Marmaris Tatil Köyü metruk bir banka dinlenme tesisiyken, TURBAN Turizm bankası eliyle yeniden inşa edilip 1970’de kullanıma açılmıştı.
Müdürümüz Hayret Türel beyle Marmara Beach Hotel sonrası ikinci ortak calışmamız olacaktı.
Orada “Disc Jokey”liğim iki yaz sürdü.
İnşaat için civardaki köylü gençlerden yararlanılmış.
İşletme faaliyete geçince de kalifiye eleman sıkıntısından ötürü bazıları komi ve-veya kat temizlik elemanı olarak işe alınmışlardı.
Bir otel, hele tatil köyü işletmesi en zor uğraşlardan biridir.
Yıllık çabasını keyifli bir tatille taçlandırmak isteyip, zar-zor biriktirdiği maddi imkanlarla deniz kıyısına ulaşan insanların, biraz hatta birazdan fazla güçbeğenir olması olağandır.
Ancak Marmaris Tatilköyü, ilk senesinde ve nitelikli personel yokluğu nedeniyle epeyi dar boğazdaydı.
Üstelik de yarı devlet kuruluşu olduğundan Rütbeli ordu mensupları, politikacılar, daire başkanları için de ilk tercih yerlerden biriydi.
Taa o zamanlar, ben çalıştığım bu tatil köyüne “Yüksek Memurlar Dinlenme Kampı” adını takmıştım.
- Efendim ben Genel Kurmaydan arıyorum General … … ...
- Buyrun efendim, Hayret.
- Hayret edecek bişey yok kardeşim; rezervasyon yahtıracaktım!
- Yapalım efendim hayret!
- AAa ne hayreti?
“Maitre D’Hotel” (Doğru yazmışım Türkçesi “Şef Garson”; ne Türkçesi? “Şef” de “Garson” da Fransızca)imiz, zaman zaman servis personelini toplayıp hızlı eğitimler yapıyordu.
Ancak daha yavaş eğitimden geçmemişlere pek faydası dokunmuyordu elbet.
Yemek servisinin sonuna doğru masaya oturmuşum “Maitre D’Hotel” de başucumda ayakta dikiliyor, sohbet ediyoruz.
Personelin orada yemek yemesi, Tatil Köyü’nün her hangi bir mekanında konuklarla beraber oturması, denize girmesi, sohbeti yasaktır.
Müdür Hayret bey ve benim dışımda!
Servis sonu olduğundan masaların üstünde tabak-çanak, çatal-bıçak var.
Şef, yanımızdan geçen komiye;
“Evladım şu masayı kaldırıver” dedi.
Sohbete devam ettik; bir ara gözümüz takıldı, masa olduğu gibi duruyor, komi meydanda yok.
Masalar da 8/10 kişilik masif tahta masalar.
Komi altına girmiş, masayı kaldırmaya çalışıyor.
Kahvaltı sırasında masalar arasında dolaşıp; “Bu verdikleri yenmez, ben size bizim köyden yağ, bal getireyim parmaklarınızı bile yersiniz” diyen bile var !
Konuklardan biri komiye sormuş:
- Evladım burada tuvalet var mı?
- Var efendim, hemen getireyim!
*
Servis masaları çelik, iki katlı.
Üstlerinde tabak-çanak dolu.
Zemin, enine ahşap çıtalarla kaplı.
Hızla sürüldüğü zaman, deprem ile gökgürültüsü karışımı bir ses çıkartıyorlar.
“Yaavaş” diyoruz; bir işe yaramıyor.
Onlara “Kamyon Sürücüsü” adını taktım.
Zaman zaman girişteki resepsiyon binasından restorana kadar üstleri dolu servis masalarıyla “Kamyon Yarışları” düzenliyordum.
Kazanana ödül var mıydı unuttum.
İnsaf edin, 50 yıl oldu.
-“Hayatta Oynamam” kitabımdan-.
Ulvi Alacakaptan, dikGAZETE.com