Günümüzde ittifakların uzun süreli olmasını beklemek; hele hele dürüst bir çizgide seyretmesini arzulamak, zamanın şartlarını doğru okuyamamaktan kaynaklanan çaresizliğin dışavurumudur. Diğer taraftan kendi güçsüzlüğünü ahlaki değerleri ön plana çekerek gölgeleme girişimi, dünyayı adaletli davranmaya davet, getirisi olmayan hamasi söylemi geçmez. Yaşanan coğrafyada, -ki “coğrafya” hiçbir zaman “kader” olmamıştır, göç ve savaşların kaderi değiştiren enstrümanlar olduğu unutulmamalı- değişen komşuluk parametreleri yeni ilişkiler ağı doğururken, nötrleşebilecek problemlerden söz etmek, idealist kalmaya mahkum ütopik bakış açısıdır.
“Komşularla sıfır problem” düzlemine erişmenin, hatta onlarla dostluklar geliştirmenin belirli bir yol izlenerek gerçekleşme olasılığı mevcut olmakla birlikte, bunu bir kompleks içerisinde düşünmek gerekir.
Komşularla ilişkiler, zamansal gerçeklikler üzerine inşa edilir, bunlar konjonktüre göre şekil alır, değişebilir olmaları yüzünden süreklilik göstermezler. Komşuluk münasebetlerini, çıkar ilişkileri olarak tanımlamak daha doğru bir tarif olabilir.
Çünkü, sürdürülen adı konmamış savaşların hüküm sürdüğü dünyada, herkesin herkese karşı mücadele etmesinin sadece amacı bilinmekte; kimin kimle, ne zaman savaşacağı ise, kendi dinamizminden doğan öğeye dönüşmüş görünüyor. Dünya ortaya bırakılmış bir pasta, herkes ondan en büyük payı kapmak için yarışıyor. Ve bu paylaşım, her defasında değişen aktör ve şartlarda gerçekleşiyor.
Bu yarışta her ülkenin (gücün), kendi stratejilerini karşıtlarının zayıf karınları üzerine geliştirmesi yadsınamaz. Bu bakımdan Türkiye’nin kendi iç problemlerinin, -diğer her ülke gibi- dış güçlerce kullanılması kaçınılmazdır.
*
Kürt sorunuTürkiye Cumhuriyeti kuruluş felsefesinin Kürt etnisitesine yer vermek istemeyişi, sadece bir öngöremezlik olarak açıklanamaz, çünkü kuruluş yıllarında da ülke halkına dayalı (demos) tez doğrultusunda dünyada örnekler mevcut bulunuyordu. Özellikle etnisiteden kaynaklanan ulus öngörüldüğünde (etnos), o ülkede yabancı etnik unsurların önemsenmeyecek sayıda bulunması gerekir. Hâlbuki Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralınan miras, bunun tam tersini yani çok etnisiteli toplumsal varlığı teyit ediyor ve öncelikli olarak Kürt unsurunun azımsanamayacağını gösteriyordu.
Ulusalcılık alan kazandıkça, etnik bilinçleşme kaçınılmaz oluyor; kimlik arayışının uğrak noktalarından birinin kaçınılmaz faktörünü etnisite oluşturuyor. Yeni oluşumun temel birleştirici unsurlarından biri olan ‘milliyetçilik’ kavramı İslam ıstılahından ayrı kodlanarak, ‘ümmetçiliğe’ antitez geliştirme gayreti gütme istinadı açık bir şekilde ortaya çıkmasa da, tasarlanmış kompleksin bir parçası konumunda; getirilen diğer tamamlayıcı unsurlar (değerler), yapıyı tamamlayacak, eskiyle irtibatın kesintiye uğramasını sağlayacak surrogat olduğu anlaşılır.
Osmanlı’da başlayan Batı kültürü taklitçiliği, radikal ölçülerde Kemalist düşünce zemininde hayat bulması; sekülerist düşüncenin Osmanlı devlet yapılanmasında pek şansı bulunmamasından nemalanmış, Türkçülük mefhumunun primat rol oynaması ise Osmanlı kavramını karşılaması düşünülen, yerini alacak tasarımdır.
*
Diğer iç sorunlarDevlet oluşumunda aranan en büyük mutabakat: Toplumu oluşturan bireylerin, kendi kabulleri ve istekleri doğrultusunda şekillenen sözleşme kabiliyeti geliştirebilmesi ile mümkün olur. Bu şekilde bir sözleşme reel yaşamda mümkün olamayacağından, çoğunluğun sağlanması gerçekleşse dahi, buna dahil olmak istemeyenlerin statülerinin açıklığa kavuşturulmak zorunluluğu kendini gösterir.
