıyla ülkemizde hala geçerliliğini devam ettiren toplam bin 380 hurafe ve bidatin inancımızın içine sızdığı açıklanmıştı. 

Diyanet’in raporunda altı çizilen en önemli cümle ise, “Bu bidat ve hurafelerin dini hayatın gelişmesinin önündeki en büyük engel” olarak belirlenmesiydi. 

 “Dininizi Allah’a has kılarak ibadet edin.” (Zümer 3) ayeti bize dinin kaynağının Kur’an olduğunu beyan eder. Kur’an dışı her bidat ve hurafe, Kur’an kaynaklı bir inanç esasını hayattan siler. 

Kur’an’ın bize açıkladığı iman esasları kaybolunca da artık o toplumlarda batıl inançlar, hurafeler ve bidatler “din” diye yaşanmaya başlanır. Böylelikle Allah (cc) tarafından indirilen din kaybolur, onun yerini insanlar tarafından uydurulan sahte bir din alır. 

Diyanet İşleri Başkanlığının bu raporunda en fazla bidat ve hurafenin aileyle ilgili konularda görüldüğü, bunu ibadetler, uğur, uğursuzluk, cenaze, şifa, mezarlar, ölüler, türbeler vb. gibi konularda devam ettiğinin altı çizilmektedir. 

Raporda Türkiye genelinde aile konusunda 335, uğur ve uğursuzluğa inanma konusunda 319, cenaze konusunda 272, şifa konusunda 78, türbe-yatır konusunda 73, hıdrellez konusunda 49, baht açılması konusunda 39, namazda 36, nazarda 31, duada 26, adakta 25, hac konusunda 23, mübarek gün ve gecelerle ilgili 17, misafirle ilgili 12, bayramla ilgili 12, sihir-büyü-fal konusunda 9, cin-peri konusunda 9, aşure konusunda 8, helal-haram konusunda 7, muskayla ilgili 6, ay ve güneş tutulmasıyla ilgili de 2 adet bidat ve hurafe bulunduğunun tespit edildiği açıklanmıştır. 

İnanan insan için en ciddi mesele iman esaslarıdır. 

İman esaslarına girecek herhangi bir şüphe ve tereddüt, imanı kökünden sarsar. Bunun için biz itikadımızın belirleyicisi olan Kur’an’daki iman esaslarımızı çok iyi öğrenmek zorundayız. Aksi halde birçok batıl inanç, bidat ve hurafeyidin” zanneder, inanır ve yaşarız. 

Bu alandaki bütün bidat ve hurafeleri anlatan geniş kitaplar yazılmıştır. Yine bu husustaki batıl inanç, hurafe ve bidatleri öğrenmek isteyenler, Diyanet araştırmasına baş vurabilir. 

Bir makale çerçevesinde İslam dininin batıl inanç, hurafe ve bidat olarak kabul ettiği, ancak ne yazık ki insanlarımız tarafından “inanç esası” olarak kabul edilen binlerce bidat, hurafe ve batıl inançların bazılarını burada zikretmek istiyorum. 

- İnsanları kutsallaştırarak “Veli” kabul etmek ve bu kişilerin “Şefaat” gücü olduğuna inanmak. 

- Tarikat şeyhlerinin ve Gavsların müritlerini almadan cennete gitmeyeceğine inanmak.  

- Ölülerden medet ummak, bazı kişilerin ölmediklerine ve hala tasarruf ettiklerine inanmak. 

- Ay ve Güneş tutulması sırasında silah atmak, teneke çalmak ve kötüye yorumlamak.

- Bereket bulmak için türbelere, mezarlara, havuzlara para atmak. 

- Cami anahtarını, konuşamayan çocuğun ağzına sokulup çıkarılarak konuşacağına inanmak. 

- Camiye giderken cami duvarını öpmek. 

- Cenazenin 7, 40 ve 52. Gecesi günlerinde hatim ve mevlit okumak-okutmak. 

- Cenazeyi götürürken alkışla uğurlamak, arkasından yüksek sesle zikir yapmak, slogan atmak, üzerine çiçek serpmek, cenaze ve mezara çelenk koymak, mezarın üstünü beton veya mermerle kapatmak, kabir üzerine türbe yapmak ve resim koymak. 

- Cuma günü ekmek pişirilmesi halinde meleklerin kanatlarının yanacağına inanmak.

- Cuma selası okunurken bekar kızların bahtları açılması için kilit açtırmak.

- Çocuğu olmayanları şeyhe ve türbeye götürmek, muska yazdırmak.

- Çocukları olmayanların çocuklarının olması için deve dili veya etini yedirmek.

- Defin esnasında kürek yere konulmadan alınırsa alanın öleceğine inanmak.

- Dilek taşlarına taş yapıştırmak. 

- Falcılara - büyücülere gitmek.

- Hamile kadınların saçlarını kesmemelerine inanmak.

- Hastaların başının üstünde tuz gezdirmek, köz söndürmek, kurşun döktürmek, ağaçlara bez-çaput bağlamak.

- Kırkı çıkmamış bir bebeğin tırnağı kesilirse o çocuğun hırsız olacağına inanmak.

- Misafirin ve askere gidenin arkasından su dökmek.

- Nazar değmemesi için kapılara duvarlara hayvan başı-boynuzu, kaplumbağa kabuğu, kara çalı dikeni, at nalı, sarımsak ve nazar boncuğu takmak. 

- Nikah anında gelin ya da damattan kim önce diğerinin ayağına basarsa evde onun sözünün geçeceğine inanmak.

- Ölen kişinin ruhu gelir diye cenaze evini sürekli ışıklandırmak.

- Sünnet olan çocuk için oklava çevirmek.

- Türbelere adakta bulunmak, kurban kesmek. 

- Gece vakti tırnak kesmenin günah olduğuna inanmak. 

- Gece aynaya bakmanın ve ev temizlemenin fakirlik getireceğine inanmak. 

- Elden ele sabun, bıçak, makas, iğne, soğan gibi malzemeleri vermenin uğursuz olduğuna inanmak. 

- Kişinin üzerinde dikiş dikilmesi halinde ağza çöp alınması gerektiğine inanmak. 

- Yeni doğan çocuğun dindar olması için göbeğinin kesilerek cami avlusuna bırakılması.

- Yıldıznameye, kahve falına bakmak ve inanmak.

- Salı günü, akşamları sakız çiğnemeyi ölü eti çiğnemek gibi kabul etmek,

- İki bayram arasında nikah ve düğün yapmanın günah olduğuna inanmak.

- Yürüyemeyen çocukların ayaklarına ip bağlayarak cuma namazından çıkan ilk kişiye ipi kestirmek.

- Baykuş ötmesini, siyah kedinin insanın önünden geçmesini, horozun vakitsiz ötmesini, insan ve araçların önünden tavşanın geçmesini uğursuz saymak.  

- Sol gözün seğirmesini kötüye, sağ gözün seğirmesini hayra yormak.

- Kadının erkeğin önünden geçmesi durumunda erkeğin nasibinin kesileceğine inanmak.

- Ezan okunurken köpeklerin ulumasını kötüye yormak. 

- Ceviz diken kimsenin ömrünün kısa olacağına inanmak. 

- Cam ve porselenin aniden düşüp kırılmasıyla bir belanın defedileceğine inanmak. 

- Merdiven altından geçmeyi uğursuz saymak. 

.

Selim Çoraklı, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI