Allah-ü Teala, iman edip salih amel işleyenlerin, yaratılanların en hayırlısı olduğunu, Kur’an-ı Kerim’de yer alan Beyyine süresi 7. ayetinde müjdeliyor.
Yaratılan varlıkların en hayırlısı “Hazreti İnsan" olduğuna göre, ona yapılacak her türlü iyilik-yardım da netice verecektir...
Hazreti Peygamber (asm.)’in, “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” (Buhârî). Tıpkı inancımızın benzeri bir durumu, insanoğlunun beden ve zihin sağlığı üzerinde etkili olabilmekte!..
ENGELLİ DEMEKLE NE ANLIYORUZ?
Herhangi bir ‘engeli’ bulunmayan çocuğumuza bile ‘sen başaramazsın, sen yapamazsın...’ anlayışı ile yaklaşıldığında, başarısızlığın altını ne kadar ‘körüklediğimizin’ farkında mıyız?
Bir de, benzer bir durumdaki ‘engelli’ bireyleri bir düşünün.
Hayat o vakit, o bireye ‘karanlık-zindan’ mı olacak?
Kesinlikle, altı çizilecek kadar ‘hayır’...
İşte burada devreye ‘inanç-anlayış’ giriyor.
Madem insan günahsız doğar, madem düşünce ve uygulamalarımız, adeta ‘yaşadıklarımız’ üzerinde rol oynar. Öyleyse, ölüm sonrası var olan ebedi hayata hazırlık için, içinde bulunduğumuz süreci en ‘verimli-kaliteli’ şekilde değerlendirmek gerekmez mi?..
YAŞAMA KALİTESİNİ ARTTIRMAK İÇİN...
Toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren engelli vatandaşların spora yönlendirilmesindeki temel etken, onların hayat kalitesini artırmalarını sağlamak.
Sporun da bu hayat standartları üzerinde etkili olduğunu görmekteyiz. Bunu söylerken, sizlerin de benim gibi kulaklarınızda yankılanan sesi hissediyor gibiyim; ‘İmkan verdiniz de yapmadık mı?’..
Hafta sonu olduğunda 10 yaşındaki oğlum Ömer Faruk ile Okçular Tekkesi’nin yolunu tutuyoruz. Aklımıza, "neden ‘okçuluk’ sporu..." gibi bir soru gelebilir?
Her defasında gündeme taşınır ya ‘Spor Kültürü’ diye.
Evet, yaptığınız spor branşı sizin beden ve ruh sağlığınız kadar yaşama düzenini de etkiler. Bunları söylerken bir anda aklıma, tenis oynamaya gittiğimiz tesislerde, mescit aradığımız günler geldi!..
İLGİLENDİĞİMİZ SPOR, ANLAYIŞIMIZIN DA AYNASIDIR...
Bu görüşümüze açıklık kazandırmak için meşhur deyişlerimizden birisini tekrarlamak sanırım kâfi gelir;
‘Hacı hacıyı Mekke’de, hoca hocayı tekke de bulur...’ Yani, arayan bulur. Yeter ki, nefsimize terbiye noktasında ödün vermeden, doğru olanı yanlış adreste aramayalım...
Osmanlı’dan bize emanet, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından aslına benzer bir mimarı ile yapılan ve Okçular Vakfı’nın işletimine verilen Okmeydanı Okçular Tekkesi tesislerinde bulunmak, İstanbul’un fethinde Fatih Sultan Mehmet’in ordusunun son hazırlıklarının yapıldığı tarihin derinliklerine gider gibi oluyor insan...
Böyle bir havada, yayı ‘Gaza niyetine...’ gerdirmek ve oku ‘Ya Hak...’ deyip hedefe fırlatmak, kişinin kültürden ‘öteye’ uzanması demek.
Okçular kampüsü olarak nitelendirilecek mekânda yer alan camide, eğitmenlerle birlikte kılınan vakit namazı. Evet, tarifi güç bir haz, duygu seli, yaptığımız spor branşının kültür ile ne denli bağlantılı olduğunun da ispatı gibi...
ENGELLİ OKÇUNUN DERSLİK HİKÂYESİ...
Yazımıza engelliler ve spor bağlantısı ile giriş yaptık, duygularımıza kapılıp, Okçular Tekkesi’ne uzandık.
Bugünkü yazımızda etkili olan, tekkenin girişinde gözümüze ilişen ‘İstanbul Ajansı’ isimli bültende yer alan haber. Okçular Vakfı Spor Kulübü’nün 53 yaşındaki tekerlekli sandalyeli sporcusu Naci Yenier’in başarı öyküsü.
50 yaşında başladığı okçulukta, 3 yıl gibi kısa sürede katıldığı Rio Paralimpik Oyunları’nda 5’inci oldu. Okçuluğun sağlığına çağ atlattığını söyleyen Yenier, okçulukla birlikte hayatının değiştiğini ve hiç kimseden yardım almadan bütün ihtiyaçlarını tek başına karşıladığına vurgu yapıyor.
Soru şu, "Naci Yenier’in azmi, Okçular Vakfı’nın spor tesisleri olmasa, bu tür bir başarı-mutluluk tablosu ortaya çıkar mıydı!.."
Sanmıyorum.
Çağrımız-mesajımız, ecdadın yaptığı spordan, engelli vatandaşların spor ile nasıl tedavi edileceğinden habersiz olan anlayış ve zihniyete!..
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com