?>

Tatlı sözü pastanelerde kaldı…

Seyfi Turan

5 yıl önce

Bir bakar mısınız dünyanın konuştuğu dile!

Her ülkenin kullandığı lisanlar farklı ve günümüzde herkes lisanını karşısındakini kırmak için kullanıyor. 

Toplumların çekirdeğini oluşturan ailelerden, dünyayı oluşturan ülkelere kadar bir yarış içerisindeyiz dikenli dil kullanmak için. 

Önce dillerimizle sonra da icatlarımızla bunu başarıyoruz.

Kıyafettir sevgi, öyle bir kıyafet ki; bir ömür boyu kullanacaksın ve o kıyafeti güzel kullanacaksın. 

Onu yıpratmayacaksın, yırtmayacaksın ve de kirletmeyeceksin. 

Bu sevgi ifadesi eşler arasındaki bağı ifade edecekse, buna daha da çok dikkat etmemiz gerekir. 

Bardağı çatlatmayalım ya da kırmayalım. Çatlamış/kırılmış bardak ile su içilmez.

Sevgi varsa, birlik ve beraberlik vardır. 

Birlik ve beraberlik varsa da orada başarı vardır, güç vardır. Ancak sevgi kelimesi, her yılın 14 Şubat’ında insanların masrafa girmeleri için bir söylem olmuş. 

Sevgi, yılın sadece bir gününe hapsedilecek bir yaşama tarzı değildir. 

Sevgiyi bir gün hissedip gereğini yapacağız diğer günler ise sevgisiz mi yaşayacağız. 

Tarihte yaşanmış bir olay, anılacak ise onun adı bu olmamalıdır.

Bunları yazıyorken, yıllar önce yazmış olduğum “Sevgi Sepeti” isimli şiirimden bir dörtlük geldi aklıma;

Tatlı sözü pastanede kaldı,

Dillere de iğneler takıldı,

Dara düşen meydanda asıldı,

Dar sokaklarda sıkışıp gezdim…

Meclis’teki parti yöneticilerine bakıyorsunuz dilleri zehir, STK yöneticilerine bakıyorsunuz dilleri zehir. 

Peki, soruyorum. 

Sizler bizlerin temsilcileri olarak-siyasi ya da ekonomik-bu lisanı kullanırsanız, bizler sizlerin bu söyleminden ne tür görev almamız gerekir üzerimize. 

Şunu bilmiyoruz, yukarıda rüzgâr olursa, aşağıda fırtınalar kopar. 

Farklı partiye sempatizan diye birbirlerine selam vermeyen insanlar var benim cennet ülkemde.

Keza, dünyanın patronluğuna soyunan sözde, dünyanın hamisi olduğuna inanan zavallılar ise kendi ülke menfaatleri uğruna gelişmeye muhtaç -geri kalmış demiyorum- toplumları sömürmek için şeytanla işbirliği yapıyorlar. 

Ülkelerin kalkınmalarını baltalamak, engellemek, sekteye uğratmak, iç barışı bozmak için terör örgütleri kurdurup, bunlara silah temin edip toplumu birbirine kırdırıyorlar. 

Bir terör örgütü kurarken, hem o örgüt için ve hem de o örgütle mücadele için silah satışlarını başlatıyorlar. 

Ülke insanının refahı, eğitimi, fabrikaları ve bir sürü diğer güzellikler için harcanacak paralar, terörle mücadele adı altında farklı yerlere harcanıyor. 

Zayıflatılıyoruz netice olarak. 

Sonra da ne mi oluyor! 

Bunların sorumluları gelip, “sizi biz idare edelim” dercesine tavırlar sergiliyorlar.

Aile düzenimizin bozulması için çaba sarf ediyorlar. 

Aile düzeni demek, sevgi demek, saygı demek, gelecek demek. 

Bütünlüğümüzün bozulması için önce çok odalı evler -ki bu güzeldir- ve her odada, evin her bireyi fiziki olarak yalnız ancak dijital olarak sanal dünyada aklını kiraya vermiş bireyler. 

Odanın birinde hayranlık duyduğumuz dizi, diğer odada internette oyunlar, bir diğer odada sosyal medya paylaşımları geziyor duvarlarda. 

Aile bireyleri, belki haftada bir kahvaltı ya da yemek masasında bir araya gelebiliyorlar. Bu birlikteliklerde ise ne bir ses, ne bir seda. 

