?>

Türkiye, 5 bağımlılık illetine karşı artık radikal kararlar almak zorundadır!

Osman Atalay

1 yıl önce

Bugünden kaçarak, yarının sorumluluğundan kaçamazsınız.”

Abraham Lincoln

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın10 Nisan 2018’de “Silahlı terör neyse, uyuşturucu terörü de odur.” sözleriyle gündeme taşıdığı uyuşturucuyla mücadelede hükümetin atacağı bir dizi adımlar netleşmişti.

Atık su analizinden, bağımlı çocukların rehabilitasyonuna, askerlerin eğitiminden, 81 ile yaygınlaştırılacak “NARKOTİM”lere kadar pek çok alanda başlatılacak mücadele ile toplumda uyuşturucuya karşı farkındalık oluşturulacaktı.

İçişleri Bakanı sayın Süleyman Soylu’nun tüm polislere atfen “Torbacının ayağını kırın, yanıma gelin” şeklindeki sözleri ile de bu mücadelenin, bu kez ne denli kararlı yürütüleceğinin işareti verildi diye umutlanmıştık.

Bağımlılıkla Mücadele Yüksek Kurulu (BMYK) ve Bağımlılıkla Mücadele Kurulu (BMK) tarafından yapılacak çalışmalara yer verilen taslakta önemli kararlar vardı.

Devlet, aslında 2015’den itibaren uyuşturucu probleminin ne kadar ciddi boyutlara ulaştığının farkındaydı, bağımlılıklar ile mücadelede seferberlik ilan edildi.

Fakat bu mücadelenin kurumsal olarak bir muhatabı yoktu.

Dönemin Sağlık Bakanı Dr. Recep Akdağ, 2018 Şubat ayında Tütün, Alkol, Kumar, Teknoloji ve Uyuşturucu Bağımlılığı ile seferberlik mücadele sürecini, “5 yıl” olarak sınırlı tutmuş ve bu süreç sonucunda istenilen başarı elde edilemez ise Avrupa’nın metotlarına başvurulacağını ifade etmişti.

Sayın bakan 3 yıl sonra görevi bıraktı. Uyuşturucu ile mücadele seferberliğinin sonucunu öğrenemedik.

2021 yılında Cumhurbaşkanı yardımcısı sayın Fuat Oktay Bey de seferberlik ilan etmiş idi.Geçen bu 5 yılda;

Genel sorun ve çözüm odaklı bütüncül politikamız ne durumdadır?

1- Bağımlıkla mücadelede önleyici tedbirlerin ana merkezi Milli Eğitim, Aile, Gençlik ve Spor ve Sağlık Bakanlığının bütüncül politikaları nelerdir?

2- Türkiye’de yılda kaç gencimiz, kendi rızası ile maddeden kurtulmak için hastanede ayakta ya da yatarak tedavi görmüş?

3- Tedavi sonrası, bu bağımlıların kontrolü nedir, maddeye geri dönenlerin sayısı, iş istihdam sorunu nedir?

4- Sanal kumar bağımlı sayımız nedir?

5- Uyuşturucu, uyarıcı madde kullanan insan sayımız nedir?

Madde, (uyuşturucu ve uyarıcı) sorunu her gün tetiklediği suç olayları ile yol açtığı toplumsal huzursuzluğa, şiddet ve cinnete dönüşerek canlarımızı almaya devam ediyor.

Türkiye’nin genç evlatlarını koruyacak, önleyici orta ve uzun vadeli radikal politikalara ihtiyacımız var.

Son aylarda kamuoyunda yaşanan kriminal suçlar cinayet ve kavgaları incelediğimizde bireylerin ciddi bir şekilde uyarıcı madde aldıklarını ve bunun her geçen gün yaygınlaştığını görüyoruz.

85 milyon Türkiye, nüfusunun yüzde 72’sinin 35 yaş altında olması ve halkımızın yüzde 92’sinin kent ve ilçelerde yaşıyor olmaları dezavantajlı bir durumdur.

