Bu hikayedeki kocaa 'atı' hediye diye alanlar için: "Akıl alır gibi değil, amma da aptallarmış!..” demiş miydin hiç?
Sosyal medyada, Biontech’in yan etki şikayetlerine hep aynı kalıpla cevap verdiğini gördüm:
“Ruhsatsız, onaysız. Sağlık Bakanlığınız veya bakanlığınıza bağlı kuruluşlarla irtibata geçiniz.”
Merak ettim ve kendilerine 26 Mayısta bir e-posta yazdım.
Aynı kalıpla cevap vermesinler veya “anlamadık” demesinler diye de kendi dillerinde bir güzel döktürdüm:
- Madem ruhsatsız onaysız, memleketimizde buna radikal pazarlama yapmanızın sebebi nedir?
- Ve nüfusun katları adetince neden satıyorsunuz?
- Verdiğiniz bu cevaplar gerçekse insanlık suçu işliyorsunuz...
Ardından üslubunca biraz saydırmış da olabilirim. :)
Normalde birkaç günde yanıtlandığı bildirilmişti. Cevap gelmeyince 2 Haziranda e-postayı tekrarladım. “Twitter”den de etiketleyerek yineledim ve sorular ekledim:
- Bu ruhsatsız onaysız ‘aşıyı’ hangi uluslararası ticaret sözleşmesi çerçevesinde Türkiye’ye satabiliyorsunuz?
- İnsan hakları bunun neresinde?
Artık bakmaktan vazgeçtiğimde, 12 Haziranda cevap gelmiş. İngilizce. Sanki İngilizce bilmek zorundayım. Yine hazır bir metin. Yalnız bunda hangi kalıbı kullanacaklarını biraz fazla düşünmüşler sanki:
- Bu defa verdiği cevapta ‘aşı’ demiyor. ‘Aşı ADAYI’.
- Ruhsatsız, AKO alınmadı.
- Yerel yasalara uyarız. Bireysel tıbbi tavsiye veremeyiz.
Aslında hiçbiri soruların cevabı da değil.
Düşününce, dava açılma ihtimaline karşı verilmiş kalıp olduğu netleşdi.
“Twitter”den tekrar etiketleyerek sordum.
- Madem tıbbi tavsiye veremiyorsunuz, bu herkes için çareymiş gibi anlatan Şahin’i de ekranlardan çekin.
“TİTCK” de: “AKO başvurusu yapılmadı” diyormuş sorana.
Web sitelerinde Türkiye ve Afrika’da faz deneyleri yapıldığı da yazıyormuş bakana!
“Deney” deniyorsa, sıkılanların bir kısmı da plasebo demektir.
“Şans eseri” deniyor da, bunu da pek sanmıyorum artık. Hani başlangıçta herkesin ismine tanımlanmasından bahsedilmişti.
Ortama bakılırsa bazılarının ayrılıp kayrılmayacağının da hiç mi hiç garantisi yok.
İsteyen herkes sorabilir. Birkaç e-posta yazmaya bakıyor. Türkçe de yazılabilir.
Her e-postayı yanıtlıyorlar. “Bunlar sorulara cevap mı” dersen, değil de; BELGE bunlar.
İşin ilginç yanı, MİLLETvekillerinden hiçbiri ortalıktaki tuhaflığı sorgulamıyor.
Bizim yaptığımız araştırmayı yapamıyor ve bizim düşündüklerimizi de düşünemiyor demek ki...
Türkçe metin, orijinal metnin internet çevirisi. Orijinal yanıtı ayrıca ekliyorum.
*
*
*
GENİŞ AÇIYLA TEKRAR DÜŞÜNÜRSEK 1) 20 Ağustos 2020’de MİLLETLERARASI ! sözleşme:
"DSÖ"ye ‘yargılanamaz’ dokunulmazlık.
Yıllık 2 milyon dolar hibe veriyormuşuz.
Kopenhag temsilcisinin giderlerini karşılıyoruz.
Yıllık 500bin dolara kadar ofis bakım masraflarını ayrıca karşılıyormuşuz vs vs. Neler neler...
Belgesi Resmi Gazete: 20 Ağustos 2020 tarihli Karar: 2838:
"https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2020/08/20200821-17.pdf"
Ve Nisan 2021’de Sağlık Bakanı: “Yeni bir dünya düzenine sert ve hazırlıksız bir geçiş dönemi yaşadık.”
2018’de Sağlık Bakanlığının logosunun değişmesini de hiç bu hazırlıklara yormamıştık. Aşırı doz sembolizm de ‘komplo’ tabii:
"https://www.saglik.gov.tr/TR,50791/saglik-bakanligi-kurumsal-logosu-degisti.html"
2) 8 Eylül 2020’de tüm alanlarda maske genelgesi:
Ve “NEFESE çaput takılacak” denir denmez şıp diye maskeyle dolaşmaya başlayan bir millet. Nefese tahakkümü hiç mi hiç tuhaf bulmuyor.
Bulanlar da ceza korkusundan mustarip.
"https://www.icisleri.gov.tr/81-il-valiligine-koronavirus-tedbirleri-konulu-ek-genelge-gonderildi-08-09-20"
Kolluk güçlerinin gaspçıya suçüstü yapsa cezasını oracıkta veremez. Millete en tabii hakkı için oracıkta ceza kesmesi Anayasa hükümleriyle de ters, vicdanen de
3) 30 Eylül HES Kodu 2. Genelge:
Vatandaşlık numaralarımız da varken bunun gerekçesi nedir. Bu kodlama özel verileri “DSÖ” ile paylaşmak için kurgulanmış bir sistem mi? "https://www.icisleri.gov.tr/81-il-valiligine-hes-kodu-konulu-2-genelge"
4) Tüm süreçte tutarsız kapanmalar…
Buna söylenecekleri herkes dedi zaten.
65 yaş üstü ve 18 yaş altına özel tahakkümler ise apayrı bir yazı konusu.
5) İmza istenen resmi belgede ise 'aşı ADAYI' değil de 'aşı' yazması. Ve: "Acil Kullanım Onaylı! Üretici dahil hiç kimse sorumluluk almayacak."
İnsanların çoğunun ne imzaladığını okumaması, bilmemesi.
Bunu sıradan bir müdahale onamı gibi sanması. Orada ters giden bir durumda hekimler sorgulanırdı. Bunda hiç ama hiç kimse sorumlu değil.
Israr edenlerden belge istemeli demek ki.
6) Hal buyken de yapılan uygulamalar sonrası hiçbir takip görülmemesi.
Yan etkilerden muzdarip insanların derdiyle başbaşa bırakılması.
Bu sıfırmış gibi bilimdışı davranılması.
Bu icat çıktığında hamile olan kadınlar halen hamileyken: "Hamilelerde güvenilir" söyleminin fiyaskosu.
7) Özel hayatımızın en ince ayrıntısına kadar karışılır hale gelinmesi. Eş dost ağırlayamaz hale gelinmesi…
Tüm bunlar yalnızca Türkiye’de yapıldı.
Koca koca insanların umuma söyledikleriyle resmi belgelerin alakası bile yok.
Bunların hiçbirinin toplum sağlığıyla bir ilgisi yok!
Bu artık azıcık akleden, aklını kendi kullanan herkese malum olmalı.
Konu gayet net ve açık.
Ortalıktaki konunun halen söylendiği gibi bir salgınla ilgisi olduğunu düşünenler televizyonu kapatıp, resmi belgelere bakmayı denesinler.
Üzerine biraz da düşünebilirler.
Maaşlı ‘bağımsız’ teyitçilerin: “Düşünme sakın. Biz senin yerine düşünür doğruyu yanlışı bildiririz” demesine de aldırmadan.
Düşün, Düşünmek yetiyor zira.
Ondandır bu kadar telaş.
- ‘Araştırmacı’ gazeteciler mi?
Ağızlarında çaputla, firarilerden tırsmakla veya medet ummakla meşguller şu sıra...
- Muhalefet mi?
Muhalefet filan yok. Bu hiç bu kadar gözle görülür hale gelmemişti herhalde.
- Hukuk mu?
Adaleti olmayana hukuk ne yapsın?
Pek madem; “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR” düsturuyla MİLLETİ TEMSİL EDEN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’ne tek soru:
- Bu ne olduğu belirsiz ‘şeyi’ TSK dahil, MİLLETE alelacele toptan sıkma sevdasının altında yatan nedir hakikaten de hiç düşündünüz mü?
**
Tekrar tekrar yaşayacağınıza, tekrar tekrar hatırlayın:
Tarih okuyan tarih olur. TARİHİ OKUYAN TARİH YAZAR
?
.
Sümeyya Demirel, dikGAZETE.com