Baba, evladına kendi geleceği gözüyle bakmıyor ve o şekilde de hitap etmiyor. 

Evlat ise ev dışında kendine has oluşturduğu farklı bir grupta.

Biz büyükler olarak çocuklarımızı -geleceğimizi- hep eleştiririz. 

Çocuklarımızın bize göre her hatasını yüksek tonda dillendiririz. 

Oysa o çocuk, belli bir yaşa kadar hep bizim istediğimiz gibi yaşadı, hangi okula gideceğinden, hangi kıyafeti giyeceğine kadar biz karar vermişiz. 

Sonunda ise “senden adam olmayacağını biliyordum” deriz.

Şunu bilmeyiz, düşünmeyiz de; Allah, insanları anne ve babalarının üstün yanlarından yaratmıştır. 

Eğer Allah, insanları anne ve babalarının üstün yanlarından yaratmamış olsaydı, bizler şu anda bilişim çağında değil, hala yontma taş devrinde yaşardık.

En büyük yatırım insana yapılan yatırımdır. 

Gelişmiş ülkelerin diğer ülkelerdeki beyinleri ithal edip vatandaşlık dahi vermelerinin esprisi, kendi geleceklerini teminat altına alma gayretidir. 

Yatırım, maddeye değil, maneviyata olmalıdır. 

Maddeye yapacağınız yatırım, maneviyatı olmayana bırakılınca sonuç hüsran olur. 

Yatırım maneviyata yapılmalı, maneviyat ise insandadır, insanda.

Geçtiğimiz hafta, ülkemizi yasa boğan çığ felaketi, bizlere ders olmalıdır. 

Bu vesile ile de Çığ Felaketi sonucu vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyorum. 

Yaşadığımız bu tabii afet üzerine de yazacaklarım olacak daha sonra. 

Şöyle bir düşündüm; kış mevsiminde yağan kar, çok masumdur. 

Hepimiz kar yağışını izlemekten zevk alırız. 

Hiçbir kar tanesi, birbirine benzemez, insanlar gibi.

Yumuşaktırlar, mevsime güzellik de katarlar. Ancak o izlemekten zevk aldığımız, adına şarkılar yaptığımız Kar Taneleri bir araya geldiklerinde ne kadar güçlü oluyorlar değil mi? 

Çığ” dediğimiz tabii afetler, birleşmiş kar tanelerinin güç gösterileridir. 

O öyle bir çığ ki en ağır iş makinelerini bile pamuk gibi önüne katıp götürebiliyor. 

Keza yağmur taneleri de kar tanelerine benzerler. 

Yağmur taneleri de birleşerek ‘Sel’ felaketlerine sebebiyet veriyorlar. 

Buradaki kar/yağmur tanelerinin neyini düşünelim!

Yukarıda demiştim ya “Şöyle Bir Düşündüm” diye. 

Bize verilen mesaj şudur. 

Biz insanlar da hiç birimiz, birbirimize benzemeyiz ancak bir araya gelebildiğimiz zaman dünya bile önümüzde duramaz.

Zaman birlik ve beraberlik zamanıdır. 

Bunu da sevgi ve saygıyla yapmalıyız.

Sevgide ve saygıda rol modeli olmamız gerekmektedir.

Her aile kutsaldır. 

Her aile üyesi bir değerdir ve değerlidir; ancak aralarında sevgi yok ise hiçbir anlam ifade etmez. 

Sevgi, hayat tarzına monte edilirse anlamlıdır. 

Sevgi ifade edilmez; “Oğlum/Kızım seni çok seviyorum. Al şu parayı kafana göre takıl” yerine, onlarla daha fazla zaman geçirmenin yollarını bulmak ve uygulamak daha güzeldir. 

Bir söz vardır; “Bir baba/anne yüz öğretmenden evladır (daha iyidir)” diye.

Bir yere bir inşaat yapacağımız zaman en kaliteli yapı malzemelerini bir araya getirip üst üste koyarız, bunların arasına da çimentolu harç koyarız. 

Çimento kullanılmadan o en kaliteli malzemeleri üst üste koyabiliriz ancak ilk rüzgârda yerle bir olur. 

Aile bireylerini de bir arada tutan yegâne şey sevgidir, çimento gibi…

Çimentonuz bol olsun…

Düşünebilmek güzeldir…

.

Seyfi Turan, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI