?>

Tarihin ve coğrafyanın tahlîli ve Afganistan önerileri

E. Yb. Halil Mert

3 yıl önce

Afganistan’dan kötü haberler geliyor.

ABD, İngiltere ve Müttefikleri çekiliyor.

Yerini kim alacak?

Kâbil Havaalanı’nın emniyetini TSK alacak. Anlaşma sağlanırsa tabiî…

Türkiye, “Pakistan benimle hareket ederse ve ABD destek verirse olur.” gibi bir ön fikir beyân etti.

Afganistan, 18. Yüzyılın ortalarına kadar farklı Türk Hânedanlıkları’nın yönetiminde kaldı. Sonra bölgeye İngilizler geldiler. Bâbür Türk Devleti’ni yıkıp, Hindistan, Pakistan ve Afganistan’ı işgâl ettiler. Uzun işgâl döneminde bölgede İngiltere, birçok kötü alışkanlık bıraktı, sosyal dokuyu bozdu. Katliamlar yaptı.

1919 yılında İngiltere’den bağımsızlık kazanan Afganistan, TBMM’ni tanıyan ikinci ülke oldu. Medine Müdâfî Fahrettin Paşa 1921-1926 yılları arasında Afganistan’da görev yaptı. Yeni Afganistan Devleti’nin kurulmasında çok katkıları oldu.

Afganistan’ın nüfusunun tamâmı Müslümandır ve bin yıldır birlikte yaşamaktadırlar. Diğer yandan, unsuriyetçilik ve mikromilliyetçilik coğrafyamız gibi ülkenin de başına belâdır.

Biz Mevlânâ’nın 'Belh’li olduğundan başlar, Afganistan’ın Güney Türkistan olduğu gerçeği ile devam ederiz. Ancak bölgenin acı gerçeği, iki Türk Halkı ki lehçeleri de birbirine benzer, Özbekler ve Türkmenler bölgede birbirine küstürler.

Afganistan’da iç dinamikler, Türkiye’den göründüğü gibi değildir.

Vaktiyle Marksistlerin Leninci, Stalinci, Maocu, Arnavutlukçu, Titocu olduğu gibi, SSCB İşgalinden sonra gelişen İslâmcılık, Müslümanlar arasında taraftar bulurken, Afganistan’da iç savaşın taraflarını oluşturmuştur.

SSCB İşgâli ile Afganistan büyük bir yıkıma uğramıştır. Bu işgal sürecinde İngiltere ve ABD destekli İslâmî Gruplar çıkmıştır. El-Kâide ve Taliban Batı, İngiltere ve ABD’den ciddi destek görmüştür. İslâm Ülkeleri’nden de Afgan Cihâdı diye birçok genç Afganistan’a gitmiştir.

Afganistan, dünya tarihinde yabancı ülkeler için Hindistan'ın zenginliklerine ve Körfez'in sularına ulaşmanın bir yolu oldu.

Ticaretin kesişim noktalarından birinde yer alan Afganistan, bu stratejik konumu nedeniyle Araplar, Farslar, İngilizler ve Sovyetler gibi çeşitli ulusların istilasına uğradı.

Afganistan'ın tarihini değiştiren olaylardan biri de Sovyet işgalidir.

Sovyetler Birliği, 25 Aralık 1979'da Kabil'e girerek Afganistan'ı resmen işgal etti.

SSCB'nin işgali bölgede günümüze kadar sürecek bir İslami hareketin tohumlarını atmış oldu. Sadece Afganistan'daki mücahitler değil, dünyanın dört bir yanından Müslümanlar, Sovyet askerlerine karşı savaşmak ve Afganistan'ı işgalden kurtarmak için bölgeye gitti. 

Komşu ülke Pakistan, mücahitlerin safında çarpışmak isteyen herkese vize verileceğini duyurdu.

Ortadoğu'da Müslüman Kardeşler, merkezi Suudi Arabistan'daki Dünya Müslümanlar Birliği ve Filistinli muhafazakâr gruplar, bu gönüllüleri örgütleyip Pakistan'la temasa geçirdiler.

Ortadoğu, Kuzey ve Doğu Afrika, Orta Asya ve Uzakdoğu'daki 43 Müslüman Ülkeden yaklaşık 35 bin kişi 1982-1992 yılları arasında Afgan mücahitlerine katılarak Pakistan- Afganistan sınırı boyunca kurulan ilkel ve geleneksel medreselerde eğitim aldı.

Pakistan ve Afganistan'la doğrudan temasa geçen 100 binden fazla kişi Sovyetlere karşı mücadeleye katıldı.

Direniş Hâreketi 1979'da başlayıp 1989'a kadar sürerek bölge dinamiklerini büyük ölçüde değiştirdi. Direnişçiler ABD tarafından da desteklendi. Afganistan, Sovyet askerlerinin çekilmesinden sonra da durulmadı.

Sovyetlerin 1989'da Afganistan'dan çekilmesinin ardından 1992'de Kabil mücahitlerin kontrolüne geçti.

Afgan nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan Peştun gruplar Kabil'in denetiminde etkin olamadı. Bir Tacik olan Burhaneddin Rabbani ve onun komutanı Ahmed Şah Mesud'un liderliğindeki Tacik birlikleri ile General Raşid Dostum komutasındaki Özbek birlikleri Kabil'de denetimi sağlayan taraf oldu.

Bu sonuç, yüzyıllardır başkentin denetimini elinde tutan Peştunlar için büyük bir psikolojik yenilgiydi. Gulbeddin Hikmetyar, Peştun grupları bir araya toplayarak başkente saldırdı ve iç savaş daha da şiddetlendi.

Dikkat edin bu grupların tamamı İslâmcılığa o dönem yön verdiler. Hayranlık duyulan kişiler oldular.

İç savaş sürerken kurulan Taliban, farklı grupların desteğini aldı ve 27 Eylül 1996'da Kabil'e girerek iktidarı ele geçirdi.

Dünya tarihinin önemli dönüm noktalarından 11 Eylül 2001 saldırılarıyla Afganistan için yeni bir dönem başladı.

ABD, saldırıdan Afganistan'da üslenmiş El Kaide ve lideri Usame Bin Ladin'i sorumlu tuttu. Afganistan'ı yöneten Taliban'dan El Kaide üslerini kapatmasını ve liderlerini ABD'ye teslim etmesini istedi. Taliban bu isteği reddetti. 

7 Ekim 2001'de Amerikan ve İngiliz uçaklarının Taliban ve El Kaide hedeflerine hava saldırısıyla Afganistan'da yeni bir savaş başladı.

ABD ve İngiltere’nin bombalamadığı köy kalmamıştır. Bu gün Afganistan’da yıkılmamış köy, ölüsü olmayan ev yoktur.

Afganistan, dünyanın en fakir ülkelerinden biridir.

Afganistan, İngiltere ve ABD’nin terörist eğitim merkezidir. Maalesef Pakistan da İngiliz Milletler Topluluğu Üyesi bir ülke olarak her ne kadar S. Arabistan’la soğuk olsa da benzer politikaları desteklemektedir.

Pakistan ve Afganistan arasındaki gerginlik sınır problemidir. Afganistan biraz kendini toparlayınca Pakistan ile sınırlarını sorun olarak öne sürmektedir. Oysa İngiliz İşgâli öncesi ikisi de Babür Toprağı idi. Yani Ülkenin toprağı idi.

Şu anda İngiltere ve ABD Taliban’ı desteklemektedir. Afganistan Kuzeyindeki Mezar-ı Şerif Türk Bölgesi’nin Taliban tarafından işgâlini ABD desteklemektedir.

Türkiye ne yapmalı?

Türkiye öncelikle fiili olarak Afganistan’da olmadan mezhep ve etnik grubuna bakmaksızın kendisine müzâhir grupları bir araya getirmelidir. Bölgemizdeki Şiî halkın (İran+Azerbaycan+Afganistan) yüzde 60’ı Türk’tür.

Şia, gerçekte "Fars Mezhebi" değil, "Türk Mezhebi"dir. Afganistan’daki ikinci büyük nüfus Hazaralar Şiî ve Türk’tür.

Geleneksel Sünnî siyasetin sakıncaları çok fazladır.

Türkiye’nin şiârı Cumhurbaşkanımızın dediği gibi; “Ben ne Sünnîyim ne de Şiî.. Ben Müslümanım.” olmalıdır.  

Pakistan ve Afganistan arasındaki sınır anlaşmazlığı soğutulmalıdır.

Bugün ne Afganistan’ın ne de Pakistan’ın birbiri ile sınır sorunu olmamalıdır.

Pakistan, topraklarında yaşayan Afganların akrabalarına insânî haklarını vermelidir.

Afgan Halkı topraklarından niteliği ne olursa olsun terörü çıkartmalıdır. Bu gün İslâm Dünyası’nın başına belâ edilen tüm terörist yapılar Afganistan’da eğitilmektedir. Operasyon İngiltere ve ABD’nin planıdır. S. Arabistan ve Körfez Ülkeleri destek vermektedir. IŞİD açık örnektir.

İslâm Dünyası, özellikle de Türkiye’de hiç kimse buradaki çağın gerisinde kalmış İslâmî! Eğitim yöntemlerine sıcak bakmamalıdır. “Kelin ilacı olsa kendi başına sürer.” Buradaki sözde İslâmcı! tarafların emperyalizm karşısındaki duruşları ortadadır. Birbirine karşı duruşları ortadadır. 

İki milyon insan ölmüş, yüzbinlerce kadın-çocuk öldürülmüş, tecâvüz edilmiş. Hâlâ buradaki "İslâmcılar" (!) birbirini vuruyorsa buradan ne Ümmet-i Muhammed’in ne de Türk Milleti’nin alacağı ibret ve dersten başka hiçbir şey yoktur.

Türkiye’mizin çevresinde fizîkî yükü ağırdır.

Afganistan’daki istikrarsızlık bölgemizi olumsuz etkileyecektir. Sınırımız olmadığına bakmayın. Suriye gibi göçmen akınına uğramamız söz konusudur.

Her zamanki teklifim; Büyük Türkiye Devleti, Psikolojik Harp/Hârekâtı yönetecek Cumhurbaşkanlığı Makamına bağlı MİT’den daha etkin bir kurum ve koordinasyon makamı oluşturmadığı en azından bu işi koordine edecek dirayetli bir Cumhurbaşkanlığı Yardımcısı ve karargâhını oluşturmadığı sürece bocalayacaktır.

Tek soru!

Sorun bakalım; Afganistan’a dönük çözüm önerisi olan üniversite, Bakanlık, Diyanet vb. var mı?

Bu soruyu vicdanlara arz ediyorum.

Neden mi?

Cumhurbaşkanlığı Makamı dışında diğer alt unsurların hiçbiri bu manada çözümü tüm yönleri ile öneremez. Çünkü kendi birimleri dışındaki faaliyetleri bilemezler.

.    

Emekli Yarbay Halil MERT, dikGAZETE.com

-Strateji ve Yönetim Uzmanı-

YAZARIN DİĞER YAZILARI