Sanayi devrimi sonrası; sanayi bölgeleri ve şehirler iç içe gelişti. Hızlı kentleşme ve sanayileşme beraberinde çevre sorunlarını gündeme taşıdı.
20. Yüzyıl ortalarında, devletler çevre sorunları ile ilgilenmeye başladı ya da bu sorunlarla yüzleşmeye mecbur kaldı. Çevre sorunları; meydana geldiği küçük alanları aşması hatta sınır ötesini de etkilemesi birçok devletin bir araya gelmesini zorunlu hale getirdi.
Türkiye; küresel ve yerel çevre/iklim sorunları karşısında interaktif ve proaktif siyaset geliştirerek uluslararası süreçte yer aldı. Özellikle Çevre Bakanlığı’nın kurulması Türkiye için milad olarak kabul edildi. 2000’li yıllardan itibaren gerek devlet bazında gerekse sivil toplum kuruluşları, çevre sorunları karşısında insiyatif almaya başladı.
Türkiye’nin imzaladığı “Çevre/İklim Anlaşmaları”, ülkemizin çevreye duyarlı olduğunu göstermiştir.
5-16 Haziran 1972 tarihlerinde Stockholm’de gerçekleştirilen BM İnsan Çevresi Konferansında (Stockholm Konferansı), sosyoekonomik gelişme düzeyleri farklı birçok ülke bir araya gelerek ilk defa “Çevre” konusunu görüştüler.
Konferans sonrası BM İnsan Çevre Bildirisi kabul edildi. “Sürdürülebilir kalkınma” kavramı ise ilk kez, 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nca hazırlanan Brundtland Raporu’nda “Gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanmasına zarar vermeden, günün ihtiyaçlarının karşılanarak kalkınma” olarak tanımlandı.
3-14 Haziran 1992 tarihlerinde Rio de Janerio’da yapılan BM Çevre ve Kalkınma Konferansı (Rio Konferansı), devletlerin çevreye duyarlı politikaları benimsedikleri önemli bir toplantı oldu.
Konferans sırasında, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ile Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi imzaya açılmıştır.
BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ne Türkiye, 1996 yılında taraf olmuştur.
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ne ek olarak Kartagena Biyogüvenlik Protokolü 2000 yılında imzaya açılmış ve 2003’te yürürlüğe girmiştir.
Türkiye; Protokol’e 2004 yılı itibariyle taraf olmuştur.
Kartagena Biyogüvenlik Protokolü; Genleri Değiştirilmiş Organizmalar’ın( GDO) serbest bırakılmaları doğaya, insan sağlığına ve biyoçeşitliliğe karşı önemli bir risk olarak tanımlar.
BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi ise 1994 yılında imzaya açıldı.
Türkiye, BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’ne 1998 yılında taraf olmuştur.
Ankara Girişimi kapsamında ayrıca, Mayıs 2016’da Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Pan Afrika Büyük Yeşil Duvar Ajansı arasında çölleşmeyle mücadelede işbirliğine ilişkin bir Mutabakat Zaptı imzalanmıştır.
İklim değişikliğiyle mücadelenin uluslararası hukuk temellerini oluşturan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne Türkiye, Sözleşme’ye 24 Mayıs 2004 tarihinde katılmıştır.
Temmuz 2016’da New York'ta düzenlenen BM Sürdürülebilir Kalkınma Yüksek Düzeyli Siyasi Forumu'nda 22 ülke ile birlikte Türkiye’de ilerlemeyi gösteren Gönüllü Ulusal Raporunu sunmuştur.
Karadeniz havzasında çevre sorunları ile deniz ve kıyı kirliliği; uluslararası işbirliğine gidilmesini zorunlu hale getirmiştir.
Karadeniz kıyıdaş ülkelerin bir araya gelmesi ile Bükreş Sözleşmesi 21 Nisan 1992’de imzalanmış ve 15 Ocak 1994’de yürürlüğe girmiştir.
Ozon tabakasını incelten maddelerin azaltılmasına ilişkin Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi, 1985’te kabul edilmiştir.
Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolü 1987’de kabul edilmiştir. Türkiye, Montreal Protokolü’ne 19 Aralık 1991’de taraf olmuş ve Protokol’e getirilen tüm değişiklikleri kabul etmiştir.
“Gelişmekte olan ülkeler” kategorisinde yer alan Türkiye, Montreal Protokolü’nün uygulanmasında en başarılı ülkeler arasında yer almaktadır.
Sera gazı emisyon artışı ve iklim değişikliğinin verdiği zararların ciddi boyuta ulaşması üzerine devletler tekrar bir araya geldi.
Japonya’nın Kyoto şehrinde görüşmeler başladı.
Kyoto Protokolü 2005 yılında yürürlüğe girdi. Türkiye ise 2009 yılında taraf oldu.
2020 sonrası iklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturan Paris Anlaşması, 2015 yılında Paris’te düzenlenen 21. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir. 4 Kasım 2016 itibariyle yürürlüğe girmiştir.
Paris Anlaşması’nın kabulünden 1 yıl geçmeden yürürlüğe giren ilk küresel anlaşmadır.
Türkiye, Paris Anlaşması’nı, 22 Nisan 2016 tarihinde New York’ta düzenlenen Yüksek Düzeyli İmza Töreni’nde 175 ülke temsilcisiyle birlikte imzalamış ve Ulusal Beyanımızda, gelişmekte olan bir ülke olarak imzaladığımız vurgulanmıştır. Fakat Paris Anlaşması rafa kaldırılmış, Meclis’te bekletilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” 7 Ekim 2021 tarihli ve 31621 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi (Barselona Sözleşmesi) 1976'da Barselona'da kabul edilmiş, 1978 yılında ise yürürlüğe girmiştir.
1995 yılında, deniz çevresinin yanı sıra, kıyı alanlarını da kapsayacak biçimde genişletilmiş, sürdürülebilir kalkınma hedefi, halkın katılımı, çevresel etki değerlendirmesi gibi unsurlar getirilmiştir.
Yenilenen Sözleşme’nin adı “Akdeniz’in Deniz Ortamı ve Kıyı Bölgesinin Korunması Sözleşmesi” olarak değiştirilmiş olup, 2004 yılında yürürlüğe girmiştir.
Ülkemiz, yeniden düzenlenen Barselona Sözleşmesi’ni 2002 yılında onaylamıştır.
1959’da imzalanan ve Türkiye’nin 1995’te taraf olduğu Antarktika Antlaşması, Antarktika’yı barış ve bilime adanmış doğal koruma alanı olarak güvence altına almıştır.
Uluslararası İlişkilerde, “Çevre Diplomasisi” adı verilen yeni bir kavram ile çevre sorunlarının çözümü için devletler insiyatif almaya başladı.
Türkiye de bu çerçevede hem ülke bazında hem de küresel ölçekte politika üretti.
Kalkınmakta ve gelişmekte olan Türkiye, toplumda “farkındalık” oluşturulması için gayret gösterdi.
Velhasıl; Türkiye, çevre ile ilgili anlaşmalara imza atmış bu işin takipçisi olmuştur.
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com
Kaynakça
Uluslararası Süreçler ve Türkiye, T.C Dışişleri Bakanlığı, https://www.mfa.gov.tr/sub.tr.mfa?778d9159-cb86-4ffb-b1d8-e3062458b076
Sözleşme ve Protokoller (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı) https://iklim.csb.gov.tr/
Yıldırım, M., Türkiye’nin Taraf Olduğu Uluslararası Çevre Anlaşmaları, Çevre Vakfı, 2018 Published in 4th INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON ENVIRONMENT AND MORALS ISEM2018, s. 487, Bosnia and Herzegovina