St. PETERSBURG
Son dönemle yaşananlar, 2. Dünya Savaşı gibi küresel boyuttaki yıkımın tarihin tozlu sayfalarında kalmadığını; aksine giderek böylesi bir felaketin yakınlaştığını idrak etmemizi sağlıyor.
En bariz örnek olarak; çok yakın tarihte vuku bulan Kremlin’e yönelik Ukraynalıların “İHA” saldırısını gösterebiliriz.
Bu hadise gerçekleştikten sonra Batı medyasına göz gezdirdim. Özellikle Amerikan kaynaklarına göre bu terör eyleminin amacı, olay oldukça geç bir saatte gerçekleştiği için, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in şahsına yönelik değil; Rusların en büyük bayram olarak nitelendirdiği 9 Mayıs Zafer Günü öncesinde Rus halkını korkutma girişimiydi.
Bilmeyenler için açıklayıcı olması ve bilenlere de küçük bir hatırlatma olarak 9 Mayıs Zafer Günü, Rusya’da 1945 yılından bu yana kutlanan en büyük bayramdır. Nazilerin yenilmesiyle sonuçlanan sürecin kutlandığı bu gün, aslında sadece Rusya’da değil tüm eski Sovyet coğrafyasında kutlanıyor.
Günümüze dönersek; Moskova semalarında düşman uçakları en son 1941 tarihinde görülüyordu. Böylece 82 yılın ardından ilk defa bir düşman unsuru Moskova semalarında görüldü.
Küresel düzeyde seyreden çatışma halinin ana hatlarının, bugün giderek daha da karmaşık hale geldiğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda sadece stratejik ve askeri düzeyde değil; tarih düzleminde de yer aldığı aşikardır.
Her şeye rağmen 1945, modern insanlık tarihinde bir dönüm noktası olmaya devam ediyor. O dönem, yeryüzünde var olan 73 ülkeden 62’si bu savaşa dahil oldu. Yaşanan tüm trajedi, o dönemki dünya nüfusu olan 2,3 Milyar insanın yüzde 80’den fazlasını etkiledi.
Savaş, toplam nüfusun yüzde 2,3’ünün hayatlarını kaybetmesiyle sonuçlandı. Burada hayatlarını kaybeden 50 ila 55 Milyon insanın 27 Milyonu cephelerde çatışırken bu dünyadan göç ettiler.
Takvimler 1945 yılını gösterdiğinde tüm dünya devletleri, yaşananlara ilişkin ortak bir görüşe sahipti. Herkes, insanoğlunun ölümle yüzleştiğini ve Nazi Almanyası’nda ortaya çıkan Nazizm ideolojisinin toplumdaki ahlaki yozlaşmanın temeli haline geldiği konusunda hemfikirdi.
Elbette insanoğlunun bu uzun tarihinde birçok korkunç vaka ve suçlar vardır. Ancak Almanya’daki Nazi rejimi süresince görüp görülebilecek en korkunç seviyeye ulaştı.
Aslında en kritik olanı: Tüm yaşananlar, tüm bu suçlar, utanmadan haklı gösterildi ve resmi devlet ideolojisi olarak teşvik edildi. Kendilerini “üstün ırk” konumuna getiren ve tüm ahlaki standartların en tepesinde görenler, geri kalan tüm halkları köleleştirmeyi ve dahi onları yok etmeyi kendilerine hak gördüler.
İnsanlığın o dönemde öğrendiği temel ders: Dünyada yaşayan herkesin ortak bir kadere sahip olduğuydu.
Savaşın acı deneyimi insanlara barışı öğretti.
En karmaşık sorunların dahi herkesçe yaşama hakkı, güvenlik ve barış temelinde insancıl bir şekilde müzakere edilmesi gerektiği fikrine yol açtı.
Böylece ‘Birleşmiş Milletler’ oluşturuldu.
Tüm dünya ülkelerini savaşlardan olmasa bile en azından küresel düzeydeki askeri çatışmalardan koruyabilen bir kontrol ve denge sistemi oluşturuldu.
Bugün görüyoruz ki; bu sistem, kasıtlı olarak çökertilmeye başladı.
Amerika Birleşik Devletleri, 2. Dünya Savaşı anlatısını değiştirmek ve tarihi tahrif etmek için uzun zamandır büyük bir çaba harcıyor.
Yavaş ama kendinden emin adımlarla, 2. Dünya Savaşı’nın bir an önce unutulması gerektiğini, yaşananlarda zaten mutlak doğru veya yanlışın olmadığını, dünyanın batısındakilerin zihnine ilmek ilmek işliyor.
Buradaki tavırlarını anlayabiliyoruz. Çünkü ABD, dünyadaki tüm önemli kararların farklı ülkeler arasında bir uzlaşma temelinde değil; Vaşington’dan dikte edilerek alındığı bir dünya düzeninde yaşamak istiyor.
Tam da bu sebeple Rusya ve Çin’in daimi üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde reform yapılması gerektiğini dile getiriyor.
Şunu unutmamamız gerekir: ABD, Avrupa üzerinde kontrol sağlamak amacıyla Letonya, Litvanya, Estonya ve Ukrayna gibi ülkelerde Hitler’in suç ortaklarını milli kahraman ilan eden aşırılık yanlısı milliyetçi güçlerin iktidara gelmesine yardımcı oldu.
Bugün bu saydığım ülkelerde, 2. Dünya Savaşı sırasında en vahşi suçları işleyerek nam salmış “SS” Tümenlerinin anısına resmi geçit törenleri düzenleniyor.
Mesela anısına geçit töreni düzenlenen Galiçya SS Tümeni, Kiev sınırları içerisinde bulunan Babi Yar Vadisinde 33 bin 771 Yahudi’nin infazını ve Belarus’un Hatın köyündeki 149 kişinin diri diri yakılmasını gerçekleştiren alçak ve namussuz bir Nazi topluluğuydu.
Tüm bu yaşanan suçlarla alakalı pek çok kanıt toplandı.
Kanıtlar ışığında “SS Tümenleri”, Nürnberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi tarafından bir suç örgütü olarak kabul edildi.
Her şeye rağmen bugünkü Kiev rejimi, Hitler adına savaşan Ukraynalıları ‘kahraman’ olarak onurlandırmaya devam ediyor.
Kolektif Batı, bu gerçeği görmezden geliyor. Çünkü Vaşington’un Ukrayna ve aşırı milliyetçi rejimi üzerindeki kontrolü onları göz ardı etmesini gerektiriyor.
Herkese hatırlatmamız gereken bir husus var:
Bugün dünyamızda 8 milyardan fazla insan yaşıyor. Bu sayı, 2. Dünya Savaşı’nın başlangıcındakinden 3,5 kat fazla insan demek oluyor. Üstelik bugün, o dönemdekinden daha fazla ölümcül silah var.
.
İlber Vasfi Sel, dikGAZETE.com