İstanbul Maltepe Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen geleneksel “3. Uluslararası Diyalog Konferansı”na Rusya'dan gazeteci olarak ben ve Moskova Belediyesi Enformasyon Politikası Masası Başkanı Cemil Sadıkbeyov birlikte katılıyoruz.
Maltepe Belediye Başkan Sayın Ali Kılıç ve üst düzey konukların katılımıyla Maltepe’de başlayan konferansta, 13 ülkeden gelen 50 konuk hazır bulundu.
Konferansta göç ve göçmenlik, yoksulluk, konut ve kentsel dönüşüm başlıkları altında düzenlenen oturumlarda birçok konuşmacı, önemli sorunları masaya yatırdı, ele aldı.
Konferansın çok faydalı olduğuna inanıyorum.
Katılımcıların sorularını dinlerken ve tartışmaları, yorumları izlerken toplantının ana amacını kavramaya başladım:
Türkiye'de insanlar, birikmiş sorunlara çözüm aramaya çalışıyor, görüşlerini belirtiyor ve kafalarındaki sorularla ilgili uzmanlardan yanıt almaya çalışıyor. Sonuç itibariyle sorunları gelecek nesillere bırakmamak için şimdiden bir şeylerin yapılması gerektiği mesajını önemle veriyor.
Başkan Kılıç da konuyla ilgili şu duygularını aktardı: "Maltepe artık toplumsal sorunların çözümünde sadece yerel bir aktör değil, uluslararası bir arabulucudur! 3. Uluslararası Diyalog Konferansı’mızda dünya çapında konuklarımızla yoksullukla mücadele, halktan yana kentsel dönüşüm ve katılımcı demokrasi için güçlü bir ses çıkarıyoruz."
İlk günkü açılış konuşmasında ben de "Rus-Türk ilişkilerindeki göç tarihi"ne kısaca değindim.
Aslında Rusya-Türkiye ilişkilerindeki göç konusu, daha fazla araştırılması gereken bir konu.
Tarihte savaşlar nedeniyle Kuzey Kafkasya, Kırım ve Orta Asya'dan Türkiye'ye insanlar göçmüş.
1917 Bolşevik Devrimi'nden kaçan Beyaz Ruslar da, ayrıca devrimi kabul etmeyen Rus aydınları da Karadeniz üzerinden İstanbul'a göç etmiş, daha sonra da Türkiye üzerinden Batı'ya geçerek temelli olarak orada yerleşmiş ve varlıklarını sürdürmüşler.
Tabii ki Rus aydınları, bir müddet İstanbul'da yaşamış ve bu kentin sosyal, kültürel ve sanat dünyasına katkılar sağlamışlar.
Hatta Batı’da yaşayan Rus aydınlarının torunları da zaman zaman yaptıkları demeçlerde, Türkiye üzerinden dünyanın diğer ülkelerine göç ettiklerini vurguluyor. Bunu söylerken de Türkiye'nin dönemin o zor koşullarında atalarına kapılarını açtığını da saygıyla hatırlatıyorlar.
1991 yılında Sovyetler'in dağılmasının ardından da Türkiye'ye çok sayıda Sovyet insanı göç etti. Bunlar genelde bilimadamı, müzisyen, akademisyen ve sanatçıydı.
Türkiye'ye yerleşen bu insanlar, çeşitli yüksek öğretim kurumlarında mesleklerini devam ettirdi ve halen de görevlerinin başında. Onlar bir taraftan Türkiye'nin bilim ve kültür dünyasına önemli katkılar sağlarken, diğer taraftan Türkiye de onlara sahip çıkarak mesleklerini devam ettirmesine büyük ölçüde yardımcı oldu.
Sonuç olarak Türkiye ve Rusya ilişkilerindeki göçkonusunun kısa manzarası böyle. Ve bu konunun farklı açılardan da bilimsel olarak araştırılması gerektiğini düşünüyorum.
.
Fuad Safarov, dikGAZETE.com