Bugün ne hikmetse Koca Yusuf Pehlivanı hatırladım..
Nereden aklıma düştüyse işte..
İnsanlarımız futbolla yatıp futbolla kalkınca böyle değerler maalesef unutuluyor..
Halbuki işe sportif anlamda da baktığımızda böyle cihan pehlivanlarının futbolcudan basketçiden yada atletten veya voleybolcudan çok daha fazla ülke tanıtımına katkı sağladıkları görülür..
Neyse.. Biz Koca Yusuf’u anlatalım bugün.. Onun aziz hatırasını da anmış olalım..
Fransız sirk cambazı Pierre Daublier'in davetiyle Avrupa'ya ilk adımlarını atan Koca Yusuf, Filiz Nurullah ve Kara Osman, Fransa'nın pek çok şehrinde özellikle de Paris'te büyük ilgi gören güreş müsabaklarına imza atmışlardı..
Fakat bu pehlivanlarımızdan bir tanesi vardı ki hakikaten bambaşkaydı.. Onun adı Koca Yusuf'tu.. Boyunduruğu taktığı, tırpanı attığı zaman vay karşısındakinin haline!.. Yerleri öperdi rakip!..
Pierre Doublier ve diğer organizatörler Paris'te Koca Yusuf'un karşısına çıkacak rakip bulamayınca, pehlivanı Londra'ya götürdüler.. Londra'da da aynı zaferleri yaşadı Yusuf Pehlivan!.. Önüne geleni devirdi.. Karşısına kim çıktıysa minderi dar etti.. Ve önünde artık “Yeni Dünya” yani, Amerika vardı..
Fransa ve İngiltere'de alafranga güreş tutmaktan bıkmış olan Koca Yusuf, Amerika'daki güreşlerini alaturka, yani serbest stil tutacağını öğrenince bu seyahati kabullenmişti.. Fransa'dan vapurla yola çıkan Yusuf pehlivan, 18 Şubat 1898 günü Amerika'ya ayak bastı.. Yusuf, Amerika'ya gitmeden önce şanı ve şöhreti gitmişti..
Koca Yusuf’u, New York limanında pek çok gazeteci karşıladı. Hele de onun Osmanlı giyim kuşamıyla, heybetli görünüşü Amerikalılarda hayranlık uyandırmıştı..
Koca Yusuf, Amerika'da Şubat'tan Haziran'a kadar dört ay kaldı ve bu süre içinde New York, Philadelphia Baltimor, Boston, Rochester, Cheveland, Cinninatti, St. Louis, Chicago, Toronto ve Buffalo'da, Amerika'nın en ünlü güreşçileriyle kapıştı ve hepsinin sırtını yere vurdu.. Hele bir güreşi vardı ki unutulmaz!..
Amerika'nın en büyük güreşçilerinden olan Mike Roeber ile New York'taki ünlü Madison Square Garden salonunda yapmıştı güreşi ve tam 20 bin seyirci önüne çıkmıştı.. “Bu Türk ayısını ayaklarınızın dibine atacağım” diyen insan azmanı Roeber'i, daha 2.ci dakika dolmadan adeta paketleyip kaldırmış ve minderden aşağıda duran seyircilerin ayakları dibine fırlatmıştı..
“Koca Yusuf'un şakaya gelir tarafı yoktu. O, âlemlerin Rabbi olan Allah’a (CC) güveniyordu ve beş vakit namazını kıldığı gibi, her maça çıkmadan önce de Yasin'i Şerifi okuyup dua ediyordu.. Kısacası; Koca Yusuf, dinine bağlı bir Mümindi..”Amerika'da yaptığı, bütün güreşleri tek tek kazanan Koca Yusuf'un artık memleket özlemi başlamıştı.. Amerika'daki organizatörlerin “Gitme, burada kal seni imkâna ve paraya boğalım” demelerine rağmen ünlü pehlivan, kararını vermişti, memlekete dönecekti..
Ve 21 Haziran 1898 günü New York limanından hareket eden Fransız bandıralı “La Bourgogne” transatlantiği ile yola çıktı. 150 metre uzunluğundaki gemide 612 yolcu bulunuyordu.. 4 Temmuz sabahı aniden bastıran sis yüzünden, süvari Patrick Denocle, geminin hızını kesti.. Gemi ağır ağır ilerliyordu ki bir anda olan oldu.. İrlanda bandıralı "Cromartyshire" şilebi Koca Yusuf'un da içerisinde bulunduğu transatlantiğe çok şiddetli olarak ortadan vurdu.. Koskoca okyanusta görünmez kazalardan biri olmuştu.. Gemide büyük bir yırtık oluşmuştu ve tonlarca su gemiyi batırıyordu.. Yolcular panik içerisinde birbirlerini ezerlerken yolcuların doluştuğu flikalar hızla denize bırakılmıştı.. Tek kelimeyle can pazarı yaşanıyordu.. Bu arada pehlivanımız Koca Yusuf’da o hengamede canını kurtarmak in mücadele veriyordu..
Denize atlamıştı ve koca pençeleriyle bir flikanın kenarına yapışmıştı.. Koca Yusuf'un cüssesinden korkan ve “bu adam flikaya çıkarsa bizi de batırır” endişesine kapılan yolculardan bazıları Yusuf'un kafasına küreklerle vurmaya başlamışlardı. Fakat Yusuf bana mısın demiyordu ve çelik gibi pençelerini flikadan ayırmıyordu. Sonunda flika içindeki baltayı kapan bir yolcu, var gücüyle Koca Yusuf'un parmaklarına ellerine vurmaya başladı.. Elleri kopan Koca Yusuf kanlar içerisinde Atlantik Okyanusu'nun serin sularına kapılıp gitti..
Evet değerli okuyucular; insan nerede doğuyor, nerede ölüyor!..
Kaderinde kısmetinde ne varsa onu görüyor!..
1857 yılında o vakitler Osmanlı vilayeti olan Şumnu’nun Kareli köyünde doğan Yusuf pehlivanın sonu, Atlantik Okyanusu oluyor!..
Bugün ne bir mezarı, ne de bir mezar taşı var.. Ama inançlı bir müslüman olarak bildiğimiz Koca Yusuf, inanıyorum ki vefakâr Türk milletinin gönlünde yaşıyor!..
Allah rahmet eylesin!.. Ruhu için Fatiha!..Sami Özey, dikGAZETE.com