Bulunulan coğrafya, ortak mülkiyet olduğundan, çoğunluğun görüşünü paylaşmayanlar ülkeden kovulamaz. Siyasi iktidarlar çoğunluğu temsil etmekle birlikte karşı cenahta olanların varlığı, ona mutlak irade tanınmamış anlamındadır. Azınlığın haklarının ihlal edilmesi, onların talepleri dinlenmemesi büyük sorunların oluşmasına katkı anlamı taşır.
İç sorunların kaynağı ülkenin çözüme ulaşmamış problemleri olmakla birlikte, dış güçlerce malzeme olarak kullanılması; özellikle demokrasiyi benimsemekle artan ölçülerde odak noktası olmayı getirir. Demokrasi araçları Batı’dan alındığı için ona uyulmayan noktalar kritize edilir; bu durum her demokratik ülke için geçerli olduğu gibi, her kavram ve davranış da bundan nasibini alır.
Sonu gelmeyen problemler yumağı anlamı taşıyan açık toplum, sürekli sorun üretme potansiyeline sahiptir. Bugün mezhep sorunu, yarın cinsiyet problematiği ve başka bir gün özgürlük alanı vb. gibi günlük yaşamla gelen ve fakat kökenleri daha eskiye uzanan kodlamaları aktifleştirmek büyük bir sorun oluşturmuyor. Batı, bu problemlerin üstesinden gelmek için kullandığı araçlar; daha çok özgürlük, sorunların önyargısız konuşulabilmesi ve toplumsal taleplerin karşılanması reel zemininde hareket kabiliyetini yükseltebiliyor (plüralizm).
Derin yapılanmaların fırsat buldukça burunlarını deliklerinden çıkararak taleplerde bulunmaları, strüktürel hataların bir sorunu, günübirlik problemlerin def edilebilmesi için verilen ödünler olarak kabul görmesi neticesidir. Bu sorun radikal bir şekilde araştırılarak yargılanmadığı takdirde, iç kanama devam edecektir. “Ergenekon”, “Balyoz” vd. gibi oluşumların mahkemelerce sonuca ulaştırılması, vatandaşların vicdanını yaraladığı ve tatmin etmediği bir gerçekliktir.
İktidarların bu gibi karanlık güçlerin etkisine girmesi, hiçbir zaman iyi neticeler doğurmayacağı gibi, tam aksine ileri tarihlerde daha da derinlere çekecek ortamı müsait kılar.
*
Dış politikaKomşuluk ilişkilerinin değişim gösterdiği günümüzde, küreselleşen ilişki ağları (mobilite) ülkelerin tercihlerine yeni boyutlar kazandırıyor. Uzaklık kavramı, coğrafik olmaktan çıkarak sürdürülen ilişki yoğunluğu veya tersi anlamını almış durumda.
Ortak menfaatler döngüsünde hareket kabiliyeti bulan ilişkiler, zaman ve amaçla sınırlı kalacağından çok çeşitli ilişkilerin aynı anda yürütülmesi de, yeni bir gereklilik olarak kendini gösteriyor. Bilateral (İki taraflı) ilişkilerin aslında multilateral (Çok yanlı) seviyesine yükselmesi, aynı anda birden çok partnerle aynı konuda operasyon yapabilme kabiliyetini şart koşuyor.
Bu çok karışık ilişkilerde mümkün olan en büyük payı alabilmek amaçtır. Bu paya sahip olabilmek için aranan şartların başında, ona hangi ölçüde hazır olunabildiği, değişen şartlara uyum sağlanabilmesi, zeka kıvraklığı, hızlı hareket yeteneği ve tecrübe birikimidir.
Kendi başarısızlıklarını “üst akıl”, “paralel akıl” tuzakları ile açıklama girişimi; iç kamuoyunu teskin etmeye yönelik girişimler olması geçici bir süre için anlaşılabilir, fakat bunların nedenselliği ortaya çıkarılamadığı takdirde öteleyici önlem almak, onları sınırlandırıcı stratejiler geliştirmek zorlaşır. Bu gibi eylemlere karşı yürütülen mücadeleler de halk nezdinde inandırıcılığını kaybedebilir.
Öyle anlaşılıyor ki, zamanımızda konvansiyonel savaşlar karlı olmaktan çıkmış yerini asimetrik savaşlara bırakmıştır. Bu anlamda terörizmin her türü (Siber, psikolojik) yeni savaş araçlarına dönüştürülmüş ve bunların hazırlık aşamaları: Politik söylem ve eylemler, İstihbaratların örtülü hamleleri, medyanın manipüle gücü savaşın gidişatını belirleyen faktörlere dönüştürülmüştür.
Vahim sonuçlar doğuran, düşürülmüş Rus uçağı, karanlık kalmaya devam ediyor. Bir hata ise kimin hatası; planlanmış bir operasyon ise, kimin planı olduğu açıklanmadı.
Türkiye’nin bu adımı kendi karar ve isteğiyle atması ne stratejik bir hamle, ne de mantıki bir çıkarsama. Dünyada böylesi bir karara imza atabilecek bir tek ülke olduğu biliniyor.
Bu ve benzeri tuzakları okuyamamak, devlet aklının başarısızlığına işaret eder. Dışişleri’nde yeniden yapılanma ve stratejik planlamalara ihtiyaç hasıl olduğu görünüyor; aksi halde gene her defasında “üst akıl”, “paralel işbirlikçi” hikayeleri dinlemeye devam ederiz.
*
İktidarın ortak arayışlarıİktidarların üstesinden gelemediği sorunlar çoğaldıkça savunmasızlığı artar. Bunu fırsat bilen irili ufaklı gizli yapılanmalar yürütmeyle yakınlaşır ve kendi planlarını devreye sokmaya çalışırlar. Şu anda bunun işaretlerini alıyoruz: Güvenlikçi bir politika kararı alan iktidarın hangi ödünler karşısında buna zorlandığı tam olarak bilinmiyor. Üstelik gizli dehlizlerde dolaşan ‘vatan kurtaran aslanlar’ın kendi içlerinde de bir bütünlük oluşturamamış durumda oldukları anlaşılıyor.
Ruslar’la işbirliği önerenlerin haklı gerekçeleri; ABD’nin ve NATO’nun Türkiye’nin menfaatlerine karşı kayıtsız kalışı argümanı. Birinden sıyrılıp diğerinin himayesine girmenin sonuçta değiştirecek sonuç doğurmayacağını bilmek için çok akıllı olmaya gerek yok.
Stratejik birliktelikler zamanla ve ortak amaçla tanımlanır, onu daha ileri zamana taşımak mümkün değildir.
Yeni hedefler yeni anlaşmalarla mümkün olur, anlam kazanır; çünkü sınırlama, anlaşmaların en büyük özelliğidir.
Bir iktidarın ne kadar iyi olursa olsun uzun süreli iktidarda kalması, ülkenin zararınadır, çünkü yıpranır, iktidarda kaldıkça yolsuzluk eğilimi artar. Her iktidar, yapmak istediklerinin tamamlanmadığını söyleyerek yeniden seçilmek ister; bu samimi değildir, çünkü muhalefette de bu isteklerinin haklılığını (argümantatif) gündemde tutarak yeni iktidarı o’na zorlayabilir.
Politik iktidarın yalnızlığı, ülkenin de yalnızlaştığı anlamına gelir. Fakat yalnızlığa negatif anlam yüklemek doğru olmayabilir.
Yalnızlıklar davet anlamı taşır; yeni ortaklıkların kurulabilmesi için fırsat verir.
Demokratik bir ülkede medya esir alınır, her televizyon kanalı canlı yayınlarla George Orwell’in “Büyük Birader”ini aratmayan beyin yıkama işlemine malzeme yapılırsa, o ülkeyi demokratik olarak adlandırma, literatürde bulunmamaktadır, buna başka bir ad verilir. Hiçbir Batı ülkesinde medya, devlet yöneticilerine bu kadar zaman tanımaz, ki zaten yöneticiler de böyle bir uygulama –devlet kanalları dahil- beklemezler.
Bir iktidar kendi haklılığını, kendisinin üretmiş olduğu argümanların çerçevesinde görüyor ve buna da çok inanıyorsa, bu yalnızlaştığının farkında olmadığının göstergesidir.
Vatandaşların büyük bir bölümünü ikna kabiliyeti geliştirmediği sürece, yalnızlığının karşılığı öfke ve hoşnutsuzluğa dönüşme olasılığı artar. Bu çok tehlikeli sonuçlar üretebilecek gelişmedir.
İktidarın yanında yer alanların menfaatlerine dokunulduğunda, gerçek taraftarlarının sayısının hangi boyutlarda olduğu da ortaya çıkacaktır. Bu yalın gerçeklik tescil edildiğinde, ülke menfaatleri için geç kalınmış olunabilir.
Bu durumda en büyük tehlike iktidarın yalnızlığıdır, çünkü bu sayede iç problemleriyle uğraşmaya mecbur kalan iktidar, kendi ülkesini zayıflatmakla kalmaz dış mihraklar için de zayıflamış açık bir hedef tahtası durumuna gelir.
Yavuz Yıldırım, dikGAZETE.com