?>

Türkiye Stratejik Vizyon 2023, Hedef 2053 ile Suud Vizyon 2030 kesişmesi

Mehmet Yıldırım

3 yıl önce

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suudi Arabistan’ı ziyareti üzerine; CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu: “Ülkesinde masum insanlara müebbet verdirir ve bunu havalimanında savunur. Sonra uçaktan iner, katille kucaklaşmaya gider koşa koşa. Kendi ülkesinde insan parçalayanın önünde eğilir, gözleri ona aşkla güler. İşte sen busun Erdoğan. Utan diyeceğim ama nafile" sözlerini söylemesini nasıl yorumlayalım?

Muhalefet elbette hükümeti eleştirebilir. Siyasetin gereği, gayet doğaldır.

Kemal Kılıçdaroğlu, acaba Türkiye’nin Dış PolitikadaÖncü/ lider” konumunda olduğunun farkında değil mi? Eğer farkında ise, bu ziyaretten neden rahatsız oldu?

Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen yurt dışına çıkan Cumhurbaşkanı’nın eleştirilmesindeki gerekçenin sebebi nedir?

Türkiye’nin Arap/ Körfez Coğrafyasındaki adımlarından kimler rahatsız oldu?

Biz; Suud ailesinin devletleşme sürecinin farkındaydık. Özellikle İngilizlerin bölgedeki oyun kurma/ hakimiyet alanını genişletmesine ket çekmeye çalıştık.

Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yılları içerisinde Suud Hanedanı ile ilişkileri başlatmıştık.

Yüzyıllar boyu Hak/ Adalet Kaygısı gözeterek yönettiğimiz; Müslümanlar için ziyareti zorunlu 2 mescide (Kabe/ Mekke, Mescidi Nebevi/ Medine) sahip olan Arap yarımadasındaki gelişmelere bigane kalamazdık.

Abdulaziz Bin Suud (Suudi Arabistan’ın kurucu lideri); 1914 yılı başlarında, “Paşa” rütbesi ile Osmanlı’nın “Necid Valisi” olarak atanır. Arap Coğrafyasında dinamik bir güç olmaya başlayan Suud ailesinin bu atama ile birlikte İngiliz Himayesine girmesi bir süre ertelendi. Bu atama, 1914 Osmanlı - İngiliz anlaşmasında zikredilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti, 1925 yılından itibaren Suud hanedanı ile irtibatta idi.

Abdulaziz Bin Suud; 1924’te İngilitere’in himayesinde kurulan Hicaz Haşimi Krallığı topraklarına saldırıp, 1926’da bu bölgeyi ele geçirir. “Hicaz Kralı/ Necid Civarı Sultanı” ünvanını alan Abdulaziz Bin Suud, daha sonra kendisini “Hicaz ve Necid Kralı” olarak ilan eder.

Aynı yıl Türkiye Cumhuriyeti, Cidde’de bir maslahatgüzarlık açar. Suudi Arabistan’la diplomatik ilişkilerimiz, 3 Ağustos 1929 tarihinde imzalanan "Muhadenet Muahedesi" (Dostluk Anlaşması) ile tesis edilir.

1932’de “Suudi Arabistan Krallığı” adı ile bağımsızlığını resmen ilan eden yeni devleti ilk tanıyan ülkelerden biri de Türkiye oldu.

Türkiye’nin “Stratejik Vizyon 2023 Projesi” ve “2053 Hedefi” gibi, Suudi Arabistan’ın da “Vizyon 2030 Projesi” var. Arap Dünyasındaki en büyük reform süreci Suudi Arabistan’da başladı.

Başbakan Yardımcısı konumundaki Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın öncülüğünde ilan edilen Suudi Arabistan 2030 Vizyonu; petrole “bağımlı” ekonominin yeniden yapılandırılması, gelirin çeşitlendirilmesi, kültürün canlandırılması ve iç/ dış siyasetin reforme edilmesini içeriyor.

“Vizyon 2030”, esas itibari ile petrol ekonomisini bırakarak; ekonomik kalkınma modellerini çeşitlendirerek; idari ve siyasi reform projesi olsa da asıl hedef askeri, güvenlik ve jeopolitik yapılanmayı hedefliyor.

Her iki ülkenin de ileriye dönük Vizyon Projeleri birçok noktada uyuşuyor. Muhakkak birbirileri ile etkileşim içerisinde olacakları bizi/ muhalefeti şaşırtmamalı.

ABD eski Başkanı Donald Trump, Körfez'deki müttefiği Suudi Arabistan hakkında diplomatik teamüllere uymayan sözlerini: “ABD ordusunun desteği olmasa, 2 hafta bile iktidarda kalamayacağı'” ve ilk kez “Suudi Arabistan'ı 75 yıllık müttefikliği bitirmekle tehdit etmesiniKral Selman ve Veliaht Prens Muhammed Bin Selman her halde unutmadı. Zaten Biden yönetimi de çoktan Suud’u öteledi.

Aynı durum, bizim için de geçerli.

NATO’nun en büyük ve stratejik iki üyesi olmamıza rağmen, ABD; aleyhimize Suriye’de PKK Çatı Terör Örgütü’nün PYD yapılanmasına her türlü siyasi ve askeri destek vererek açık niyetini ortaya koymasını, biz de unutmadık.

2013’de Amerika’da güdeme gelen ve New York Times Gazetesi’nde yayınlanan “Suudi Arabistan’ın 5’e Parçalanması Simülasyonu (tasarlama/ benzetme)” ile Suudi Arabistan için öngörülen proje rafta bekletiliyor.

Amerika’daki bu “Raf”ın darmadağın edilmesi için Suudi Arabistan ve Türkiye müşterek amaç ve idealler çerçevesinde yakınlaşmak zorunda.

Türkiye de özellikle Müslüman devletlerin Parçalanması Projelerini boşa çıkartmak için Afrika, Libya, Suriye, Ortadoğu ve Türkistan/ Kafkasya Coğrafyasında olağanüstü çaba sarf ediyor.

Suud Yönetimi, uluslararası sistemde Oyun Kurucu olarak yeni ittifaklar peşinde. Küresel ve Bölgesel Krizler; Suudi Arabistan’ı çevrelemiş vaziyette.

Belirli bir şekli olmasa da; tanımlanabilen Küresel Hegemonik Düşman karşısında her iki kardeş ülke güç birliğine gitmek zorunda.

Suudi Arabistan’ın Kızıl Deniz bağlantısı ile Afrika açılımı ve Arap Körfezindeki konumu, belirleyici bir askeri güç olarak öne çıkma niyetini gösteriyor.

Suudi Arabistan, Küresel Sistem ve İslam Dünyasında kendisine güvenilir/dost devlet olmak zorunda. Ülke çıkarlarını; çatışmacı rekabete dayalı değil, dayanışmacı/ işbirliğine açık yönetilebilir/ sürdürülebilir politikalar ile koruyabilir.

2011 “Arap Baharı” sonrası, halkların haklı talepleri tam giderilmese de Ortadoğu’da “Normalleşme” süreci başladı.

Ortadoğu’nun jeopolitik/ jeoekonomik açıdan önemli iki ülkesinin tekrardan ekonomi, ticaret ve askeri açıdan ilişkilerini normalleştirmesi, bölgenin hayrına olacaktır.

Suudi Arabistan; halen Batı Savunma Sanayisinin en büyük müşterilerinden birisi. “Vizyon 2030”, savunma harcamalarında dünya üçüncüsü olan Suudi Arabistan’ın, Yerli Savunma Sanayisini kurmasını hedefliyor.

Savunma Sanayisini kuracak olan Suud, hem kendi ihtiyacını karşılayacak hem de komşu devletler düzeyinde yeni pazarlar oluşturacak.

Türkiye’nin Milli Savunma Sanayi Hamleleri, Suudi Arabistan için uygulanabilir tecrübe içeriyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımda, Selman bin Abdülaziz Al Suud'un davetlisi olarak Suudi Arabistan'a geldiğini hatırlatarak, “Tarihi, kültürel, beşeri bağlara sahip iki kardeş ülke olarak aramızdaki her türlü siyasi, askeri, ekonomik ilişkilerin artırılması ve yeni bir dönemin başlaması için gayret içerisindeyiz.

Körfez Bölgesi'ndeki kardeşlerimizin istikrarına ve güvenliğine kendi istikrar ve güvenliğimiz kadar önem verdiğimizi her vesileyle ifade ediyoruz.

İlişkilerimizi her alanda geçmiştekinin de ötesine taşıyacağımıza inanıyorum. Rabbimizin rahmet, mağfiret ve şefkatinin gönülleri kuşattığı mübarek Ramazan ayındaki bu seyahatimiz, dost ve kardeş Suudi Arabistan'la yeni bir dönemin kapılarını aralayacaktır." dedi.

Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki bağlar, 2018 yılında Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'daki Suudi konsolosluğunda öldürülmesinin ardından gerilmişti.

Türkiye ile Suudi Arabistan arasında 2017'den bu yana gerçekleşen en üst düzey diplomatik toplantıyı, ülkeler arasındaki kapsamlı çalışmaların başlatılacağının işareti olarak değerlendirebiliriz.

Muhtemelen her iki ülke, sürdürülebilir ittifaklar kuracak. Uluslararası platformlarda ortak hareket edecek.

Bu arada bizdeki bazı medya kuruluşlarının sevinçle karşılayıp haberleştirdiği; İngiliz medya kuruluşu Guardian’da çıkan bir habere göre; bir Suudi yetkili, Erdoğan’ın bu ziyareti hakkında, “Bizim ona ihtiyaç duyduğumuzdan çok, onun bize ihtiyacı var, bu yüzden ticaret koşullarını biz belirleyeceğiz” ifadelerini kullanmış.

Siz; olağanüstü ilgi ve misafirperverlikle karşılanan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için Suudluların böyle diyebileceğini düşünüyor musunuz?

Muhakkak ki İngilizler, iki ülkenin yakınlaşmasından rahatsız oldu. Peki ‘bizim basın’a ne oluyor?

Nihayete ererken; dikgazete.com/ okuyucularının mübarek Ramazan Bayramı’nı tebrik eder, dünya üzerindeki varlığımızı anlamlandırmak ve yaşayışımıza doğru bir yön vermek için vesile olmasını temenni ederim.

.

Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com

https://www.dikgazete.com/haber/dunya-musluman-alimler-birligi-turk-suud-yakinlasmasini-dogru-bir-adim-olarak-goruyor-773918.html

YAZARIN DİĞER YAZILARI