“Ey bilinçsiz hırs ve tamah!
Ey ölümlü hayatımızda bizi fenalık yapmaya sürükleyen ve sonra da ebedi hayatımızda böyle gaddarcasına kanlar içine batmamıza neden olan çılgın öfke!” der "İlahi Komedya"da Dante.
Huzursuzluğun ve hırsın kahreden kelimelerinin anlatıcısı olmuştur.
Hazır olamamaktan doğan huzursuzluk…
Nedir hazır olmak!
Niye hazır olmak?
Tedbiri biraz yanlış, kavgayı bayağı yanlış anlayan modern insana “hazır ol” denirse anlayacağı nedir?
Bu öyle “dünyanın binbir türlü hali var” gibi de değildir üstelik; geçip gidecek ne varsa "hazırlık”tır bizim için…
Sevginin içinde kayboluş, hırs ve tutkunun bir kapılma olması, adımlarımızın hızına bakarak anlayabileceğimiz bir vahaya sürükler bizi.
Adımlarımızın hızı, huzursuzluğumuzu gösterir.
Hazır olmadığımızı…
Huzurda olamadığımızı…
Bu vahada anlarız ki ‘büyük’ dediğimiz küçük ‘küçük’ sandığımız büyük…
Pahada az kıymette büyük…
İç genişliğin evinden, evin kalbinden…
Dünyan zihninden, ufkun tahayyülünden…
Büyük de büyük.
Oysa geçer…
Öyle geçer…
Kaygısızlığın kitabını yazar, tasasız saib…
Senden bir kaç kişinin memnun olması…
Seni bir kaç kişinin sevmesi…
Seni bir kaç kişinin beğenmesi yeterdir.
Yüceliğini görmek istiyorsan.
Hani insan, hani can!..
Yücedir ya...
Yücelik yükümlü kılar.
Atmosfer bunu gerektirir...
Öyledir…
Görmek için…
Arınmak durulmak…
Biraz sakin.
Hep hazır.
Ey atmosfer!
Bize bügüne kadar altında yaşayan insanın seslerini dinlet.
Ne yana bakmamız gerektiğini, nereye saklanmamız gerektiğini, nasıl hazır olamamız, nasıl huzur bulmamız gerektiğini duyacağımız sesleri...
Suyun hafızası, havanın sesleri vardır.
Yolun ışıkları…
Aşkların aşkı vardır.
Büyük duygular, evreni dolaşırlar…
Yüz yıllarla yaşarlar…
Bir kaplumbağa gibi…
Sakin…
Bilge ve temkinli.
Susmak zamanı gelmiş geçiyor.
Vesselam
.
Arzu Leyal, dikGAZETE.com