SURİYE POLİTİKASININ İFLASI YÂ DA ASLANI KEDİYE BOĞDURMAK
1.4.2017 tarihli Önce Vatan Gazetesinde yazdığım “Esat Yönetimi çok saygınmış!..”, 19.2.2022 tarihli ve 4 gün süren Esat Yönetiminin Meşruiyet Sorunu adlı makalelerde, Esat yönetiminin meşruiyetini kaybettiğini, onunla görüşme yaparak Suriye meselesini çözmenin mümkün olmadığını, aslında muhatap almanın bile mantıksız olduğunu yazmıştım. Ancak son zamanlarda muhalefetin ve Perinçekçi Aydınlık grubunun tesiri ile Türk dış politikası ağır bir yara aldı.
Muhalefet (Başta Ümit Özdağ ve CHP) ve Aydınlık grubu ne diyordu?
“Türkiye’deki Suriyeli mülteciler kovulsun, Esat ile görüşmeler yapılsın, Türk Ordusu Suriye’den çıksın!” Akıllara ziyan bu teklifler!?
Böyle diye diye AK Parti hükumeti bu teklifin çıkar yol olduğu zannına kapıldı, nihayetinde tarihin en büyük hatasını yapmaya zorlandı.
Türkiye ne zaman hata yapmıştı?
Türkiye-Suriye sınırının açılması, Esat ile dostluk ve işbirliği çalışmalarının en yüksek seviyeye çıktığı, ortak bakanlar kurulu toplantılarının yapıldığı bir dönemde işbirliği ve kardeşlik en yüksek seviyesine ulaşmıştı.
İşte bu noktada ABD’nin baskısı ile Türkiye’nin Suriye’nin demokratikleşmesi adına parçalanmaya zorlanmasına destek olması, Ahmet Davutoğlu’nun Hillary Clinton ile ‘çak’ yapması, Emevi Camii’nde Cuma Namazı kılmaya gitmesiyle tarihin en büyük yanlışına sürüklendi.
Milli Mücadele’den sonra Türk dış politikasının temel esasları şöyle tanzim edilmişti:
“Yeni Türkiye, eski Osmanlı topraklarını unutacak. Irak ve Suriye sınırlarına mayın döşeyecek, halklar arası irtibat kesilecek.
Araplar ilkel ve geri halklar olarak görülecek, onlarla hiçbir iş yapılmayacak, lisanımıza girmiş olan Arapça ve Farsça kelimeler temizlenecek, kelime ve terimler batıdan alınacak, batılı giyim kuşam benimsenecek, Ortadoğu’ya dair ne varsa silinecek!”
Neticede bu politikanın yanlış ve batı dayatması olduğu anlaşılınca halklar arası işbirliği yeniden başladı. Bundan Batı dünyası çok rahatsız oldu. İçerideki elemanları vasıtasıyla “Türkiye’nin Irak’ta, Suriye’de Libya’da Somali’de, ne işi var” demeye başladılar.
Katar’ı ağızlarına sakız ettiler.
Şimdi tekrar Suriye meselesine dönersek, hatırlayalım Suriye’de muhalifler isyan edip Esad’ı Şam’ın birkaç mahallesine hapsedince, ABD Dış İşleri Bakanı Yahudi John Kerry ne dedi?
“İslamcılar duruma hâkim oldu. Bunu kabul edemeyiz. Esat iş başında kalmaya devam etmeli.”
Hani Suriye’yi demokratikleştirecektiniz?
Hani insan haklarını temin edecektiniz?
Bunun için mi isyanları tahrik etmiş on binlerce insanın ölmesine sebep olmuştunuz.
Hani Arap Baharı?!
Dünya tarihi, milletlerin ve dinlerin mücadelesi tarihidir.
Son 2 asırdan beri Batı Dünyası, Yahudi sermayesi ile ittifak yaparak İslam Dünyası ve İslam’a saldırmaktadır.
ABD, Yahudilerin kurduğu ve idare ettiği bir şirket devletidir.
Amerika’da devlet, sermayenin devletidir, sınıf devletidir, sınıflar üstü devlet değildir.
Bu yüzden vatandaşlarına eşit muamele yapamaz. Köle-efendi ilişkisi süreklidir.
Amerikan Merkez Bankası (FED), Maliye Bakanlığı ve özel sermayesi Yahudilerin elindedir.
Bu yüzden Amerika’nın idealleri, ahlaki duruşu yok, çıkarları vardır. Bu çıkarlar Yahudi sermayesinin çıkarlarıdır.
Parasını Çin’e götürür yatırır, Çin’i ABD’ye rakip eder, Çin halkını karın tokluğuna köle gibi çalıştırır, elde ettiği kârı ABD’ye borç verdirerek tekrar cebine koyar.
Finans krizleriyle milletleri ezer, soyup soğana çevirir.
Ortada görünmezler, görünürde yapan Amerika’dır. Bu çarkın nasıl döndüğünü herkes az çok biliyor ve anlıyor.
ABD’nin Ortadoğu politikası, tamamen İsrail lobisi tarafından idare edilir. Aksini yapacak hiçbir başkan orada duramaz.
Trump, Başkanlığı döneminde ulus devlet refleksi gösterdi. ABD askerlerini Irak ve Suriye’den çekmeye kalktı, hemen iş başından uzaklaştırdılar. Çünkü İsrail lobisi, ABD’yi maşa devlet olarak kullanmakta, hedeflerini Amerika’ya yaptırtarak gerçekleştirmektedir.
Son zamanlarda Türkiye’nin kendi milli ve yerli silahlanma arayışları, İsrail lobisini rahatsız ettiği için F-35’leri vermediler, F-16 için ayak sürüyorlar, Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı karasularını 12 mile çıkartmak için kışkırtıyorlar.
16 MART 2023 TARİHİ İLE İFLAS EDEN POLİTİKA!..
ABD ve İsrail meselesini anlamak için eğer Erbakancı analiz tekniklerini kullanmaz, çatışmaları ABD ulus devletinin çıkarlarını koruma, milletler arası çatışma gibi anlarsanız, ABD’nin çelişkili davranışlarını anlayamaz, sebep-sonuç bağı kuramaz, ot gelir, saman gidersiniz.
Türkiye’deki iç muhalefet, Batılı işbirlikçiler üzerinden yönlendirilerek “Suriye’de ne işimiz var” dedirttiler.
Bunu diyenler; “ey Amerika, senin Suriye’de ne işin var, PYD’yi neden destekliyorsun, burada bulunmak için kim sana izin verdi, ne hakkın var” demiyor!?
Ya ne diyorlar?
“Türkiye, Esat ile görüşmeli, mültecileri göndermeli, Ordusunu Suriye’den çekmeli!..”
En temel yanlışlık ve teklif; “Tayyip Bey, Esad ile görüşmeli”, neredeyse “af dilemeli” noktasına gelmiştir.
Buna “aslanı kediye boğdurmanın Arapçası” denir.
Akıllara ziyan, mantıksızlığın sonucunu gördük.
Nitekim bu politika, 16.3.2023 tarihinde iflas etti.
Putin’in önderliğinde Moskova’da yapılan toplantıda Esat, "Erdoğan ile görüşmem” dedi ve iş bitti.
Düşünebiliyor musunuz?
Daha dün, Cemal Paşa adlı Osmanlı Valisinin idare ettiği Şam Vilayetimizin sözde devlet başkanı, Türkiye’deki batı yanlısı karar alıcılara ağır bir tokat attı.
“Türkiye’yi muhatap almam” dedi.
Devleti böyle bir onursuz duruma iten dış politikacılar, derhal görevden el çektirilmelidir.
Sonuç:
Türkiye, Suriye’den çıkmamalı, tam tersine hâkimiyet alanlarını genişletmeye devam etmeli (Kuzey Suriye’nin tamamında), PKK-PYD yapılanmasına müsaade edilmemeli, Şam şeytanını görevden uzaklaştırmaya odaklanmalı, Türkiye’deki batı yanlısı İsrail lobisinin belini kırmak için ne elinden gelirse onu yapmalıdır.
İşin doğrusu budur.
Bu da sosyal medya dahil batının nüfuz kurma araçlarının elinden alınmasıyla olur.
.
Suat Gün, dikGAZETE.com