Daha önceki yazımızda Yeniçeri/Bektaşi kültüründen doğan Külhanbeyi kavramını uzunca izah etmiştik, bu kültürdeki üslup ve tavırların geçmişten bu yana insanlar üzerinde güven duygusu oluşturduğunu da anlatmıştık.
Erdoğan'ı dahi kendi tabanında ön plana çıkaran en önemli unsur, "Külhanbeyimsi tavırlar"la Batı'ya seslenişidir.
Muhafazakar olması ise taban açısından ikinci planda kalmıştır,
O sebeple Abdullah Gül veya Davutoğlu, tabanda Erdoğan kadar pek itibar göremediler.
Mesela, Kılıçdaroğlu bu naif tavırları ile istediği kadar doğruları anlatsın, Erdoğan'ın kullandığı bu tavır ve üslupla kıyaslayınca Kılıçdaroğlu'nun üslubu insanlara itici gelmektedir.
Ve Erdoğan'ın bazen seçerek kullandığı kelimelere dikkat ederseniz, Osmanlıca’dan kalma ve mana derinliği olan kelimeleri araya koymaktadır.
Erdoğan'ın elini kalp hizasına koyup “Eyvallah çeker gibi" verdiği selama da dikkat ederseniz, bahsettiğimiz gelenekle irtibatlı bir hareket olduğunu görebilirsiniz.
Devleti kurma ve kurgulama potansiyeline sahip olan Teo-Politik yapı olan Bektaşiliği anlamadan, bugünlere nasıl gelindiğini anlamak pek mümkün değildir.
Almanya'da Hitler'i dahi etkileyen bu Türkçü/Tasavvufçu yapının, bugün ABD'de dahi varlığını sürdürdüğünü biliyor muyuz?
Masonları dahi kendisine çeken bu geleneğin, etki ve yayılım alanlarından haberdar mıyız?
Bektaşiliği anlayabilmek için, Alevilik ile Bektaşilik arasındaki farkları da ortaya koymak lazımdır.
Her Bektaşi itikadi olarak Alevi meşreplidir, lakin her Alevi "Bektaşi" değildir.
Bektaşilikte düzenli işleyen bir tarikat disiplini vardır; Alevilikte ise sadece Cem ayinleri için tertip edilmiş kural ve kaideler vardır. Alevi aileden doğmuş olmak, Alevi olmaya yeterlidir.
Bektaşilikte ise bir takım enformatik kriterler ile uygulanan eğitim, disipline riayet ve sırları taşıyacak potansiyeli ortaya koymak gibi uygunluklar aranır.
Alevilikte ise geçmişte Anadolu'ya yayılmış olan bazı Pir/Seyyid vasıflı mürşidlerin kurmuş oldukları Ocaklar etrafında topladıkları insanlar vardır; bu Ocaklar etrafında toplananlar Aleviliğin “avam" dediğimiz -Aleviliğin sır ve öğretilerinden habersiz olan- çoğunluk kısmını oluşturur; yani burada gelenek ya da genetikten gelen değil, daha sonradan dahil olunmuşluk vardır. Bu sebeple, mesela kendisini farklı etnisitede tanımlayan Alevi görebilirsiniz, lakin Bektaşilikte, Türklük vurgusu vardır.
Dolaylısıyla bugün farklı etnisitelere mensup, tarikat disiplininden kopmuş olan sadece şeklen Alevi olabilmiş, dışlanmışlık/ezilmişlik demagojisi üzerinden mezhebi kimliğini inşa etmeye çalışan kesim, ne Bektaşi ne de gerçek Alevi kökeninden/ geleneğinden gelmemişlerdir.
Uydurma Pir/Seyyid ve ocak bağlantısı ile Aleviler içinde türeyen bazı grupların olduğunu da unutmayalım; bunlar ideolojik bir Alevilik inşa etmeye çalışmaktadırlar.
Dolayısıyla nasıl ki, bugün Ehli Sünnet/Sünni dediğimiz topluluğun çoğunluğu, sadece şeklen bazı İslami ritüelleri gerçekleştirerek kendini ifade edebilen geniş bir kesimden ibaretse, benzer durum Alevilik için de geçerlidir.
"Aleviliğin esasları"ndan habersiz şekilde sadece şeklen bu tanımı kullanan geniş bir kesim bulunmaktadır.
.
Cengiz Han Güven, dikGAZETE.com