Genel olarak tüm dünyada şehirlerin uyuşturucu madde ve suç kavramını, örtülü bir şekilde içinde barındırdığı bir gerçektir.

Türkiye’de 5 bağımlılık illeti olan tütün, alkol, kumar, teknoloji ve uyuşturucu sorununu tek çatı altında irdeleyerek mücadele etmek zorundayız.

Geçtiğimiz hafta Bayrampaşa'da hunharca öldürülerek bir evde derin dondurucuda parçalara ayrılmış cesedi bulunan 19 yaşındaki Muhammet Nuh'un katilinin madde kullanıcısı olduğu tespit edildi.

Cenaze töreninde konuşan baba Mustafa Kasadar, "Bugün altın kalpli oğlumu toprağa veriyoruz. Biz Müslümanız, 19 yaşında Allah ona bu kadar ömür vermiş. Bu konuda üzüntümüz yok, Allah'a teslim olmuşuz. Bizi üzen, hunharca öldürülmesidir. Eğer kalp krizi veya beyin kanamasıyla gitseydi, yapacak bir şeyimiz olmazdı. Bizi üzen yapılan muameledir" dedi.

Oğlunun katilinin bir borç batağı içinde olduğunu belirten Kasadar, "Katil, uyuşturucuya bulaşmış, hayattan umudunu kesmiş biri. Bu kişinin borç batağına batması, uyuşturucuya bağımlı olması ve çocuğumun katili olması bizi üzdü.

Bu ortamları sağlayanlar, aynı zamanda çocuğumun katilidir. Başka bir şey söylemek istemiyorum. Çocuğum adına içim rahat, şehit olarak gittiğine inanıyorum. Bu, Peygamberimizin müjdesidir. Üzüntümüz, muameledir. Maalesef çocuğumuzun bedenini tam olarak alamadık." şeklinde konuştu.

Silivri'de 15 gün önce madde bağımlısı 16 yaşındaki M.A, annesi ve ablasıyla tartışınca ikisini de bıçakladı, kendilerini ayırmaya gelen komşularını da bıçakladı, sonuç; anne, abla ve komşu canlarından oldu.

Aynı hafta içerisinde Bayrampaşa'da E.A, tartıştığı anne ve babasını bıçaklayarak öldürdü.

Üzücü olan durum ise uyuşturucu ve uyarıcı maddeler sebebi ile hayatını kaybeden birçok insanımızın adli tıp raporlarında ölüm sebeplerininkalp, organ yetmezliği, intihar ve kaza…” gibi nedenlerle gerçekleştiğinin raporlara geçmesidir.

Türkiye'de uyuşturucu kullanımı sebebi ile ölen ve uyuşturucu kullananların ölümüne sebep oldukları insanlarımızın sayılarını maalesef tam olarak bilmiyoruz.

Türkiye devletinin, uyuşturucu ile mücadelede arz ve talep noktasında çabalarını görüyoruz fakat tüm dünyanın en önemli halk sağlığı sorunu haline gelen bu meselede radikal politikaların gerekliliği yetkililerce yıllardır tartışılmasına rağmen somut adımlar atılmıyor.

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanlığı tarafından fedakârca yıllardır yürütülen bu mücadele, kamu ve sivil toplum kurumları ile ortak politikalarla desteklenmedikçe istediğimiz başarıyı sağlamak çok zor.

Talep ile mücadele konusu çok ihmal edilmiş en zayıf olduğumuz nokta. Yani, toplumsal alanda bireylerin, ailelerin, kurumların bilinçlendirilmesi ve insanların uyuşturucu madde bağımlılığından korunması için bütüncül bir politik programa sahip değiliz.

Bu politikaların uygulanması zor değil.

Alt yapımız kurumlarımız buna müsait.

Milli Eğitim BakanlığıGeçlik ve Spor Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Sağlık Bakanlığımız ile 81 ilimizde dezavantajlı ilçelerde ergen çocuklara Sanat Kültür ve Mesleki eğitim gözetim programları yapılmalıdır.

Bu mücadelede somut ve planlı-programlı görünen tek kurumumuzun güvenlik teşkilatı ve personeli (Emniyet, Jandarma, Gümrük Muhafaza) olduğunu kabul edelim.

Emniyet’in uyuşturucu ile mücadelede başarısı tek başına asla yeterli değil ve olmayacaktır, bunun sürekli altını çiziyoruz.

Türkiye, son yirmi yılda artık, çok çeşitli birçok uyuşturucu ve uyarıcı maddenin imal edildiği bir ülke pozisyonunda değerlendirilmektedir. 

Suriye, Irak, İran, Afganistan ve Avrupa üzerinde kara ve deniz yolu ile hâla sürekli çeşitli madde sevkiyatının transit köprüsü konumundayız.

Ülkemizde genç işsiz 15-18 yaş gurubu, çok ciddi bir mobil satıcı, torbacı konumundadır, cezaevlerinde binlerce gencimiz bu suçtan yatmaktadır.

İddaa” türü şans oyunları ve sanal kumar bağımlılığı 3 milyon kişiyi esir almış durumda; her kumar ve teknoloji bağımlısının potansiyel bir madde bağımlısı(tetikleyen) adayı olduğunu unutmayalım.

Uyuşturucu ile mücadelenin, devlet kurumlarınca birbirinden kopuk bağımsız bir şekilde yürütülmesinin kesinlikle başarılı olacağını düşünmüyorum.

Türkiye, artık 5 bağımlılık illeti olan tütün, alkol, kumar, teknoloji ve uyuşturucu sorununu tek çatı altında irdelemek zorundadır.

Bağımlılıklarla Mücadele Müdürlüğü” gerekli ve kaçınılmaz bir hal almıştır.

Birçok ilimizde sürekli AMATEM’lerin açılıyor olması, üzücü olduğu kadar aynı zamanda bir mecburiyet durumu. Aileler ve bağımlılar için AMATEM'lerin artık tercih edilmiyor oluşu büyük sorun.

Sağlıkçıların hemen hemen çoğunun, AMATEM’lerin başarı oranlarının düşük olduğunu, bağımlı tedavisinin çok zor olduğunu itiraf etmeleri işimizin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.

Bağımlılık, tedavisi olan fakat uzun zaman ve sabır isteyen bir beyin hastalığı olarak tanımlanmaktadır.

Aileler, çocuklarını artık AMATEM yerine, daha önce madde bağımlısı olan kişilerin açtığı ilaçsız özel tedavi kamplarına gönderiyor. 

Alternatif ilaçsız kamplar da uzun (3-4 aylık) süreli spor, sanat ve kültürel, manevi tedavi yöntemleri, bağımlılar ve aileleri tarafından çok yoğun ilgi görmektedir. Buraların başarı oranının ise yüzde 35-40 civarında olduğunu görüyoruz.

Birçok genç akademisyen alternatif ilaçsız destekleme merkezlerini, tedavi yöntemlerini tez konusu yapmaya başladılar.

Devletin bu alternatif kampları, dernekleri kollaması, gözetmesi ve geliştirmesinin gerekliliğini açıkça belirtelim.

AMATEM’ler “detoks merkezi” olarak görülüyor. 

1-2 hafta içinde vücuttaki zehir dışarı atılıyor, sonrasında “beyindeki zehir nasıl tedavi edilecek” sorusuna cevap bulamıyorlar. 

Doktorlarımızın çoğu, AMATEM’de tedavi görenlerin yüzde 90’ının 1-2 yıl içinde tekrar maddeye geri dönüş yapabildiği konusunda hemfikirler.

AMATEM’lerin sayısını artırmanın yanında, tedavi yöntemi, içeriği ve sürecini tartışmanın da zamanı gelmiş gibi görünüyor.

Uyuşturucu ile mücadelede hem tedavi hem önleyici süreç ve politikaların devletin uzmanları tarafından konferanslarda ciddi şekilde eleştirildiğini gördük.

Ortak kanı; “Türkiye'nin kamu kurumlarıyla bu mücadelede bilgi, eğitim, ekipman, maddi ve manevi açıdan hala yeterli olmadığımız konusuydu.”

