Teknolojik ve Psikolojik Harbin Önemi
Sosyolojik ve teknolojik evrimin karşı koyulamaz ilerlemesi ile günümüzde “Savaş Sanatı” da evrim geçirmiş ve çeşitlenmiştir.
Geçen yüzyılın savaş taktiklerinin bu yüzyılın tiyatrolarına konu olmanın ötesine geçemeyecek olması da bunun ispatı gibidir. Bu evrim geçirmiş “Savaş Taktikleri” içinde en önemlileri “Psikolojik Harp” ve “Teknolojik Muhabere” alanlarıdır.
Psikolojik harp, sanırım hiç eskimeyecek olan taktik harekâtlardan biridir. Ve geçmişi de çok çok eskilere kadar uzanmaktadır.
Süpürge çalısının tepesine ateş yakılıp yapılan suni ordular, günümüzde bu harp tekniğini biraz daha geliştirmiş ve farklılaştırmıştır.
Artık koyunlardan oluşturulmuş gece tümenleri, yerlerini ‘tweet’lere, sosyal medya paylaşımlarına bırakmıştır.
Teknolojik Muhabere ise, günümüzde herkesin çok rahatlıkla “Hizmete Özel - Gizli ve / veya Çok Gizli” bilgilere ulaşmasıyla “kriptolu mesaj cihazları”ndan çıkıp, bilgisayar klavyelerine kadar inmiştir.
Ve her evde bir tane klavye olduğunu düşünürsek, bu harp meydanının ne kadar geniş kitlelere kadar yayıldığını da kolaylıkla görebiliriz.
Bu savaş alanında “profesyonel bir asker”, “İyi donanımlı bir istihbarat uzmanı” ya da bu konuda “akademik kariyer yapmış resmi görevli bir memur” olmanıza hiç gerek yoktur.
Bir klavye ve internet bağlantısı, ihtiyacınız olan tek donanımdır.
Önemli olan, nereye bakacağınızdır.
Teknolojinin klavyeden de çıkıp, cebimizde taşınan bir aletin içine kadar girmesiyle, bu savaş alanı, daha da korkunç bir arenaya doğru da evirilmiştir.
Önemli olan bu fırlayıp giden teknolojiden nasıl faydalandığınızdır.
Bundan korkup, kaçmak, yok saymak matbaanın kabul edilmeyip, “gevur icadı” denilerek sırt dönülmesiyle aynı korkunç facialara sebep olabilir.
İnsanların bu mecralara ulaşmasını kanunlarla engellemek daha da korkunç bir hata olur.
Hiç şüphe yok ki; savaş alanının nasıl olup olmadığının, düşmanın kabiliyet ve yeterliliklerinden daha çok, en çok dikkat edilmesi gereken “alandaki askerinizin zihnidir” çünkü diğer her şeyi zırhla kaplayabilir, koruyabilir hatta yedeğini eskisinin, yıpranmışının hatta tarumar olmuşunun yerine yenisini koyabilirsiniz. Ama savaştaki askerinizin zihnini kaybederseniz sakın dert etmeyin çünkü başka kaybedecek bir şeyiniz kalmamıştır.
Mendilinizi çıkarıp sallamaya başlayın!..
Bu savaş alanı “Teknolojik Savaş Muhaberesiyse de” yine aynı şey geçerlidir.
Zihinleri korumalı, muhafaza etmeli hatta karşı / düşman birimlerinin zihinlerini de almalı – kazanmalı ve kontrol edebilmelisinizdir. İşte o zaman “Teknolojik Savaş”ta da “Psikolojik Savaş”ta da öne geçmiş olursunuz.
Geri kalanı zırhlı birlikler, piyade gücü, Hava ve Deniz Kuvvetleri yapacaktır zaten.
Yukarıda dediğimiz gibi, çok yaygın ve herkesi içine alan bu “savaş alanı”nda -askerleriniz- kimlerse önce onların zihinlerini korumakla başlamanız gerekir.
Kimlerdir bu askerler?
Klavyenin başında oturan ya da bankta elinde telefonuyla sosyal medyada kedili videoyu beğenen, yaşı, mesleği, eğitimi, yetenekleri hatta sanatının ne olduğunun hiçbir önemi olmayan “kendi insanlarınız”dır!
Sizin bu “Teknolojik ve Psikolojik Harp Meydanı”ndaki neferleriniz, tetik çeken, koruyan, muhafaza eden eriniz, erbaşınız, subayınız, astsubayınız hatta generaliniz…
Hepsi işte o insanlardır.
O insanların zihinlerini “düşmana” kaptırırsanız, dediğim gibi başka kaybedecek bir şeyiniz kalmamış demektir.
Bu insanların zihinlerini düşmana kaptırmamak için yapmanız gereken ise “altı boş propaganda”dan çok “Bilgiye dayalı, teknik – açık – objektif ve realist bilgi paylaşımı”dır.
Propaganda ile zihinleri kontrol etme; Dr. Goebbels (Alman Nazi Propaganda Bakanı / Nazi İmp. 2. Adamı) ile başlamış ve ne yazık ki onunla da bitmiştir. Ondan sonra uygulayanlar hatta günümüzde bile Dr. Goebbels’in taktiklerine başvuranlar vardır ancak bu onları gülünç bir duruma sokmaktadır. Ve bu komik durumdan kendilerinin bile haberi yoktur.
Özellikle çağımızda bilgi, bu kadar akışkan, taze ve alternatif bilgi / kirli bilgi trafiği varken bu tip taktik manevralar yersiz ve anlamsız olur.
Siz kendinize uygun yazılı - görsel medyada, sosyal medyada bir propagandaya başlar başlamaz hemen karşı atak gelmekte ve hiç zaman kaybetmeden panzehri damarlara zerk etmeye başlamaktadır.
Bu yüzden bir zehre, bir panzehre hatta bir propagandaya değil, “doğru – açık – objektif ve reel bilgilere” ihtiyacınız vardır.
Elbette ki karşı ataklar olacaktır.
Ancak ispatlanabilir her bilgi “yıkılmaz bir duvar” gibidir.
Yıkılmaz bir duvarı yıkabilecek tek şey ise; “Durdurulamaz bir güç”tür. Yıkılmaz bir duvar ile karşı koyulmaz bir gücün çarpışmayasıyla ortaya çıkacak şeyin adı da; “Kaos” olur.
Buna göre de önlemlerinizi hazırlamanız gerekir. Kaoslardan sonra çoğu zaman bahar gelir; bolluk gelir, refah ve huzur gelir.
Teknolojik ve Psikolojik savaş, çoğunlukla yer altında ya da “Gri Bölge” dediğimiz yerlerde başlar ve orada devam eder.
Toplum dinamikleri, kültürleri, hassasiyetleri ve profilleri ile ilgili uzman kişilerin karşılıklı olarak, olmayan top ve tüfekleriyle gerilla tarzı kent savaşıdır.
Sizin internet kullanan ve uzman olmayan halkınız / askerleriniz, bu savaş alanında bir tarafta yer alırlar. Ve bunun önüne kimse geçemez.
Kimin doğru taraf, kimin haklı olduğundan daha çok, sizin “stratejik çıkarlarınıza” göre hareket etmeniz önemlidir.
Askerlerinizi kaptırmamak, düşmanın kontrolüne ve merhametine bırakmamak için çalışmanız gerekir. Doğru bir bilinçle, doğru bir kimlikle ve doğru bir ulusal birlik politikasıyla.
Bu tip alanlarda uygulamanız gereken politika, devlet olarak bir taraf seçmek değil taraf seçenleri bir şekilde kazanma üzerine olmalıdır.
Devletler, devlet akılları bu tip kaotik durumlarda bir tarafın yanında olursa diğer taraftaki kendi insanının güvenini – tercihini ve vefa duygusunu tabiatın bir kuralı olarak kaybeder.
Ve düşmanın insafına bırakır. Ancak “Üstün Devlet Aklı” oradaki her iki tarafı da kazanmaya gayret ederse, doğru – açık – objektif ve reel bilgilerle tarafları ikna ederse, kazanan her türlü “doğru taraf” olacaktır.
Psikolojik ve Teknolojik Savaşın en temel kuralı budur.
Önce kendi askerinizi korumak, safını değiştirmesine engel olmak hatta size güvenmesini sağlamak. Bu askerleriniz yaygın olarak kendi vatandaşlarınızsa buna göre “geniş kitlelere” uygun davranmanız gerekir.
Yoksa bir bakmışsınız elinizde kimse kalmamış, alkışlarla, heyecan ve umut dolu çığlıklarla, yabancı ve düşman ordusunu, caddelerde elinde bayraklarla karşılayan kocaman bir insan grubuna bakıyor olursunuz.
Bu noktadan sonra onlara “Hain” – “Terörist” demeniz ise size hiçbir şey kazandırmaz. Bunu başaran sizsinizdir çünkü.
Sizin politikalarınız ve “başarısız taktikleriniz”dir.
Son derece şaşkın ve “Ben bunu nasıl başardım?” sorularıyla birlikte çantanızı toplamaya başlarsınız.
.
Serkan Yıldız, dikGAZETE.com
.