Özel gereksinimli (engelli) 2020 Tokyo Paralimpik Oyunlarına katılımları toplumsal mesaj niteliği taşıdığından, bu başarıları sıradan bir başarı olarak değerlendirmemek gerek.
Her bir yarışmacının spora nasıl başladığı ve nasıl bir antrenman programı izlenerek bugünlere gelindiğini, sporcu-antrenör-aile üçgeninde değerlendirilmesinde yarar sağlar.
Yüzmeden tekvandoya, judodan atıcılığa kadar, sporcuların başarı elde ettiği branşlara bakıldığında yedi farklı branştaki serüvenin zirvesine çıkaran merdivenin her bir basamağındaki ayrıntılar, elde edilen derece - madalyanın ayrı bir önem taşıdığının yansıması.
O yedi branş, bir sonraki organizasyonda nasıl ikiye, üçe katlanır.
Oyunlara katılan 87 sporcu sayısının nasıl artırılabilirin çalışmalarını şimdiden yapmak gerek.
Çünkü sürece sadece spor olarak değil, yarışta yer alan insanın kazanımı olarak da bakmak gerek…
HASTA YATAĞINDAN, MADALYA KÜRSÜSÜNE...
Paralimpik Oyunlarına katılan her bir sporcu için asıl başarı, 2020 Tokyo’da yarışlarda yer alması.
Madalya kürsüsüne çıkmaları ise o başarı ‘dünyasının’ ödülü oluyor.
Oysa ki o süreçteki başarı hikâyelerinin, ayrıntılarıyla üzerinde durulması ve irdelenmesi gerekmektedir.
Düne kadar kendisine hasta ve engelli olarak bakılan bu bireyler, bugün ülkelerini temsil etmenin haklı gururunu yaşıyor ve yaşatıyorlar.
“Sportif başarı gelmese, aynı şekilde ‘topluma külfet’ olarak mı değerlendirileceklerdi?” gibi garip bir soru var!
Böyle bir anlayışa sahip olanın, aklından şüphe duyulması gerekir.
Vicdanları kabuk bağlayan, insanlıktan uzaklaşmak manasına gelecek böyle bir düşünce seline kapılmamak için, herkesin kendisine göre bir görev üstlenmesi gerekiyor.
İnsana dokunmak, elinden tutmak, ayağı kaldırıp koşmasını sağlamak ve hayır duasını almak kadar makul ve mantıklı ne olabilir ki!..
Bu anlayışa ancak erdemliler ulaşabilir.
O seviyeye ulaşmak ise önce insanca düşünmekle mümkün olur.
Her şeyi olduğu gibi değişim ve değiştirmenin sınırları bellidir.
Bilgenin “Önce insan olmak, sonra insanlara yardım elini uzatmak” sözüne kulak verip, harekete geçtiğimizde o değişim de başlamış olacaktır…
ENGELSİZ BAŞARIYI GÜNDEMDE TUTMAK…
Bir spor bilimcisi olarak, sporun birey ve toplumlar üzerine etkisini gördükten sonra, en güzel ‘uyanma’ ve ‘uyutma’ aracı olduğunu anlıyoruz.
İtiraz için mırıldananlar illa ki olacaktır.
Onlar işine geldiği gibi hareket eden kesim.
Bu ayrıntıları, zaman zaman bu satırlara yansıtıyoruz, elhamdülillah.
Ülke olarak bir sporcu, uluslararası başarı gösteriyor ise kendi içimizden çıkan değer olduğu için, sevincimiz tetikleniyor ve ayağa fırlıyoruz.
Bizim ise üzerinde hassasiyetle durmak istediğimiz, o değerlerin/ yıldızların sayısını artırmak.
Sahile vuran deniz yıldızları hikâyesini bilmeyeniz yoktur, sanırım; dalgalara direnemeyen ve kumsala vuran denizyıldızının şanslı anı, kendisini suyla buluşturan vatandaşın eline düşmesi. O el kendisinin hayata tutunmasına vesile/aracı oluyordu.
Özel gereksinimli (engelli) bireylerin her biri de, denizyıldızından farksız değil.
Ömür sürecini ancak yaratan bilirdi ama kaliteli yaşamak biraz da kendi azim ve gayretleri, kendilerine dokunacak/ uzanacak ele bağlıydı.
Makam sahipleri, her ne kadar başarıyı madalyaya bağlı görse de, bizim için en anlamlı madalya, insanların gönüllerine takılan madalyalardır.
Bu, onların yaşantılarına anlam katmak, hayatın içinde aktif rol almalarını sağlayarak, hayat mücadelelerinden galip gelmelerini sağlamakla olacak.
Diğer türlü, maçın/ yarışmanın kazanılması ve kaybedilmesi hususunda yaşanılan kaygının en üst seviyeye çıkması, oyun süresinin yaklaştığı an, zirveye çıkması ise mücadele esnasında olmaktadır.
Sevinci ise birkaç gün sonrası… Yani her bir etki-tepki sayısı günler-saatlerle sınırlı.
Oysa ki, bu anlık sevinçlerin toplumda yüzde 12-13’ler civarında ifade edilen özel gereksinimli (engelli) bireyleri, kalıcı memnuniyete dönüştürmek istiyorsak, kurallı yarışmaların (sportif aktivite) yanı sıra, kişilerin hareket ve egzersiz yapmasına öncelik vermemiz gerekmektedir.
Diğer türlü, sportif başarının tek başına yeterli olmadığını, herkes için aynı anlama gelmeyeceğini idrak ederek, o doğrultuda hareket etmek önem taşımaktadır...
ÖNCE GÖNÜLLERİ, SONRA MADALYALARI KAZANMAK…
Üst üste ikinci kez Olimpiyat (Paralimpik Oyunlar) Şampiyonu olan ve şimdiden üçüncü şampiyonluğu (*) gözüne kestiren Abdullah Öztürk, kendisine uzatılan mikrofona duygularını şöyle aktarıyor:
“Engelli kardeşlerime sporun herhangi bir branşıyla uğraşmalarını tavsiye ediyorum. Spor sizi özgürleştirecektir.
Eğer çok yetenekliyseniz antrenörlerimiz ülkemizin bayrağını temsil etme fırsatı verecektir. Mutlaka ve mutlaka spor yapın. Sloganımız, gelin birlikte spor yapalım, hayata yeni bir başarı hikayesi sunalım…” şeklinde yansıtıyor.
Ailelerin, çocuklarını spora yönlendirmesiyle, hayatın içerisinde aktif rol almaları sağlanacaktır.
Kamu veya özel sektörün sosyal sorumluluk yüklenmeyle, daha çok ülke insanın hareket ve egzersiz (spor) aracılığıyla engelinin üstesinden gelmesi sağlanacak.
Böylelikle herkes görevini yapmış olacak.
Aksi takdirde başarıyı, sayılı sporcuların madalya-kürsü ödülleriyle sınırlı tutarsak, yer aldığımız fotoğraf karesiyle ancak günü kurtarmış oluruz.
Deniliyor ki; “2016’daki 9 olan madalya sayımız, 2020 yılında 15 oldu.”
Eyvallah… Birileri, 2024’de yapılacak Paralimpik Oyunların hesabına şimdiden yapadursun; biz onların plan ve programlarına saygı gösterirken, daha fazlasını düşlüyoruz/istiyoruz.
O da daha fazla insanımızı spor (hareket ve egzersiz) yaptırma düşüncesinden hareketle, toplumun farklı engel türlerine sahip bireylerine ulaştığımızda, önce onların gönüllerini kazanır, sonra onların kazandıkları madalyaların haklı gururunu yaşarız. Böylesi daha anlamlı olmaz mı?..
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com