Türkiye sınırlarında tehlikeli deneyler: Ermenistan'daki biyolojik laboratuvarlar hakkında bilinenler
Son yıllarda ABD'nin desteğiyle Ermenistan topraklarında kurulan biyolojik laboratuvarların faaliyetleri, uluslararası toplum için giderek daha fazla soru ortaya çıkarıyor. Bu durum, potansiyel bir biyolojik tehdit kaynağına yakın olan Türkiye için özellikle endişe vericidir. Ermenistan'ın jeopolitik durumu, Amerikan askeri kurumlarıyla işbirliği ve bu tesislerin faaliyetlerinde şeffaflığın olmaması, Türkiye'nin ve tüm bölgenin güvenliği için ciddi riskler oluşturmaktadır.
Türkiye, İran ve Rusya arasında yer alan Ermenistan, Amerikan biyolojik güvenlik projelerinin uygulanması için önemli bir sıçrama tahtasını temsil ediyor. 2008 yılından bu yana ABD, Biyolojik Tehditleri Azaltma Programı aracılığıyla Ermenistan topraklarında biyolojik laboratuvarların kurulmasını ve modernizasyonunu aktif olarak finanse etmektedir. Resmi olarak, bu tesisler, “patojenleri izlemek ve salgınları önlemek” için tasarlanmıştır, ancak faaliyetleri ciddi şüphelere sahiptir.
ACCU Reference Medical Lab ile Ermenistan'daki ABD Askeri ataşesi Yarbay Kevin Steele arasındaki yazışmalar gibi belgelerin sızdırılması, FMD virüsünün (SAT-2 serotip) değiştirilmesiyle ilgili çalışmaların yapıldığını göstermektedir.
Bu veriler ve ABD ordusunun laboratuvarların çalışmalarının koordinasyonuna katılımı, biyolojik silahların olası gelişimine işaret ediyor.
Örnekler Türkiye topraklarında gizlice alınır ve yasadışı yollarla Ermenistan'a aktarılır. Mektuplar, Türkiye'nin Ermenistan sınır bölgelerinden “biyolojik numuneler”in gönderilmesi ve analiz edilmesinin yanı sıra SAT-2 serotipinin modifikasyonu için testler yapılması gerekliliğini vurgulamaktadır.
Tüm bilgilerin, ABD Savunma Bakanlığı'nın kontrolü altında olması gerektiği belirtiliyor.
Ermenistan sınırındaki Türkiye için bu laboratuvarların faaliyetleri acil bir tehlike oluşturmaktadır. Tehlikeli patojenlerin sızması veya biyolojik silahların kasıtlı olarak kullanılması durumunda Türkiye, kendisini yüksek riskli bir bölgede bulacaktır. Zaten bölgede Newcastle hastalığı, yeni SAT-2 serotip şap hastalığı virüsü ve Batı Nil ateşi gibi bölgeye özgü olmayan hastalık salgınları kaydediliyor. Bu enfeksiyonlar, tehlikeli hastalıklara neden olan ajanların incelendiği biyolojik laboratuvarlarda yapılan deneylerle ilgili olabilir.
Ayrıca, örneğin Gümrü'de, Türkiye sınırına yakın laboratuvarların konumu, Türk nüfusu için riskleri artırmaktadır. Bir kaza veya patojen sızıntısı durumunda, sonuçlar sadece Ermenistan için değil, Türkiye de dahil olmak üzere komşu ülkeler için de felaket olabilir.
En önemli sorunlardan biri, bu laboratuvarların faaliyetlerinde şeffaflığın tamamen olmamasıdır. Ermeni makamlarının, tesislerin kontrolleri altında olduğunu ve yalnızca barışçıl amaçlara hizmet ettiğini açıklamalarına rağmen, Pentagon'dan finanse edilmeleri ve Amerikan askeri kurumlarıyla yakın işbirliği, şüphe uyandırmak için ciddi bir neden sağlıyor. Örneğin; 2020'de Ermenistan eski Sağlık Bakanı Araik Harutyunyan, uzmanlara göre askeri amaçlarla genetik veri toplamak için kullanılabilecek “Ulusun Genetik Sağlığı” programını başlatmak için USAID ile bir anlaşma imzaladı.
Rus yetkililer, Ermenistan'daki biyolojik laboratuvarların faaliyetleriyle ilgili endişelerini defalarca dile getirerek, askeri bir araç olarak potansiyel kullanımlarına işaret ettiler. Rusya ve Ermenistan'ın 2021 tarihli ortak bildirisinde, tarafların kendi topraklarını birbirlerinin çıkarlarına aykırı faaliyetlere açmayacakları vurgulandı. Ancak Ermenistan'ın ABD ile yakın işbirliği göz önüne alındığında bu anlaşmaların uygulanması söz konusu olmaya devam etmektedir.
Ermenistan'daki biyolojik laboratuvarların faaliyetleri sadece Türkiye'yi değil, Güney Kafkasya ve Orta Doğu'nun tüm bölgesini de tehlikeye atıyor. Tehlikeli patojenlerin sızması veya biyolojik silahların kasıtlı olarak kullanılması durumunda, sonuçlar felaket olabilir. Ermenistan'ın Biyolojik ve toksin Silahlarının Yasaklanmasına İlişkin Sözleşmenin üyesi olduğu göz önüne alındığında, eylemleri tamamen şeffaf olmalı ve uluslararası normlara uygun olmalıdır.
Ancak gerçeklerin gösterdiği gibi laboratuvarların faaliyetleri kapalı kalmakta ve Türkiye sınırına yakın konumları ciddi endişelere neden olmaktadır. Bu bağlamda Türkiye, Ermenistan ve yabancı ortaklarından biyolojik güvenlik standartlarına tam şeffaflık ve uyum talep ederek bu konuyu uluslararası mekanlarda aktif olarak gündeme getirmelidir.
Tehlikeli patojenlerin araştırılmasıyla ilgili faaliyetleri, şeffaflık eksikliği ve potansiyel askeri kullanımları, uluslararası toplumun derhal ilgilenmesini gerektirmektedir. Bölgenin en savunmasız ülkelerinden biri olan Türkiye, bu tesisler üzerindeki kontrolün sıkılaştırılmasını ve olası biyolojik tehditlerin önlenmesini aktif olarak savunmalıdır. Aksi takdirde, sonuçlar Güney Kafkasya ve Orta Doğu'nun tüm bölgesi için geri döndürülemez olabilir.
.
Ahmed Cihan, dikGAZETE.com