AMATEM’in kurucusu Psikiyatrist Prof. Dr. Mansur Beyazyürek, bir söyleşisinde çok ilginç tesbitini dile getirdi:

Tedavi merkezleri çoğaltılmalı ama elimizdeki gibi tedavi merkezleri değil. Bizde rehabilitasyon klinikleri yok, AMATEM’ler bir detoks merkezi işlevi görüyor ama tedavi merkezi değil.

Bağımlı kişinin kişilik yapısında değişiklikler olmuştur, sosyal ilişkilerinde değişiklikler yaşanmıştır, işini, ailesini kaybetmiştir. Bunların detoks merkezlerinden sonra topluma kazandırılmaları için bir ara istasyon gerekli. 

Kendisi ile çatışmasının düzeltilmesi için uzun soluklu terapiler gerekir, 2 seneye kadar sürebilir, bunlar yok bizde. 

AMATEM’de iyileşir gibi oluyor, çıkıp geri başlıyor. Bir de AMATEM, akıl hastanesine bağlı bir birim olmaktan çıkarılmadığı sürece, kendi işlevini yürütmesi çok zor görünüyor.

Rehabilitasyon merkezlerinin önemini unutmayalım. 

İnsanlar uyuşturucunun etkisiyle aileden ve toplumdan kopuyor. 6 ay tatil köyünde kalır gibi sağlıkçıların eşliğinde rehabilitasyon süreci geçirmeleri gerekiyor.”

Uyuşturucu bağımlısının tedavi olduktan sonra aynı mahalleye, aynı sosyal çevreye dönmesi hem kendisi hem çevresindekiler açısından büyük bir tehlike iken gencin, hiçbir meşguliyet ve işinin olmaması da çok büyük bir tehlike olarak görülmedikçe AMATEM’lerdeki maddi, manevi çabalar boşa gitmiş oluyor. 

AMATEM’lerin mevcut durumunu tartışmaya açıp, birer sosyal kültürel ve sanatsal yaşam köyüne dönüştürmedikçe tedavide başarı şansımız zor gibi görünüyor.

Geldiğimiz noktada uyuşturucu, kumar ve teknoloji bağımlılıkları ile mücadelede çok geç olmadan radikal sürdürülebilir işlevsel kararlar almak zorundayız. 

Ülkemizde sayıları 100 bini bulan sivil toplum kurumlarımızın toplumun böylesine vahim kanayan yarasını görmezden gelmeleri de ayrı bir sorundur.

Taleple mücadelede sivil toplum kuruluşlarının görev üstlenmemeleri masaya yatırılmalıdır.

Kamu yararı vasfına sahip STK’lar bu anlamda zorunlu olarak sahada aktif sorumluluklar üstlenmelidir.

STK’larımızın yılda en az bir kez, kamu kurumlarımızın sürekli olarak Türkiye’nin 81 ilinde riskli ilçe ve mahallelerde 14-19 yaş guruplarına yönelik uzun vadeli sürdürülebilir kültür, sanat ve spor projeleri gerçekleştirmesi gerekir.

Kamu, sivil toplum, üniversite, medya, sanat ve spor camiasının bilinçli desteği sağlanmadıkça madde ve teknoloji bağımlılığı sorunu önümüzdeki 5 yıl içerisinde sosyolojik dip dalgalarla boğuşmamızı zorunlu kılacaktır.

Bugün 14-24 yaş gurubundaki 13 milyon gencimiz için çok riskli bir durum söz konusudur.

Uyuşturucu ile mücadelede devlet ve sivil toplum iş birliğini istediğimiz şekilde gerçekleştiremedik.

Muhatap sorumlu bir kurum ve uygulamaya yönelik radikal kararları henüz oluşturamadık.

Geldiğimiz noktada, yıllardır bu sorunu, salt güvenlik güçlerine ya da sağlık kurumlarına havale ederek çözemediğimizi kabul edelim ve çok geç olmadan yeni mücadele politikalarını bir an önce belirleyerek hayata geçirelim.

.

Osman Atalay, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI