Demirel Başbakan. 12 ada konusunda Yunanistan ile yine sorun yaşanmış, karşılıklı kılıçlar çekilmiş. Ertesi gün kabine toplanmış ve toplantı uzun saatler sürmüş. Dışarıda gazeteciler merakla yapılacak açıklamayı bekliyor: “Sayın Başbakan, Yunanistan, Ege Denizi’nin bir Yunan gölü olduğunu iddia ediyor. Cevabınız ne olacak?” sorusu üzerine hazırcevaplığı ve nüktedanlığıyla bilinen ve bu hususiyetiyle en politik keşmekeş soruları dahi bir anda boşa çıkaran Demirel, şu ünlü beyanında bulunur; “Ege, bir Türk gölü değildir. Ege, bir Yunan gölü de değildir. Ege zaten bir göl de değildir.”
O günden bu güne Türkiye’nin Ege politikası, üç aşağı beş yukarı değişmez.
Yunanistan, Avrupa Birliği’nin şımarık çocuğu!..
Kıbrıs ve Ege’de Yunanistan sürekli Türkiye’ye sorun çıkarıyor. Aslında sorun her ne kadar iki ülke arasındaki egemenlik mücadelesi formatına büründürülse de özellikle son zamanlarda Türkiye ile Yunanistan arasında yoğunlaşan Ege krizinin temelinde Doğu Akdeniz’deki doğalgaz ve petrol yataklarının çıkarılması, taşınması, işlenmesi ve satılmasıyla ilgili projelerin olduğu söylenebilir.
Türkiye ve Yunanistan arasında anlaşmazlık konularının egemenlik iddiasından ziyade petrol ve doğalgaz rezervleri nedeniyle, enerjiyi kaynaklarını kontrol etme kavgasına dönüştü. Avrupa Birliği de; “Yunanistan’da pişer bize de düşer” hülyasında.
Avrupa Birliği’nden güç alan Atina, dünyanın gözü önünde Türkiye ve Yunanistan arasındaki deniz sınırı, henüz bir anlaşmayla belirlenmemiş olmasına rağmen, Ege Denizi’nde bulunan 18 adayı, uluslararası anlaşmalara aykırı olarak işgal etti ve askeri tahkimatta bulundu.
Bu hareketinin dostça olduğu söylenemez.
Hele hele Merhum Başbakanlardan Bülent Ecevit’in “Sıla derdine düşünce anlarsın/ Yunanlıyla kardeş olduğunu…/aramızda bir mavi büyü/bir sıcak deniz/kıyılarında birbirinden güzel/iki milletiz/bizimle dirilecek bir gün/Ege’nin altın çağı/yanıp yarının ateşinden/eskinin ocağı” dizelerindeki romantizmden hiç eser yok.
12 Ada’yı Yunanistan'a kim verdi?
Tarih ve diplomasi bilmeyen cühela güruhunun sırf hamaset ile “12 Adayı Türkiye’ye vereceklerdi, İsmet Paşa kabul etmedi” kabilinden akla ziyan açıklamalarını mutlaka duymuş veya okumuşsunuzdur. Halbuki konunun aslı astarı hiç de öyle değil.
“12 Adalar” Ege Denizi’nin güneydoğusunda yer alır ve bunlar “12 Adalar” olarak tanımlanmakla birlikte, sayıları aslında 12’den biraz daha fazladır.
20. yüzyılın başlarına kadar tıpkı II. Abdulhamid'in Kraliçe’ye armağan ettiği Kıbrıs gibi Osmanlı İmparatorluğu’nun tartışılmaz bir parçası olan bu adalar, 1911-1912 Türk-İtalyan Savaşı ile birlikte kaybedildi. 12 Adalar’ı Ege’nin daha kuzeyinde yer alan Sakız, Sisam, Midilli, İkaria, Limni, Semadirek vs gibi diğer Doğu Ege adaları ile karıştırmamak gerekir. Çünkü bu adalar, 1912-1913 Balkan Savaşları sonucu elimizden çıkmıştı.
İtalya, 1911’de Trablus’u işgal etmeye başladı. Burada düzenli bir Osmanlı ordusu bulunmadığı gibi, devletin bir ordu gönderecek gücü ve imkânı da yoktu. Aralarında Mustafa Kemal'in de yer aldığı bir grup subay Libya’daki mahalli güçleri İtalyan işgaline karşı örgütlemek için bölgeye gitmişlerdi.
Trablus’da savaş sürerken İtalyanlar, Türk Ordusunun Libya’daki direnişe desteğini engellemek adına, Meis dışında kalan 12 Adaları da işgal ettiler. Hatta İtalyan donanmasına bağlı savaş gemileri Çanakkale Boğazı’na kadar gelerek Boğaz kıyılarını bombaladı. Ne yazık ki Osmanlı Devleti’nin Ege’de buna karşı koyabilecek bir deniz gücü mevcut değildi. 12 Adalar’ın kaybedilmesi süreci de böyle başladı.
Türk-İtalyan Savaşı, 18 Ekim 1912 tarihinde İsviçre’deki Lozan kentinin Ouchy semtinde imzalanan ve “Ouchy /Uşi Antlaşması” ya da “Birinci Lozan Antlaşması” olarak bilinen anlaşma ile sona erdi. Buna göre Osmanlı Devleti, Libya’daki askerlerini geri çekecek, bölge özel bir statüye konulacak, karşılığında İtalyanlar da işgal ettikleri 12 Adalar’ı geri verecekti. Ama Ouchy /Uşi'deki pazarlık, konjuktre uymadı.
Çünkü İtalyanlar, Trablus’daki mahalli güçlerin arasında hâlâ bazı Osmanlı subayları bulunduğu bahanesiyle bu adaları bırakmadılar. Osmanlı Hükümeti, gelin biz buna İttihad ve Terakki Hükümeti diyelim, konunun bu şekilde sürüncemede kalmasına sebep oldu ve maalesef İtalyanların zorbalığını sineye çekti, göz yumdu.
Türk görünümlü Alman kafalı İttihatçılar, İtalyanlar geri çekilirse Ege’deki deniz hâkimiyetini elinde tutan ve zaten fırsat kollayan Yunanların bu adalara kolayca el koyup yerleşeceklerini düşündüler. Osmanlı Hükümeti, Ege’deki deniz gücü dengesinin değişebileceği ümidiyle bir süre beklemeyi tercih etti. Lakin uma uma döndüler sarı muma. Umdukları dağlara karlar yağdığı gibi beklentileri de boşa çıktı.
Hemen arkasından patlak veren Balkan Harbi, 12 Adalar’daki İtalya lehine statükonun devamı sonucunu getirdi. Daha da kötüsü buna ek olarak, Yunan donanması Balkan Harbi’nde orta ve Kuzey Ege’deki diğer adaları da elimizden kolayca kopartıp aldı. Enver Paşa ve avanesi, Alman Mareşallerine özenerek burdukları ucu kalkık bıyıkları ile olmayacak duaya amin dediler, o günlerde reel politik açıdan gözle görülür elle tutulur bir yönü olmayan Turan hayalini kurdular. Osmanlı Hükümeti’nin bu “oldu bitti’lere karşı, Avrupalı ülkeler nezdinde diplomatik planda yürüttüğü çabalar sonuç vermedi. Birinci Dünya Savaşı ise konuyu çok farklı bir boyuta taşıdı. 12 Adalar böylece İtalyan işgalinde kaldı.
Lozan kapsamında 12 Ada…
Türk İstiklal Savaşı sonrası imzalanan 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’nın 15. maddesi ile bu fili durum hukuken tescil edildi; 12 Adalar, İtalya egemenliğinde kaldı. Ekleyelim ki aynı antlaşma ile Türkiye, Mısır (ve hatta Sudan) üzerindeki tüm haklarından vazgeçmiş (Madde 17) ve Kıbrıs’taki İngiliz egemenliğini tanımıştır (Madde 20). Yani bu adalar ve toprakların uluslararası hukuk açısından statüsünün Lozan’da bahsedilmiş olması sadece “malumun ilamı” olmuştur. Zira tıpkı Mısır ve Kıbrıs gibi 12 Adalar da artık zaten bizim değildi.
II. Dünya Savaşı sonrası 12 Ada…
II. Dünya Savaşı sonrasında Dünya haritasını yeniden çizen muzaffer müttefik güçleri, başta Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık yani şu uzun bacaklılar, Fransa ve Sovyetler Birliği’nin iştirak ve mutabakatı ile gerçekleşen 10 Şubat 1947 tarihli Paris Antlaşması ile 12 ada, Yunanistan'a verilmişti. Yunanistan'a yapılan bu kıyak neyin nesiydi?
Arnavutlar’ı Osmanlı’ya isyan ettiren İngilizler, Birinci Dünya Savaşı sona erince Yunan ordusunu silahlandırdı ve Anadolu’ya Türkler’in üstüne sürdü. Anadolu'nun işgali, Londra’da mukim bankerlerin işi olduğu kadar Kraliyet ailesinin hevesiydi. Amaç Londra bankerlerinin kâr hayallerini köpürtüp, Birleşik Krallık Atina şubesini, İstanbul işgalini tamamlayarak Bizans tahtına oturtmaktı.
Hiç düşündünüz mü?
Kraliçe’nin ölen kocası Prens Philip'in babası Prens Andrew kimdir?
Prens Andrew, Sakarya Meydan Muharebesi’nde Yunan 2. Kolordusu’nun mağlup komutanı. Bu adam, yani Prens Andrew, bozulan Yunan Ordusu, İzmir'den kaçarken İzmir’in yakılması emrini vermişti. Yunanistan Kralı I. Konstantin, Prens Andrew'in ağabeyi ve Prens Philllip'in ise amcası oluyor.
Kraliçe’nin ölü kocası Prens Philip Mountbatten, Kral Konstantin’in yeğenlerinden biri olarak Korfu’da 1921 doğmuş. Danimarka ve Yunan melezi. Philip, İngiliz Kraliyet Donanması’nda teğmenken 1947 yılında Kraliçe 2. Elizabeth ile evlenmişti. Şimdi anladınız mı Yunanistan'a yapılan bu kıyağın perde arkasını? İngilizler, adaları Yunanlılara veriyormuş gibi yapıp, Kraliyet ailesinin terekesine kaydetmişler. Nasıl ama?
1947’deki Paris Antlaşması neden hükümsüz?
Lozan’da, İtalya’ya bırakılan 12 adaların, 1947’deki Paris Antlaşması'yla Yunanistan’a verilmesinin, 1945 BM Anlaşması madde 108'e ve 1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi'nin birçok maddesine aykırı olduğu söylenebilir.
Çünkü Paris Barış Konferansı'na Türkiye'nin de resmen davet edilmesine rağmen Türk Hükümeti, konferansa katılmama yönünde bir karar almıştı. Bir diğer neden de 1947 Paris Anlaşmasının taraf ve garantörlerinden Sovyetler Birliği’nin tarih sahnesinden silinmiş olmasıdır.
12 Ada İngiliz Kazığı!..
12 Adalar’ın statüsü İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar böyle sürmüştür. Savaş sonunda ise 10 Şubat 1947 tarihli Paris Antlaşması ile savaşın mağlubu İtalya, adalardan çekilmiş ve adalar savaşta galiplerin safında yer almış olan Yunanistan’a devredilmiştir. İlgili anlaşmanın Yunanistan’ı ilgilendiren V. Bölümünün 14. Maddesinin 1, 2 ve 3 fıkralarında açıkça belirtildiği gibi İngilizler, Kıbrıs’ı nasıl oldu-bitti ile gasp ettilerse 12 adayı da sözde Atina Hükümetinin denetimine vermişlerdir. Anlaşmanın 12 ada ile ilgili hükümleri şöyledir:
1. İtalya, bundan sonra belirtilen Oniki Adalar'ın, yani Stampalia (Astropalia), Rodos (Rhodos), Calki (Kharki), Scarpanto, Casos (Casso), Piscopis (Tilos), Misiros (Nisyros), Calimnos'un tam egemenliğini Yunanistan'a bırakır. (Kalymnos), Leros, Patmos, Lipsos (Lipso), Simi (Symi), Cos (Kos) ve Castellorizo ve komşu adacıklar.
2. Bu adalar askerden arındırılmış olacaktır ve öyle kalacaktır.
3. Bu adaların Yunanistan'a nakline ilişkin usul ve teknik şartlar, Birleşik Kırallık ve Yunanistan Hükümetleri arasındaki anlaşma ile belirlenecek ve yabancı birliklerin ülkeye girişinden itibaren en geç 90 gün içinde geri çekilmesi için düzenlemeler yapılacaktır.
Reel Politik açıdan 12 Ada ve Türkiye’nin tutumu…
İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında Türkiye'nin bırakın 12 Adaları geri almasını, savaşın galipleri nezdinde her an işgal edilme sendromu ile toprak bütünlüğünü koruma derdine düşmesinin kimsenin hatırına gelmemesine ne demeli?
Ankara, savaşın bitimine bir kaç yıl kala Hitler’in Büyükelçisi Von Papen tarafından teklif edilen 12 adanın Türkiye’ye devredilmesi zokasını yutmamıştır. Eğer oltaya gelseydik, Müttefiklere Türkiye’nin işgali için gerekçe yaratmış olacaktık.
Günümüzde Yunanistan'ın işgal ettiği ve 1947 Paris Anlalması’na aykırı şekilde silahlandırdığı 18 ada “Koyun, Hurşit, Formoz, Eşek, Nergizcik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacık, Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi, Koufonisi, Marathi ,Venedik kayalıkları”dır.
-12 Ada adı altında toplanan bu 14 ada, Türkiye’nin katılmadığı 1947 Paris Antlaşması’nda gerekli taraftar çoğunluğu sağlanmaksızın Lozan Antlaşması’nın tadiliyle Yunanistan’a devredilmişti. Şimdi bu devir işlemi 1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’ne aykırı olduğundan hukuki geçerliliğini yitirmiş durumda bulunuyor ve Türkiye’de devri gerekiyor.- (www.ultanirplatformu.com/duyurular.html)
Ege Denizi’nde Yunanistan tarafından işgal edilen 18’inci ada olan Marathi Adası’nın, 1933’te Türk Hükümetince Milletler Cemiyeti’ne başvuruda bulunularak Türk adası olarak ve ismen tescil ettirildiği ortaya çıkmıştı.
Yunanlılar, Paris Anlaşmasının geçersiz olduğunu söylüyor!..
Atina, Doğu Ege adalarının silahsızlandırılması konusunda "Türkiye'nin anlaşmalara taraf olmadığından dolayı hiçbir hakkının bulunmadığını" savunuyor.
Nitekim Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, "12 Ada'nın silahsızlandırılmasına ilişkin anlaşma Türkiye ile değil, o zamanki Sovyetler Birliği'nin kaygılarıyla ilgiliydi. Sovyetler Birliği bundan yararlandı, Türkiye, anlaşmayı imzalayan taraf değil, bu nedenle anlaşmadan hiçbir hak elde etmez" demişti.
Türkiye'deki iktidar partisinin Yunan tezine hiç de sıcak baktığı söylenemez. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik'in, "Yunanistan, adaların silahlandırılması ile hukuksuz bir yolu tercih etmektedir. Bu, çıkmaz sokaktır." ifadesini kullanması, bu konudaki parti iradesinin yansıması değil de nedir?
Yunanistan’ın Türk adalarını işgal etmesi, uluslararası hukuka göre savaş sebebi mi?
Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan Ege Denizi’ndeki başlıca sorun; karasuları ve kıta sahanlığı ile bu alanların sınırlandırmalarını da kapsayan deniz yetki alanlarıyla ilişkilidir. Türkiye ve Yunanistan arasındaki deniz sınırı henüz bir anlaşmayla belirlenmediği için özellikle Yunan tarafı, zaman zaman saldırganlaşabiliyor, Türk balıkçı teknelerine ateş açabiliyor. Yunanlılar bununla da kalmıyor; uluslararası hukuka aykırı olarak ulusal hava sahasının 10 deniz mili genişliğinde olduğunu iddia ediyor ve Uçuş Bilgi Bölgesi (FIR) sorumluluğunu hemen her fırsatta istismara yelteniyor.
Türkiye’nin Yunanistan’a Ege Denizi’ndeki adaların egemenliğini devrini gerçekleştirdiği söylenebilir mi? Bir karış vatan toprağını binlerce şehit ve gazinin kanıyla perçinleyen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Ege Denizindeki adaları Yunan egemenliğine devredilmesine ses çıkarmaması kendi varlık sebebini inkâr olmaz mı?
Evet, fiili olarak Yunanistan, anlaşmaları ihlal etmektedir, ancak Türkiye’nin Egemenlik haklarını korumak için yapacağı her türlü operasyona da yaptığı ihlâl ve haksızlıklarla ortam hazırlamaktadır. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı, halen zihinlerde yerini koruyor, palikarya, Türk askerinin ne yapabileceğini Beşparmak Dağlarına baktığında iyi görüyor. Demek istediğim; devletimiz güçlü, dışişleriyle ordusuyla gelişmeleri çok yakından takip ediyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Yunanistan'ın uluslararası anlaşmalara aykırı şekilde silahlandırdığı adalara önümüzdeki süreçte hava, deniz ve kara unsurları ile müdahale etmesi benim açımdan sürpriz olmaz. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı nasıl toplumu tek bir yürek, tek bir yumruk yaptıysa yine yapabilir. Belki Ankara’da çoktan operasyon hazırlıkları yapılmıştır.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Seçilmiş Kaynakça
https://www.roconsulboston.com/Pages/InfoPages/Commentary/ParisPeaceCnf.html
Sermet Atacanlı -Emekli Büyükelçi, 12 Adalar Elimizden Nasıl Çıktı? https://www.ismetinonu.org.tr/12-adalar-elimizden-nasil-cikti/
https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/uzmanlara-gore-yunanistanin-adalari-silahlandirmasinin-hicbir-hukuki-gerekcesi-yok/1961696
https://kafkassam.com/dogu-akdeniz-dogalgazina-cokmek-icin-egede-turk-yunan-savasini-kim-istiyor.html
https://www.habervakti.com/yunan-disisleri-bakani-dendias-adalarin-silahsizlandirilmasinda-turkiyenin-soz-hakki-yok
https://www.dikgazete.com/haber/ak-parti-sozcusu-celikten-yunanistana-adalar-tepkisi-779331.html