Res.1- Müslüman es-Sem’anî’nin (Samonas) Kemer Boğazı’nda yakalanışı.
TARİHÎ COĞRAFYA ÇALIŞMALARINDA USÛL
Özet
Makalenin amacı, haddimizi bilerek, cirmimizi bilerek bir tarihî coğrafya çalışmasının nasıl yapılacağı hakkında birkaç kelâm etmektir.
Malûm tarihî coğrafya, yâni bir tarihî hadisenin vukû bulduğu yer bilinmeden tarih hakkında konuşmak abesle iştigaldir. Onun için bu makalede vüs’atim dâhilinde bir tarihî coğrafya çalışması nasıl yapılmalı ve bu çalışmada nelere dikkat edilmeli hususunu tartışacağım.
Giriş
Yaklaşık 17 yıldır Göller Bölgesi ve bilhassa Eğirdir Gölü çevresinin tarihiyle ilgili çalışırım, ama bazen olay beni, bölgenin dışına çıkmaya mecbur etti. Bazen bir olay, bazen bir yol beni, Eskişehir, İznik, İzmit ve İstanbul’a, bazen Karaman, Kayseri, Sivas, Erzurum, Malazgirt ve Van Gölü’ne, bazen de Adana, Halep, Musul ve Basra Körfezi’ne kadar götürdü.
Başlangıçta bize anlatılan, duyduğumuz ve bildiğimiz tarihin doğru olduğuna inanarak işe başladım, ama yeni bulgular ve bilgiler bazı bildiklerimin yanlış olduğunu gösterdi.
Meselâ ben önce, yâni yazmaya başladığım 2005’li yıllarda, Timur tarihinde Çukur-balık geçen köyümün bulunduğu bölgeyi, Sultan, Anamas ve Barla dağlarıyla çevrili, hayâlimdeki Ergenekon gibi bir yer sanır; buradan nasıl çıkacağımızı düşünürdüm. Fakat okudukça ve kaynak eserlere ulaştıkça, bölgenin ve bilhassa köyümün “Yolgeçen Hanı” olduğunu gördüm. Sanki eski Dünya’nın merkezi, Eğirdir Gölü civarı ve bilhassa Kemer Boğazı ve benim köyümdü.
Tarihî Coğrafya Çalışmalarında Dikkat Edilecek Hususlar
1. Evvelâ çalışma yapılacak bölgenin hâlihazır, yâni mevcut coğrafyası iyi bilinmelidir.
Meselâ Eğirdir Gölü’nün yukarı kısmına Hoyran, alt kısmına Eğirdir denildiğini bölge insanı haricinde olanlar bilmezler.
2. Çalışma yapılacak bölgedeki, halk söylenceleri, halk rivayetleri değerlendirmeye tâbi tutulmalıdır.
3. Çalışma bölgesi hakkında yazılmış tarih, coğrafya ve hikâyeler varsa, onlar temin edilmelidir.
Meselâ 1968 yılında neşredilen Said Demirdal’a ait Bütünüyle Uluborlu adlı kitapta İskender’in Uluborlu’ya geldiği ve Virjin mabedinde kurban kestiği yazılıdır. 1978 yılında basılan Fahri Küpçü’ye ait Karaağaç adlı kitapta Karaağaç’taki Büyük Kaldırım ve Küçük Kaldırım denen yol kalıntılarının Bağdat Yolu’na ait olduğu yazılır.
4. Bölge hakkındaki yollar, bu yollar hakkında yazılmış yazılar, seyyahların yazıları okunmalıdır.
5. Bir konuda yazılmış bir tarihî metinden, hatta kendi yazdığından bile şüphe etmelidir. Şüphe çalışmaya engel değildir. Birinin dediğini kopya etmek yerine, tıpkı Remsi (Ramsay) gibi, tarihî metin araziyle yerleştirilmelidir.
6. Bir ismi, mevcut, bilinen bir isim demeden önce, ismin geçtiği tarihî metin okunmalı ve bilinen isimle örtüşüp, örtüşmediğine bakılmalıdır ki, ben bunu bir hâkimin olay yerindeki keşfine benzetiyor ve yüzleştirme diyorum.
7. Yapılan işi ölçmeli, akla ve mantığa vurmalıdır. Bir şeyin ilim olabilmesi için ölçülebilmesi gerekir. Tarihi bilmem, ama “tarihî coğrafya” bir ilimdir. Bunun için MÖ 53 civarında vukûbulan Philippoi depremini misal vereyim.
Bu deprem, Apameya ve onun yakınındaki bir hapishanede büyük hasar yapmış ve mahkûmlar serbest kalmışlardır. Tarihçi, Philippoi için Bulgaristan-Filibe der. Bulgaristan-Filibe’deki bir deprem, Kemer Boğazı yanındaki bir Apameya’da büyük hasar yapabilir mi? Bu Philippoi, başka tarihî metinlerde de geçen Senirkent-Kayaağzı yanındaki bir kenttir.
Papaz Bogomil’in Filibe’si burasıdır. Ben benzer olayları, iki şehir arasındaki mesafe ile iki şehir arasında geçen zamanı kıyaslarım.
8. Olayları tarih sırasına koymak gerekir (kronoloji). Bizans tarih yazıcıları bu hususa hiç dikkat etmezler. İslâm tarihçileri gökteki ayı takip ettikleri için olsa gerek, bir-iki gün hata olsa bile, “üç Safer Perşembe” gibi, tarih ve gün verirler. Buna en güzel misal, Taberî’nin, Mu’tasım’ın Ammûriye seferidir.
Bir misâl: 1180’de Manuel öldü. 1182’de Antalya, Uluborlu ve Kütahya alındı. Tarihçi, Antalya’yı 1207’de aldık der ve 1182’de alınan Antalya’nın Side (Eski Antalya) olduğunu bilmez.
Birçok tarihçi birden çok Antalya olduğunu da bilmez ve 1148’de Haçlıları, hatalı olarak Denizli-Korkuteli üzerinden bugünkü Antalya’ya indirir. Belki, bir Antalya’da Eğirdir Gölü civarında var?
9. Yol cetvelleri, İbn Hozdazbih, el-İdrîsî’nin verdikleri yollar, araziye yerleştirilmeli ve bunlar yapılırken de kesin bilinen yerler öne alınmalıdır. Buna Tarsus misal verilebilir.
Başlangıçta bir yap-boz yapıyormuş gibi de hareket edilebilir. Çünkü deneme yanılma (yap-boz) yöntemi, ilmî bir usûldür. Ben şahsen böyle çalışıyorum.
Bir misâl: William John Hamilton 1836’da Amorion için Emirdağ der; Remsi (Ramsay) dâhil hiç kimse, bunu tahkik etmez; Amorion, Emirdağ der; bu karşımıza bir kazıye-i muhkeme olur çıkar. Hatta Remsi, bu sebepten İbn Hordazbih ve el-İdrîsî’nin verdiği yolları, Anadolu coğrafyasına yerleştiremez ve “Arap coğrafyacılarının arzettiği güçlüklerden biri de yol diye gösterdikleri harikulâde zikzaklardır. Bunun için kendilerinden istifade etmek hemen hemen imkânsızdır” der ve onları eler (Remsi, 1960: 257). 177 yıl sonra 2013’de bir mühendis çıkar ve Amorion’un Uluborlu olduğunu ispat eder, ama tarihçi hâlâ Hamilton der.
Bu, “Van'ın Gürpınar ilçesinde yaklaşık 200 koyunun uçurumdan atlayarak telef olmasına” benzer (13.06.2018). Hâlbuki İslâm coğrafyacılarının verdiği yollar doğrudur.
10. Tarihî metinleri kaynağından okumak gerekir. Bu konuda dil önemli, ama bir insanın, hele benim gibi, dil öğrenmesi mümkün olmayan birinin, o dili iyi bilen birine çevirtmesi gerekir. Bazen dil bilmek bile kâfi değildir. Çünkü eski metinler çok uzun cümleler hâlinde ve hatta bazen de yanlış yazılmış olabiliyor. Onun için çeviride coğrafya ve yol daima göz önüne getirilmelidir.
Her şeyde olduğu gibi tarihî metinlerde de, dil çok önemlidir. Bazen bir virgül anlam değiştirir. Ben, “yürüdü ile geldi” fiillerinden hareketle, Miryokefalon savaşının yürünen yerde, yâni Kelene’de yapıldığını ispat ettim. Çünkü hasım, yâni düşman üzerine yürünür.
Bir başka misâl: Nehrin sağı-solu: MÖ 547’de Karun’un geçtiği Halis, Kızılırmak değildir. Çünkü Karun, nehrin kıyısına geldiğinde ırmak, onun solunda kalıyordu (Herodotos, I. 75). Hâlbuki ne Kızılırmak, ne de Çarşamba çayı batıdan doğuya doğru yürüyen bir ordunun solunda kalmaz. Onun için Halis, Hoyran’dan Eğirdir’e doğru akan ırmaktı.
Yine bir misâl: 905 yılında 6. Leon’un nedimi Serasen Samonas (Sem’anî), İstanbul yakınındaki Damatry’de kâin kendi manastırına gitmek bahanesiyle yola çıktı. Orada durmadı ve yoluna devam etti. Çünkü memleketine kaçmak istiyordu. Halys’i aşmağa müsaade alamadığı için yakalandı (Remsi, 1960: 239).
Remsi, bu Halys’i de Kızılırmak sandı. Damatry denilen yer, Balıkesir-Edremit. Speira manastırı Balıkesir’de olup, buraya kadar gelen birinin kaçtığı yol, Manuel’in 1176 yılında yürüdüğü Alaşehir, Denizli, Uluborlu’dan geçen via regia, yâni Kıral Yolu’dur. Sem’anî, Kemer Boğazı’nda ve Halis (el-Battal Nehri) üzerindeki köprüde yakalandı. Burada bir kale var ve Müslümanlar sık sık buraya kadar gelirler. Ahmet İbni Kayıglıg, 907’de buraya kadar geldi. O’nun yakalanışını, acemi bir resimle canlandırdım (bk. Res.1).
Kserkses’in (Serhas) MÖ 480’lerdeki seferinde zikredilen Halis ile Romen Diyojen’in 1071 Malazgirt seferinde zikredilen Halis, Çarşamba çayı. MÖ 480 ve MÖ 401’de bu çayın şarkı Kapadokya, garbi ise Firikya’dır. Diyojen’in 1069 ve 1071’de geçtiği Zompos ile Bryennios’un 1116’da geçtiği Zompe, Kemer Boğazı’ndaki Yenice Köyü Köprüsü’dür.
Remsi, Teksiyer, Ritter ve birçok kişi, Zompi köprüsünü Sangarios’un membaından tutun da mansabına kadar muhtelif noktaları kabul eden başka başka nazariyeler vardır. Onun için Bizanslıların Sangarios üzerine inşa ettikleri Pontogefura, Zompi ve Tantaendia köprülerini tetkik etmekte yarar var. Bunların ilkini Justinian 560’da, yan yana dizilmiş kayıklardan ibaret ve sellerin sık sık bozduğu eski bir köprünün yerine yaptırmıştı. Ritter, Pontogefura ile Zompi köprüsü için aynı şey derse de yanlıştır. Bryennios, Sangarios’un membaları yanında bulunduğunu söyler (Remsi, 1960: 235-236) diye olayı sayfalarca tartışır ve Pontogefura’nın, beş gözlü köprü anlamında olması ihtimali üzerinde durur. Adapazarı girişinde “Beşköprü” yazan sarı bir levha var, ama köprü sekiz gözlü (!)
Sakarya’nın membaı ile mansabı arası 824 bm’dir. Bu Sangarios, birçok adı kaydedilen ağzı kaynağına yakın veya “seyri kısa” olan iki göl arasındaki “el-Battal” nehridir. Pontogefura, Boğaz Köprüsü demektir ve bu boğaz, Firikya Hellespontia ve Firigos Boğazı gibi adları bulunan Kemer Boğazı’dır. Köprü gerçekten Sangarios veya Menderes’in kaynakları yanındadır ve Bryennios haklıdır, çünkü Bryennios, 1116’da bu köprüden bizzat geçti.
Ritter de haklıdır, çünkü Zompos ile Pontogefura aynı köprüdür. Zompos (Yun. Kambur) ve Cibotos “kemer” demektir.
Kemer ve Firigos Boğazı adlandırmaları şayan-ı dikkattir. Ünlü Firik şehri Kelene, Dinar’da değil, Kemer Boğazı, “her yanı dik bayır Kelene Hisarı” (Arrianos, 1945: 66) ise, Yenice Sivrisi’ndeki kaledir. İskender, Ağlasun kalesini zaptettiği hâlde Kelene Hisarına saldırmayı göze alamamış; anlaşma yolunu seçmişti. “Her yanı dik bayır”, yuvarlak ve koni gibi demekti ve Şato Cingulaire (bel kemeri gibi yuvarlak kale) de, Yenice Sivrisi idi.
Son misâl: Remsi, İbn Hordazbih’in “sağari nehr-i Ammûri’ye 2 mil” kaydını, “Amuri'nin nehri olan Saghari'ye 2 mil” anladı (Remsi, 1960: 499). Hâlbuki “sağari nehr-i Ammûri”, Arapça “Ammûri nehrinin aşağısı” demekti ve bu nehir, İstros, Lampes, Rhyndakos, Khelidonia, Kıbakıb ve Kırlangıç gibi adları olan Uluborlu Popa (Papa) çayıdır. Papa çayının adının, Hadrianus döneminde Ryndakos olduğu anlaşılmaktadır (Yıldız, 2012: 123).
11. Çevirilere şüpheyle yaklaşılmalıdır. İngilizce bir eserde İstros- Tuna, Sarmatia- Rusya tercüme edilmişti ki, bu büyük hatadır. Bilge Umar, çevirilerinde Kersonnesos gördüğü her kelimeyi Gelibolu yapmıştır.
12. Kaynak eserlerde de hatalar olabiliyor. Mesela, Kinnamos’un, 1143 tarihindeki bir olayı, 1146 yılındaki bir olayla birleştirdiği ve karıştırdığını gördüm. Tarihçilerin kaynak tenkidi dedikleri, bu olsa gerektir.
13. Tarihçi, hata yaparım diye yazmaktan çekinmemelidir. Bilim adamı elbette hata da yapacaktır, ama yeni bulgu ve bilgilere göre iddia ve yazılarını güncellemelidir. Ben, tarihî coğrafya çalışmalarım sırasındaki hâlimi, büyük bir cangıl ormanında yol arayan, pusulası bozuk bir adama benzetirim. Bazen karşına hiç beklemediğin yeni şeyler çıkar.
Ormana dalmaktan çekinen, yeni şeyler bulamaz. Birçok buluş, böyle ortaya çıkmıştır. İşleyen demir ışılar. Benim yanlış yollara dalmam, nasıl kaçınılmaz ise, bilim adamı da hata yaparak doğruyu bulacaktır.
14. En mühim bir husus da, akademisyenin bu işe geniş zaman ayırması gerekir. Hâlbuki bizde akademisyen, basamakları çok hızlı tırmanmayı başarı sanıyor. Merhum Erdal İnönü’nün, “Öğretim üyelerinin yararlı araştırmalar yapmaları isteniyor, bekleniyor. Ama herhangi bir özgün araştırmadan sonuç almak için aylarca, yıllarca sürekli uğraşmak gerektiği hâlâ anlaşılmış değil” sözü, bizdeki hatayı gözler önüne seriyor. Bunun sonucu olarak, birçok kadim kentin yeri, Göller Bölgesi ve Batı Anadolu tarihi, Beylikler ve Osmanlı’nın kuruluş tarihi külliyen yanlıştır.
15. Verilecek daha onlarca misâl var, ama bu kadar yeter. Katkı verecek olanlara şimdiden teşekkür ederim.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com
Res.1- Müslüman es-Sem’anî’nin (Samonas) Kemer Boğazı’nda yakalanışı.