Çevremizden şu sözü mutlaka duymuşuzdur: Bu yaştan sonra bizden geçti!
Dikkat ederseniz bu sözü söyleyenlerin yaş aralığı nerede ise 50 yılı bulmaktadır. Bu cümle, 20 yaşındaki insana da, 70 yaşındaki insana da ait olabiliyor.
Yaşamayı yaş ile tanımlamanın pek doğru olmadığını düşünüyorum. Bu konuyu açıklamaya çalışan kelime ve kavramlar doğru yerde kullanılmıyor çoğu zaman.
En çok karıştırılan iki kavram ise olgunluk ve yaşlılık. Oysa yaşlılık, olgunluğun garantisi değildir. Yaşama sevincinin de, hayat dolu olmanın da, üretkenliğin de yaşla ilgisi yoktur. Tıpkı aklın yaşla ilgisinin olmaması gibi.
Yirmili yaşlarındaki gençlerimizin “bizden geçti” diyebileceği bir şey olması elbette kabul edilemez. Az da olsa böyle düşünenler olacaktır. Onlarda bilsinler ki 30 yıl sonra bile “bizden geçti” dedikleri ne varsa geçmemiş olacak. Fakat ertelememekte fayda var.
İsmet Özel, bu durumu çok güzel ifade etmiş: “Bugün yirmili yaşlarında bulunan bir genç kollarını sıvayıp çok emek ve sabır isteyen işlere başlamazsa önündekiler gibi boşu boşuna yaşlanacaktır.”
Yaş ve yaşlılık konusunda rakam takıntısı olanlar için hemen belirtelim ki Dünya Sağlık Örgütü, yaş skalalarını 0-17 yaş arası "ergen", 18-65 yaş arası "genç", 66-79 yaş arası "orta yaş", 80-99 yaş arası da "yaşlı" olarak güncelledi.
Aslında bu güncellemenin konuya yenilikçi düşünce ile yaklaşmayanlar açısından bir önemi yok. Çünkü aynı Sağlık Örgütü, yaşlanmanın tanımını yapmış ve “yeni bir şey öğrenmek istemeyen, yenilikçi olamayan, artık şaşırmayan ve çoğu şeyi bildiğini sanan insanların yaş aralığı kaç olursa olsun yaşlı sayılacağını” belirtmiştir.
Literatüre TOLSTOYUN BİSİKLETİ olarak giren ve “Hiçbir şey için asla geç değildir” anlamında kullanılan bir kavram var. Hikayesi şöyle:
Tolstoy, küçük oğlunu kaybettiğinde 67 yaşındadır. Bunun üzüntüsünden uzaklaşmak için olsa gerek, yeni bir alışkanlık edinir ve günlük işlerini bitirdikten sonra, şaşkın bakışlar önünde fakat kimseye aldırmadan, kendini tamamen bu duruma odaklayarak bisiklet sürme çalışmaları yapar ve başarır.
Bu konudan mı ilham alır bilinmez, Einstein da bir sözünde “hayat bisiklete binmek gibidir, dengede kalabilmek için ilerlemek gerekir” diyerek bu kavrama güç katar.
Hiçbir şey için asla geç değildir.
Mimar Sinan, Süleymaniye Camisini bitirdiğinde 70 yaşını geçmişti. Selimiye Camisini tamamladığında ise 86 yaşındaydı.
Kristof Kolomb, Amerika’ya keşfe çıktığı ilk yolculuğunda 50 yaşını çoktan aşmıştı.
Pasteur, kuduz aşısını bulduğunda 60 yaşındaydı.
“Yüzüklerin Efendisi”nin yazarı J.R.R Tolkien 45 yaşındayken ilk romanı “Hobbit” yayınlandı.
Bu konudaki örnekler oldukça fazla.
90 yaşındaki bir kadının “60 yaşında keman çalmaya başlasaydım 30 senedir keman çalıyor olurdum” dediğini okumuştum bir yerde.
Bu sözü doğrular nitelikte bir haberin başlığı ise şöyleydi: “Çocukluk hayali kemanı 60 yaşında çalmaya başladı.”
Haberin devamında; Nevşehir’de çocukluğundan beri keman öğrenmeyi isteyen fakat buna fırsat bulamayan, torun sahibi 60 yaşındaki Memnune Bilge’nin, belediye tarafından açılan kurs sayesinde hayalini gerçeğe dönüştürdüğü, Bilge ile aynı sınıfta eğitim alan 10 yaşındaki Tuğba’nın, kendisinden 50 yaş büyük biriyle aynı kursta eğitim alıyor olmanın ve ondaki bu azmin, kendisi için heyecan verici olduğunu dile getirdiği yer alıyor.
Bir de dönemlerindeki zorluklara rağmen, yaşlarına bakmadan, kandil ışığında yüzlerce cilt kitap yazan bilginlerimiz var.
Yapılan araştırmalarda yaklaşık 500 adet kitap yazdığı belirlenen Muhyiddin Arabi, güzel bir örnek.
Kendisi 75 yaşında vefatından önce 90 ciltlik son eseri “Tefsir-ül Kebir”i bitirmişti.
Mevlana’nın “Mesnevi”si ve İbn-i Haldun’un “Kitabü-l İber”i de 7 ciltten oluşmaktadır ve son dönemlerinde yazılmıştır.
Bu arada hatırlayanlar olacaktır; “Facebook” ‘CEO’su Mark Zuckerberg, İbn-i Haldun’un Mukaddime kitabını, tavsiye ettiği kitaplar arasında saymıştı. 'Önsöz' anlamına gelen Mukaddime, 1375 yılında kaleme alınmış, tarih, iktisat ve sosyoloji ile ilgili günümüzdeki gelişmeleri bile izah edebilen bilgilerin yer aldığı iki ciltlik bir eser.
Burada insanlık tarihinin başlangıcından bu güne kadar sahasında yazılan en kapsamlı eser olan 17 ciltlik “İslam Bilim Tarihi”nin yazarı FUAT SEZGİN’i anmak yerinde olacaktır.
2019 yılı, ülkemizde “FUAT SEZGİN YILI” idi. Kendisi 27 dili çok iyi bilen bir bilim adamımızdı.
2018 yılında 94 yaşında vefat ettiği sırada eserinin 18. cildini yazmaktaydı.
Onlar ve birçok bilim adamı, kitapların çoğunu muhtemelen kandil ışığında yazdılar. Fakat biz bu imkanlarla, bırakın bir MESNEVİ, bir MUKADDİME yazmayı, okumayı bile başaramıyoruz.
Hiçbir şey için asla geç değildir.
Gelin, bugün kendimize bir iyilik yapalım ve “bizden geçti artık” diyerek vazgeçtiğimiz hayallerimizi, yapmak isteyip de yapamadıklarımızı yeniden gündemimize alalım. Ve şu gerçeği kabul edelim;
“Biz insanlar, yaşadıkça yaşlandığımızı sanıyoruz, oysa yaşamadıkça yaşlanıyoruz.” (W.Gladstone)
.
Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com