?>

Türkiye'nin Balkanlar politikasında bıçak sırtı süreç! Rusya riski ve Almanya, Fransa, ABD rekabeti

Osman Atalay

2 yıl önce

33 yıl önce 1989 Berlin Duvarı’nın yıkılması ile Doğu Avrupa'nın dağılmasına şahit olduk. 1992'de Yugoslavya'nın kanlı bir savaş ile dağılması üzerinden 30 yıl geçti. 

Rusya, eski Doğu Avrupa ve Balkan Slav toplumları üzerinden toparlanarak Batı dünyası ile hesaplaşmayı gözüne kestirmiş görünüyor. 

AB ve NATO'nun, Balkanlar üzerinde oluşturduğu askeri, siyasi ve ekonomik güç gösterisi Rusya'yı fiili olarak (Ukrayna) sıcak savaşın içine çekmiş vaziyette. 

Rusya'nın Balkanlar’da arka bahçesi olan Sırbistan’ın, son yıllarda Rusya'nın desteğiyle, Bosna ve Kosova üzerinde askeri siyasi baskılarını arttırmakta olduğu görüyoruz. 

Sırbistan, uzun zamandır Çin ile girdiği ekonomik ve askeri ilişkiler, GKRY ve Rusya'dan son dönemde yaptığı alımlarla birlikte ciddi bir helikopter filosu oluşturuyor.

Türkiye, Rusya ve Sırbistan arasındaki uyumlu ilişkilerine rağmen Rusya ve Sırbistan'ın Kosova, Bosna ve Karadağ politikaları üzerindeki tehditkar ve karamsar tutumunu değiştirecek gibi görülmüyor. 

Rusya ve Fransa'nın (Ukrayna savaşı) Balkanlar’da Almanya, ABD ve İngiltere ile çatışan pozisyonu, bölgede tansiyonun kısa vadede düşmeyeceğini gösteriyor. 

Rusya'nın Balkanlar politikasında Fransa ile uyumlu yürüyen ilişkisini iyi analiz etmek gerekiyor. Fransa'nın İngiltere, Almanya, ABD’ye karşın farklı bir Balkanlar politikası var. 

Kosova Başbakanı Albin Kurti, geçtiğimiz hafta Kosova'daki genel durum hakkında yaptığı değerlendirmede, açıkça Sırbistan'ın ordusunu, Rusya ve Çin'den aldığı teçhizatla güçlü bir şekilde silahlandırmasından duyduğu endişeyi dile getirdi.

Kurti, Bu ülkelerin Demokratik Batı'ya alternatif olarak Balkanlar'da bir şekilde yerleşmek istediklerini vurguladı.

Sırbistan, arasındaki sınırın Sırp tarafında 28'i askeri ve 20'si jandarma kuvvetlerine ait olmak üzere yaklaşık 48 operasyonel saldırı üssü bulunduğundan bahisle Kosova'da ciddi bir savaş ihtimalini dışlamadığına dikkat çekti. 

Kurti, bir daha asla savaş olmayacak, veya  asla çatışma olmayacağını söylemenin sorumsuzluk olacağına inanıyor, ayrıca geçen yıl Sırbistan ve Rusya'nın 104 tatbikat ve ortak askeri faaliyeti gerçekleştirdiğini söyleyerek bunlardan en önemli iki tatbikatın "Slav Kalkanı" ve "Slav Kardeşliği" olduğu gerçeğine de atıfta bulundu. 

Kurti, Kosova'da bir Sırp belediyeleri topluluğu oluşturulmasına karşı olmasına rağmen, bunun Bosna’daki gibi yeni bir Sırp Cumhuriyeti'nin yaratılmasına  başlangıç olacağını vurguladı. 

Sırpların, Kosova'nın Sırbistan'ın bir parçası olma hayali devam ettiği sürece, Balkanlar'da Sırbistan olmadan savaş, Arnavutlar olmadan barış olmayacağını vurgularken bu hayallerin Balkanlar için bir kabusa dönüşeceğini düşünüyor.

Albin Kurti'ye göre en tehlikeli şey, Sırbistan liderliğinin Rusya'yı Sırbistan'ın annesi olarak görmesi ve bu nedenle Balkanlar'daki koşulların tehlike ve korkularla dolu olduğunu vurgulamasıdır.

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic'in geçtiğimiz günlerde Fransa Cumhurbaşkanı Macron'la gizli görüşme sonrasında Kosova'yı asla tanımayacağını ifade etmesi çok düşündürücü bir konudur. 

Her fırsatta Belgrad'ın Kosova'yı Birleşmiş Milletler'in bir parçası olarak kabul etmesinin mümkün olmadığını söyleyen Vucic, New York'tan Pink televizyonuna yaptığı konuşmada, “Eğer kabul edersek, hiçbir zaman BM'den atamayız. Kabul etmezsek, dışlanmış olacağız. Her şeyin bir sonucu var.” dedi. 

Türkiye-Sırbistan ilişkileri ile Fransa-Sırbistan ilişkileri çok farklı kutuplar üzerinde yürüyor.

Fransa’nın, son günlerde Türkiye'yi tehdit eden Yunanistan, Azerbaycan ile savaşa giren Ermenistan, Kosova ve Bosna’yı sürekli taciz eden Karadağ’da hükümet krizlerini destekleyen Sırbistan'ın hamiliğine soyunmasını unutmayalım. 

Türkiye'nin Balkanlar politikasında Rusya, Fransa, Almanya, ABD ve İngiltere ile ciddi fikir ayrılığı var.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Yunan Başbakanı Miçotakis ile yaptığı görüşmede, "Fransa'nın Yunanistan'ı açıkça ve kararlı bir şekilde Türkiye'nin tehditlerine karşı desteklediğini" söyledi. 

Aslında, Ukrayna krizinin bölgesel etkilerinin sonucu olarak Balkanlar'da Fransa ve Rusya işbirliği yeni bir krizin habercisi gibi. 

Rusya, uzun zamandan beri Kuzey Makedonya, Bulgaristan, Bosna-Hersek, Karadağ ve Kosova’da çok ciddi siyasi, ekonomik operasyonlar ile istediği sonuçları alamadı. Rusya, artık Balkanlar’da ön planda görünmek istemiyor, çok göze battı. 

Fransa, Rusya'nın taşeronu olarak hem ABD hem de güçlü rakibi Almanya'ya karşı stratejik güç elde etmenin peşinde. 

Ruslar, AB gazını kısmak ile tehdit ediyor, Putin sahada sıkıştıkça Balkanlar’da Sırbistan ve Slav toplumları kozunu oynamaya çalışıyor.  Rusya, Batı’ya açıkça savaş açmış durumda sadece enerji ile tehdit etmiyor, AB içinde Fransa, Macaristan, Bulgaristan, İtalya ve Slav nüfuslar üzerinden yeni bir istikrar-kaos stratejisi güdüyor.

Open Balkan girişimi her ne kadar somut bir şekle dönüşmese de Fransa ve Rusya operasyonu olarak Almanya, ABD ve İngiltere’ye karşı bir oluşumun tezahürüdür.” 

Batı Balkanlar ve Doğu Avrupa sahasında siyasal kriz ve kışkırtmaların arkasında Fransa’yı görmek mümkün.

Fransa, bölgede Sırbistan’ın adeta garantörü gibi hareket ediyor. 

Bosna Srebrenica’da yaşanan katliamlarda Fransa’nın ihmalleri tarihin karanlık sayfalarında bekleyedursun. 

Balkanlar’da barış arayışları Almanya, Fransa, ABD arasındaki ciddi rekabetin engeline takılmaktadır.

Open Balkan”da Fransa inisiyatifini, Brüksel sürecinde ise Almanların inisiyatifini görüyoruz. 

Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic, birçok uluslarası platformda Kosova'yı asla tanımayacağını açıkça ifade ederek aslında Türkiye'nin desteklediği Open Balkan'ın gerçekleşme ihtimalini kendisi sabote etmiş oluyor. 

Open Balkan'ın aktif öne çıkan yüzü Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, Fransa’da okumuş ve orada yaşamış, Fransa'nın yakın markajında olan zeki, pragmatist bir liderdir.

Rama'nın, ABD-Fransa-Avrupa arasında sıkışmış geçiş dönemi lideri olarak işi zor görünüyor.

Kosova Başbakanı Albin Kurti, Fransa ve Rusya'nın hedefinde bir isim. Ulusalcı, vizyoner, entelektüel kimliği ile öne çıkıyor.

Open Balkan (Mini Balkan Şengeni) çekişmesinin önemli yanı, Edi Rama liderliğinde Fransa'nın Sırpların yanında olmasıdır. Albin Kurti ise Brüksel sürecinde direten diğer üç Balkan ülkesi Kosova, Karadağ ve Bosna-Hersek'in haklarını ön planda tutan bir konseptin savunucusudur. 

Edi Rama’yı AB'yi sadece sıkıştırmak değil, aslında AB içinde Fransa politikalarına yakın duran bir isim olarak görmekte fayda var.

Albin Kurti'yi Türkiye'de “Batıcı, Almanlara angaje” görenler, Edi Rama'yı hep gözden kaçırıyorlar.

Türkiye’nin Rusya ile olan pragmatist politik tutumu aslında Balkanlar’da tarihsel potansiyel gücümüze ciddi sorumluluklar yüklüyor. 

Boşnak ve Arnavut toplumları geleceklerini AB ve NATO şemsiyesi altına görüyor. 

Almanya-Fransa çekişmesinde Edi Rama, Fransa ve Sırbistan’ın markajında olurken, Kosova Başbakanı Albin Kurti, AB, Almanya, Avusturya ve NATO'yu daha güvenilir buluyor. 

Fransa, ABD'nin Balkanlar’da yeni projesini kabul etmiyor.

Fransa açık olarak Sırbistan’ın arkasında duruyor ve Balkanlar'da tehditkar bir denklem kuruluyor.

Fransa'nın Balkanlar’da 1992’den bu yana Almanya ve ABD’ye karşı ekonomik, siyasal denge politikası var. 

Kuzey Mitrovitsa'yı 1999 sonrası ayıran KFOR Fransa güçleriydi.

1999'da Fransa, İber Nehri'ni bölmek için kriterleri belirleyerek Kosova-Mitrovica'yı böldü. "Fransız KFOR askeri 1999'da duvar fikrini inşa etti. Bu tarihi bir gerçektir. Kosova Post'un haberine göre, “Fransa Sırbistan'a aslında Kosova'yı böl" dedi. 

Fransa açıkça, Yunanistan, Kıbrıs, Ermenistan sorunlarında Türkiye'ye karşı blokta yer alan bir ülke. 

Balkanlar’da ise Kosova, Bosna ve Karadağ karşısında Sırbistan’ın, Rusya politikalarının yanında yer alması, Türkiye'nin Balkanlar politikasında bıçak sırtı bir süreç yaşadığını gösterir. 

2013 Rusya'nın Kırım-Donbas ilhak girişimlerine Avrupa NATO ülkeleri 2022’de cevap verdi. 

Rusya, Avrupa'yı gaz, enerji ile sıkıştırarak netice alamayacak gibi görünüyor. 

Son hamlesi, siyasal operasyonlarını Fransa, Macaristan, İtalya'yı yanına alarak Balkanlar’da bir iç çatışmayı, kaosu deneyebilir. Bunun faturasını Sırbistan ve bölge ülkeleri ödeyebilir. 

Balkanlar’da Almanya, Avusturya, Fransa, İngiltere ve ABD rekabeti çok güçlü bir şekilde seyrediyor. 

Geçtiğimiz haftalarda eski ABD başkanının güvenlik danışmanı John Bolton, yeni Başkan Joe Biden'in Balkanlar'dan vazgeçmeyeceğini ve "Balkanlar'ın Avrupa'nın eline bırakılmasının bir hata olacağını" değerlendirdi.

Türkiye, son dönemde Moskova'ya yakın bir politik çizgiye yaklaşmış ve son Balkanlar gezisinde Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan, Rusya'nın hafife alınmaması gerektiğini batı dünyasına açıklamıştı.

Ukrayna savaşı ile Doğu Avrupa ve Balkanlar yeni bir bölgesel değişime gebe olurken 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması, akabinde 1992 yılında Yugoslavya’nın dağılma sürecine şahit olmuştuk.

Bugün NATO'nun öncülüğünde yeni bir savaş var ve radikal değişim süreçlerine şahit olabiliriz. 

Türkiye’nin son 30 yılında Balkanlar politikasının merkezinde bölge ülkelerinin bağımsızlıklarını, ekonomik, kültürel, siyasal desteğini ve bu ülkelerin AB ve NATO'ya üyeliklerini de teşvik ettiği bilinir. 

Aynı Türkiye'nin, bugün NATO ve AB ile siyasi-askeri ekonomik savaşa girmiş bir Rusya ile denge politikaları arayışının ne kadar başarılı olacağı hususu ayrı bir tartışma konusudur. 

Türkiye'nin Balkanlar politikasının Rusya cephesinde barındırdığı riskler var. Fransa, Almanya, ABD gibi ülkelerce sabote edilmesi mümkün görülüyor. 

Macron'un Fransa'daki iktidar partisi, adını “Rönesans” olarak değiştirdi. Bu, Fransız politikasındaki değişikliğin ciddi bir göstergesidir. 

Rönesans'ın Konstantinopol'den çıkarak Avrupa’ya yerleşen eski Roma aileleri tarafından başlatıldığını konuya dahil olan herkes anlar.

.

Osman Atalay, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI