?>

Türkiye’nin, AB’ye girmesinin tek yolu Rusya’nın tehdidi mi?

Erhan Kuadzba

2 yıl önce

MOSKOVA

Avrupa Birliği Liderler Zirvesi’nin, Brüksel’deki toplantısında Ukrayna ve Moldova’ya, AB’ye katılımı yönündeki ilk adım olan “Aday ülke” statüsü verildi. Bu kararın ne derece doğru bir karar olduğunu yorumlamaya çok da gerek duymamakla birlikte, Türk toplumunun da AB’ye bakış açısını daha da keskinleştirecek bir karar olduğunu düşünüyorum.

Türkiye'nin, Avrupa Birliği üyelik süreci, 1963 yılında Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile ortaklık antlaşması imzalamasıyla başlayan ve 1987 yılında tam üyeliğe başvurmasıyla zirveye ulaşan bir süreç olmakla birlikte, 1999 yılında Türkiye’ye, “Aday ülke” statüsü verildi. 2005 yılında ise “Tam üyelik” için müzakereler açıldı.

Bu süreçten sonra TürkiyeAB’nin şart koştuğu müzakere fasılları için hukuki temelde birçok adım attı.

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, son yaptığı açıklamada, “Türkiye, 1999 yılına oranla daha fazla uzakta” derken aynı zamanda Ankara’yı, AB’ye katılım için “Hevessiz” davranmakla suçladı.

Geçmişe döndüğümüz zaman Türkiye’nin, AB tarafından yerine getirdiği birçok şartı da hatırlatmakta fayda var.

Ancak 17 yıldır Türkiye’nin tam üyeliğine “Razı gelmeyen” batılı ülkeler, “Rus tehdidi” altındaki ülkeler için kapıları çok çabuk araladı. Daha önce de başka bir yazıda anlatmaya çalıştığım gibi Trandinyester sorununu henüz çözemeyen Moldova’nın, Donbass ve Kırım sorunlarını çözemeyen Ukrayna’nın, “Aday ülke” statüsüne alınması akıl alacak gibi değil.

Gürcistan konusuna ayrı bir parantez açmak gerekir.

Abhazya ve Güney Osetya sorunlarını çözemeyen bağımsızlığını ilan eden bu ülkelere ambargoları sürdüren, bu ülkelerin topraklarında yaşayan insanlar için hiçbir insani ve hukuki temelde adımlar atmayan Gürcistan’ın, AB’ye katılım için başvurusu hala masada.

Eğer kısa zamanda Gürcistan’a bir “Rus tehdidi” olması durumunda acil olarak bu ülkeye de herhangi bir statünün verileceğinden kuşkum yok.

Ben kişisel olarak batılı ülkelerin, küreselleşme adımlarını hiçbir zaman savunmayan biriyim. NATO ve AB gibi batı bloğunun “tehdit” gruplarına karşı kişisel özgürlüğünü ve ülkesinin bağımsızlığını savunan insanların tavır alması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle Türkiye’nin, AB’de yer almasını zaten istememekle birlikte NATO olarak isimlendirilen bu askeri “tehdit” yapılanmasından da çıkılması gerektiğini düşünüyorum.

Bununla birlikte AB ve NATO’nun, Türkiye’ye uyguladığı çifte standartlı kararları tekrar tekrar hatırlatmak istemem. Ancak, Avrupa Birliği’nin, Türkiye’ye tam üyelik için şart koştuğu “Kürt sorunu” meselesinde Türkiye’nin attığı somut adımlara karşı, AB’nin dayattığı ekonomik ve hukuki kararlarda oldukça fazla mesafe kat edilmesine karşı AB’nin henüz kendi iç sorununu çözememiş Ukrayna ve Moldova’yı, “Aday ülke” olarak tanımlaması, Gürcistan’a da hala “Açık kapı” bırakıyor olması bu çifte standartlı kararların en somut örnekleridir.

“Rus tehdidi” altında olduğu düşünülen ülkelerin AB’ye katılımı için “Hızlandırılmış prosedürler” neden Türkiye’ye başka dış tehditler varken devreye girmedi!..

Türkiye'nin, AB’ye girebilmesi için “Rus tehdidi” altında mı olması gerekiyor?

NATO’nun, Sovyetler Birliği’ne karşı kurulan, Rusya’ya karşı varlığını sürdüren askeri bir blok olduğunu biliyoruz. Acaba Avrupa Birliği de mi Rusya’ya karşı kurulan bir blok?

Ülkelerin Avrupa Birliği’ne katılabilmesi için “Rus tehdidi” paranoyası “Ön koşul” olarak mı sunuluyor?

Geçtiğimiz günlerde Rusya Devlet Başkanı Vladimir PutinAvrupa Birliği’nin bağımsızlığını kaybettiğini söylemişti. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov da defalarca bu yönde ifadeler kullandı.

Hiçbir zaman siyasi bağımsızlığı olmayan Avrupa Birliği, son aldıkları kararlar ile Rusları bir kez daha haklı çıkarmayı başardı.

.

Erhan Altıparmak, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI