?>

Süleymanşah diye Karakozak’a başka mezar taşındı

Ramazan Topraklı

1 yıl önce

SÜLEYMANŞAH DİYE KARAKOZAK’A BAŞKA MEZAR TAŞINDI 

Özet

Makalenin amacı Mezar-ı Türk’ün Kutalmışoğlu Süleymanşah’a ait olduğu, onun kanı, canı ve iç organlarının Mezar-ı Türk’te, na’şının ise Halep kapısında bulunduğu ile na’şının Konya’da olamayacağı; bu sebeple de na’şının tesbit edilemeyeceğini ispat ve kafa iskeletine et giydirmenin ilmî bir hareket olmadığını göstermektir.

Süleymanşah, 1086 yılında, Sultan Aziz’in intiharından tam 790 yıl evvel, aynı 04 Haziran’da intihar etmiştir. 1973’de Karakozak’a nakledilen iskeletler başkalarına aittir ve Kutalmışoğlu Süleymanşah’ın türbesi ilk yerinde durmaktadır.

Açar Kelimeler. Kutalmışoğlu Süleymanşah, İznik, Mezar-ı Türk, Halep Kapısı, Konya, Prof. Erkan Göksu

Giriş

Prof. Erkan Göksu, 6 Tem. 2023 tarihinde @erkangoksu1 adresinden şu tivit’i paylaştı: “Konya'da Sultanlar Türbesi'nde yapılan çalışmada Kutalmışoğlu Süleymanşah'ın naaşının da tespit edilmesi her şey bir yana Türk tarihçiliği için önemli buluş. Bu vesileyle projeye emeği geçenlere bir kez daha şükranlarımı sunuyorum”.

Sevgili Hoca, umarım sıhhattedir; akıl sağlığı da yerindedir ve Sultanlar Türbesi’nde çalışan tarihçilerle ironi yapmaktadır. Değilse iş vahimdir; hem de çok vahim!

Konya’daki 10 sultanın hepsi de belli; ve aynı atadan. DNA testi neyi ispat edecek! Bir iskelet, kişinin boyu hakkında bir fikir verebilir, ama siması hakkında asla!

Onun için iskelete et giydirmek bir tarihçinin yapabileceği işlerden değildir! Konya-Künbedhâne’de bulunan Süleymanşah, Kutalmışoğlu Süleymanşah (1075-1086) değil, II. Kılıçaslan’ın oğlu Süleymanşah’tır (1196-1204).

Süleymanşah hakkındaki rivayetler

* Süleyman Antakya üzerine sefere giderken, İznik'de yönetimi Ebu'l- Kasım'a, kıyı bölgesini, Kapadokya'yı ve tüm Asya'yı (eyalet) çeşitli Beylere bıraktı. Tutuş ile göğüs göğüse savaşılırken, adamlarının Tutuş safına geçmesi üzerine Süleyman, savaş alanından uzaklaştı. Tutuş'un Beyleri O’nu buldular ve Tutuş’a götürmek istediler. Ama o, bir tehlike sezerek, gitmedi ve kılıcını kınından çekip, intihar etti [4 H 1086] (Anna, 1996: 194-197).

* İki ordu 5 H 1086 (18 S 479), Haleb'in üç mil yakını, 'Ayn Saylam (Selim) mevkiinde karşılaştı. Tutuş ve Süleymanşah arasında şiddetli bir savaş oldu. Çubuk ve sair Türkmenler, Tutuş tarafına geçmekle Süleymanşah'ın bozulmasına sebep oldular. Esir olmak tehlikesiyle karşılaşan Anadolu Sultanı savaş alanından uzaklaştıktan sonra atından indi; kalkanını yere koyup oturdu. Yetişen Tutuş'un askerleri kendisini götürmek istedikleri zaman da kılıcını çekerek intihar etti. Diğer bir rivayete göre de muharebe meydanında şehid edildi. Anna Komnena'nın rivayetine mukabil Haleb tarihçisi, Süleymanşah’ın cesedinin ölüler arasında bulunduğunu söyler. Tutuş, Süleymanşah’ın na’şını nefis bir kefene sararak cenazesini kaldırdı ve Haleb kapısında defnetti (Turan, 2018: 104-105) (Har.1).

* Türkiye Selçuklu devletinin kurucusu ve ilk sultanı sıfatiyle Süleymanşah Anadolu Türkleri arasında Gazilik payesini kazanmış ve efsanevi bir hüviyet almıştır. Filhakika, ilk Osmanlı tarih yazarlarına göre, Selçuklular'ın ceddi olarak gösterilen Süleymanşah Osmanlılar’ın da ceddi sayılmış; rivayetlere göre Urfa taraflarında bulunduktan sonra Fırat’ı geçerken boğulmuştur. Enverî de Süleyman'ı Kutalmış oğlu saymakla Selçuklu sultanının nasıl Osmanlı şeceresine intikal ettiğini gösterir. Tarih, Selçuklu Süleymanşah'ın Tutuş ile muharebede şehid olup Haleb kapısında defnedildiğini bildirdiği halde, efsane Osmanlı Süleymanşah'ın Fırat'ta boğulup Ca'ber kal'asına gömüldüğünü söyler. İhtimal ki efsanenin bu şekli alması Kılıç Arslan'ın Fırat'ın kolu Habur nehrinde boğulmasiyle de karıştırılmıştır. Kılıç Arslan'ın bu ölümünün Türkler arasında meşhur olduğuna dair İbnü’l-Esir'in rivayeti burada çok manalı bir hadise olarak kayda şayandır ki, Süleymanşah ve Kılıç Arslan'a ait hikâyelerin Türkler arasında nasıl acı bir hatıra ve akisler bıraktığını ve ne şekilde birbirine karışarak Osmanlılara intikâl ettiğini ifade eder. Lâkin Osmanlı veya Selçuklu Süleymanşah'a Ca'ber kalesinde isnad olunan ve asırlar boyunca sürüp, ilk Osmanlı tarihlerine kadar çıkan Mezar-ı Türk hakkında elimizde mevsuk bir kayıt mevcut değildir. Bu münasebetle Ca'ber'de sadece İmadüddin Zengi öldürüldü (1146), ama cesedi orada değil, Rakka'da defnolundu. Bundan başka Ca'ber kalesi Süleymanşah'ın ölümünden sonra Melikşah tarafından alınmış olup Haleb kapısında yatan Süleymanşah'ın oraya (Ca’ber) nakledilmesi için ne bir delil, ne de bir sebep vardır. Böylece Süleymanşah medfeninin ve Türk Mezarı’nın Ca'ber'de bulunduğuna dair eski rivayetleri teyit etmek mümkün olamamıştır. Osman ve Ertuğrul Gazi'nin ceddi Süleymanşah'ın Selçuklu Süleymanşah ile karıştığı veya birleştiği meydana çıkarken Osmanlı ananesi Osman Gazi'nin Selçuk sultanı için: "Eğer eydürse kim ben âl-i Selçukum dirse, ben had Gök-alp nesliyüm. Eğer bu vilâyete (Anadolu'ya) ben anlardan öndin (önce) geldim dirse Süleyman-şâh anlardan had öndin geldi ... " ifadesini kullanarak Süleymanşah'ı benimser ve Selçuklulara vermez (Turan, 2018: 109-110).

* İznik Sultanı her yönden kaçmağa ve dağılmaya başlayan ordusunu toplamak için boş yere uğraşıp durdu. Sonunda kendisi de geri çekilmeğe başlayarak kaçmak zorunda kaldı ve sapa bir yöne çekilerek orada saklandı. Düşman ordusunun bazı ümerası onu bu saklandığı yerde buldular. Arkalarından gelip Tutuş’a teslim olmasını söylediler. Fakat Süleyman razı olmadı. Zorla götürüleceğini anlayınca, hançerini çekerek kendisini öldürdü. Bütün Arap tarihçileri bu hükümdarın H.478 senesinde vefat ettiğini yazmaktadırlar. Tarihçi Ebül Mahasin bu zatın attan düşüp öldürüldüğünü söylemektedir. Tarihçi Anna Komnena ise intihar ettiğini yazmaktadır. Başka tarihçiler ise savaş alanında ölü düştüğünü söylemektedirler. Bu savaştan sonra Halep kenti, artık kapılarını galibe açar görünüyordu. Fakat Süleyman’ı aldatmış olan Hatini Oğlu, Tutuş’a karşı da aynı yolu izledi. Tutuş ahalinin teslim olacağı ümidiyle Süleyman’ın cesedini Halep’e taşıtmıştı. Vali vakit kazandı. Sultan Melik Şah’ın buyruklarını beklemek üzere birçok vaadlerde bulundu. Az sonra da Sultanın buyrukları da gelmiş oldu. Bunu üzerine Tutuş, isteklerinde ısrar ve cesaret edemeyerek geri çekildi. Sene MS 1086” (Deguignes, 1976: 1075-1076).

Süleymanşah Türbesi hakkındaki rivayetler

Eğirdirli gezgin 1901’de Beylan (Belen), Halep ve Ebû Hureyre yoluyla Deyrizor’a giderken “Ebu Hureyre RA hazretlerinin merkad-ı mübarekeleri Suriye sahrasının sekeneden hâli mahallinde ve cedd-i emced-i hazret-i hilâfetpenâhi Süleyman Şah cennetmekânın türbeleriyle Ca'bir Ka'lası karşısındadır” der (Süleyman Şükrü, 2013: 117 ve 1/400 bin ölçek, Kiepert Har. Halep Paf.1911: ‘Ayn el-Mubârek, Karakol, Ebû Hureyre). ‘Ayn Saylam (Selim), ‘Ayn el-Mübârek; Karakol ise Süleyman Şah’ın türbesi için yapılan Karakol olmalıdır. ‘Ayn Selim ve harp yeri olan Harbil (Har. Gn. Md. Halep Paf.1948) ile Karakol arası kuş uçumu 125 km kadardır (bk. Har.1 ve 2). 

Yılmaz Özdil, 12 Ekim 2014: Sözcü Gazetesindeki köşesinde Süleyman Şah Türbesi adlı makalesinde özetle; “Süleyman’ın hangi Süleyman olduğu belli değil; kimine göre Osman Gazi’nin dedesi, kimine göre Kılıçaslan’ın babası. Türbenin yeri de orası değil. 1938’de türbenin muhafız kıtası için yeni bir karakol inşa edildi, küçük bir pürüz vardı, karakolu türbenin yanına inşa etmemişlerdi, bir sene sonra, 1939’da, karakolun yanına yeni türbe inşa edildi, karakolu türbeye getireceklerine, türbeyi karakola götürdüler. 1973’de Suriye baraj yapmak istedi ve türbeyi 15 (kuş uçumu 50) km uzağa taşıdık. Türbe yerini, İçişleri Bakanlığını temsilen Albay Necabettin Ergenekon belirledi. Albayın soyadı aslında Baltacı idi” der. Albayın oğlu da, Fesbuk hesabından benzer şeyleri paylaşmıştır.

Erhan Afyoncu, Mart 2015 tarihli Süleyman Şah Türbesi adlı kitapta özetle şöyle der:

Aşıkpaşazâde, Neşrî, Oruç Beğ, İbn Kemal, Hadîdî, Lütfi Paşa, Seyyid Lokman, Ramazanzâde, Gelibolulu Mustafa Âli, Hoca Saadeddin, Mehmed b. Mehmed, Mehmed Hemdemî, Nihâdî ve Müneccimbaşı gibi Osmanlı tarihçileri ve bazı Anonim Tevârih-i Âl-i Osmanlar, Ertuğrul Gazi’nin babası Süleyman şah’ın Halep tarafında bulunduktan sonra Fırat’ı geçerken boğulduğunu ve Ca’ber Kalesi’nin yakınlarına gömüldüğünü söylerler (s.11).

Necib Asım (öl.1935) ve Mehmed Arif (öl.1897) şöyle derler: “Ca’ber Kal’a’sının şimâl-i garbîsinde olan türbe, murabbâü’ş-şekl (92,6mx95m) bir havlı ile çevrilmiş bir saha dâhilindedir; müstatülü’ş-şekl ve 14 m tulünde ve yedi m arzında olup Süleyman Şâh’ın mezârı mihrâbın karşısında ve ortadadır. Türbede kitâbe ve asâr yoktur. Mahallî rivâyetine nazaran mine’l-kadîm mevcûd olub Cemil Paşa’nın Haleb vâliliği zamanında (1880-1887) ta’mir ve havlı ile bir oda ilâve edilmiş ve türbedara maaş tahsis olunmuştur” (s.20-21).

[Âşık Paşa(zâde) tarihi] şöyle anlatıyor: “… Geldikleri yola gitmediler, vilâyet-i Halebe geldiler. Caber kalesinin önüne vardılar. Ve ol arada (Fırat) ırmağı önlerine geldi, geçmek istediler. Süleyman Şah Gaziye ettiler: Hanım, biz bu suya depti, önü yarmış, at sürçtü. Süleyman Şah suya düştü. Ecel mukaddermiş Allahın rahmetine kavuştu. Sudan çıkardılar. Caber kalesinin önüne defnettiler. Şimdiki hinde ana “Mezar Türk” derler (s.23).

Afyoncu şöyle kanaat belirtir: “Karakolun yapılmasının yanı sıra eski türbe tamamen harap olduğu için hemen yanına yeni bir türbe inşa edilip, 1939’da mezarın buraya nakledildiği ifade edilir. Ancak yapıldığı iddia edilen nakille ilgili elimizde somut bir bilgi bulunmadığı gibi mevcut bilgiler ve resimler de bu hususu teyit etmemektedir. Türbe inşaatıyla ilgili bir ihale ilanı veya gazete haberine rastlanmamıştır. 1938’deki resimlerinden türbenin harap bir vaziyette olmadığı da görülüyor. Mimar Doğan Enginbaş, türbe için “Süleyman Şah’ın Fırat kenarındaki türbesi Selçuklu motifleriyle süslenmiş, çöl karakterinde, kerpiçle yapılmış” demektedir. Türbenin taşınıp-taşınmadığı konudaki en önemli bilgi ise, 1973’te Karakozak’ta nakli gerçekleştiren dönemin Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Tayyar Altıkulaç’ın hatıralarında geçmektedir. Altıkulaç hocamız, mezarların türbenin mahzeninde olduğunu ifade etmiştir. Süleyman Şah’a atfedilen mezarın Türkiye Selçuklu sultanları, Mevlana ve Fatih Sultan Mehmed gibi birçok Türk büyüğünün mezarları gibi zîr-i zemîn bir kabir olduğunu anlıyoruz. Tayyar Altıkulaç, ayrıca cesetlerin kemiklerinin ilk defnedildikleri gibi muntazam vaziyette bulunduğunu söyler. Eğer 1939’da mezar nakli gerçekleşmiş olsaydı cesetlerin iskeletleri bozulurdu ve büyük ihtimalle mezarlar bir daha zîr-i zemîn olmazdı” (s.37-38).

Erhan Afyoncu, s.67-68’de de şu kronolojiyi verir:

1200’ler, Süleyman Şah’ın Caber Kalesi önlerinde Fırat’ta boğularak öldüğüne inanılan tarih.

1400’ler, Türbe, sıtma hastaları ve hasta atları tedavi etmek için bir ziyaretgâh oluyor.

1882 Ocak, Süleyman Şah mezarının üzerine türbe yapmak için ilk defa Halep Vilâyet Meclisi talepte bulunur.

1884 Temmuz, türbenin yapılması için II. Abdülhamid’den izin alınır.

1887, türbe inşası çalışmaları tamamlanır.

1910, Halep Vilâyet Meclisi türbenin tamiri için İstanbul’a müracaat eder.

1921, 20 Ekim, Ankara İtilafnâmesi ile (8797 m2 arazi üzerindeki) türbe, Türkiye toprağı kabul edilir.

1923, 24 Temmuz, Lozan Antlaşması ile de türbenin bulunduğu 8797 m2 arazi Türkiye toprağı kabul edilir.

1926, 30 Kasım 1925’te çıkarılan kanun gereği olarak türbe Maarif Vekâletine bağlanır.

1931, Türbe ve Zaviyeler Kanununa göre maaşı kesilen Türbedarın dilekçesi hükümetçe gündeme alınır.

1936, Türbeyi koruyan Jandarma Saygı Kıtası için bir karakol yapılması için yazışmalar başlar.

1937, 23 Haziran, Jandarma Saygı Kıtası için karakol yapılmasına ödenek ayrılmasına kararnâme çıkar.

1938, Haziran, Süleyman Şah Türbesi için yapılan karakol resmen açılır.

1949, 8 Eylül, türbeyi koruyan askerlerin maaşları arttırılır.

1956, 5 Ağustos, Halep’teki bir toplantıda, türbeyi koruyan askerlerle ilgili yeni bir düzenleme yapılır.

1966, Suriye, Tabka Barajı (Fırat Barajı) çalışmaları sebebiyle türbenin taşınmasını ister.

1973, 24 Aralık, Süleyman Şah’ın kabri (Ca’ber’e kuş uçumu 50 km olan Karakozak’taki) yeni yerine taşınır.

1975, Süleyman Şah’ın kabri üzerine yeni bir türbe inşa edilir (Karakozak, sınıra kuş uçumu 35 km).

1990, Suriye, Fırat üzerine Teşrin Barajı yapmak isteyince, türbenin tekrar taşınması gündeme gelir.

2004, 13 Mayıs, Türkiye ve Suriye heyetleri arasında türbe için bir tahkimat projesi imzalanır.

2005, Başbakan Erdoğan’ın Suriye ziyareti öncesinde türbe tekrar gündeme gelir.

2006, Ağustos, Bakanlar Kurulunda türbeyle ilgili 22 maddelik yeni bir protokol kabul edilir.

2007, Kültür ve Turizm Bakanlığı türbenin baraj sularından korunması için 4,5 milyon YTL bir tahsisat ayırır.

2015, Türbe (sanduka haysiyet kırıcı bir şekilde) 21-22 Şubat gecesi Birecik’e getirilir; eski yeri imha edilir.

Türbeyle ilgili Erhan Afyoncu’da bulunmayan bazı bilgiler:

1900’ler, Eğirdirli Süleyman Şükrü, Deyrizor’a giderken bu türbeyi zikreder (Süleyman Şükrü, 2013: 117).

1911, 1/400 bin ölçekli Kiepert Har. Halep Paftası, türbe için yapılan Karakol görülmektedir (bk.Har.2).

1933, Karakol ve askerlerin zor hâli öğrenilir. J. Gn. Komutanlığına bir yazı yazılır (Madanoğlu,1982: 130).

Refik Turan ve Güray Kırpık, 2018’de çıkardıkları Süleymanşah adlı kitapta, türbe yerine, Süleymanşah’ın Selçuklu Süleymanşah değil, Ertuğrul’un atası Süleymanşah olduğu iddiasını öne çıkarmışlardır.

Tartışma

Savaş alanı, ‘Ayn Selim [‘Ayn el-Mubârek], yâni Harbil [Harb-il] bölgesidir [Kiepert, Halep Paf.1911, Har. Gn. Md. Halep Paf.1948].

Anna Komnena, Deguignes ve Osman Turan’a ait metinlerden Kutalmışoğlu Süleymanşah’ın yenilmesi üzerine savaş alanından uzak bir yere kaçtığı; yakalanması üzerine oracıkta intihar ettiği; Tutuş’un daha sonra na’şını Halep’e taşıttığı ve Halep kapısında defnettiği; böylece O’nun iki mezarının varlığı anlaşılmaktadır.

150-200 yıl geç yazan, Ertuğrul ile atasını Ahlat, Halep ve Ankara ile ilişkilendiren Osmanlı tarihçileri, Ertuğrul ile Osman’ın Göller Bölgesi’ndeki faaliyetlerini bilmezler ve Tarihî Güzide gibi çağdaş kaynaklarla çelişirler. Onun için Osmanlı tarihçisinin, Osmanlı’nın kuruluşuyla ilgili verdikleri bilgilere itibar edilemez.

Ertuğrul Gazi’nin babasının adının Süleyman olduğu açık değildir. Ertuğrul ve oğlu Osman, Göller Bölgesi’nde faaliyette bulundular.

Ertuğrul’un dedesi Gündüz, atası Oğuz/Kaya(ı), oğlu Osman (Halkokondiles, 2014: 17, 23, 29, 31 ve Tarihî Güzide) ve O’nun oğlu Orhan, Aralık 1326’da Dündar Bey katledilene kadar (Kofoğlu, 2022: 249) Menteş-şah ile oğulları Hamid, İlyas ve Dündar Beylere tâbi olarak Eğirdir Gölü’nde denizcilik yapmışlardır.

Timurlenk’in Yıldırım için “senin kökenin denizci bir Türkmen’den öteye gitmez” demesi bu yüzdendir (Arundell, 2013: 35). Uc Gazisi Menteş-şah (Mehmet Bey) ve oğullarına ait başarılar, bilâhare Ertuğrul ve Osman Beylere mâl edilmiştir. Bir Fırat’tır gidiyor; Fırat, Arapça hızlı akan tatlı su demektir.

El-İdrîsî (1100-1166), Uluborlu Popa çayı için “Kıbakıb adında fırat”, yâni Kırlangıç adında tatlı su der. Buna göre Hoyran ve Eğirdir Gölleri arasındaki ırmak “fırat” olup, Ertuğrul’un atası Kaya (Oğuz) Bey, büyük ihtimal iki göl arasındaki ırmakta boğulmuştur.

Mehmet Beyin Kaya(ı) Beye verdiği “kıyı namında olan diyar”, Eski Eğirdir Gölü’nün kuzeydoğu sahilleridir (Şikârî, 2015: 192).

Osman Bey’e atfedilen "Eğer eydürse kim ben âl-i Selçukum dirse, ben had Gök-alp nesliyüm. Eğer bu vilâyete ben anlardan öndin (önce) geldim dirse Süleymanşâh anlardan had öndin geldi" sözü, Osmanlı tarihçisinin uydurmasıdır. Ayrıca Halep’e gelen birinin tekrar şarka dönüp, Halep’in 140 km güneydoğusundaki bir yerden Fırat’ı geçmek istemesi de izah edilemez.

Osman Beye üsteki sözü yakıştıran tarihçinin bir faydası olmuştur. Şöyle ki, Kutalmışoğlu Süleymanşah’a ait mezar, bu sayede, Osmanlı tarafından günümüze ulaştırılmıştır.

Böylece Kutalmışoğlu Süleymanşah’ın intihar ettiği yer, yâni kanı, canı ve iç organlarının gömülü olduğu yer kaybolmamıştır. Osman Turan, her şeyi çok güzel izah etmesine rağmen, Kutalmışoğlu Süleymanşah’ın iki mezarının olabileceğini düşünememiştir.

Kutalmışoğlu’nun na’şı, Halep’e taşındığı ve orada gömüldüğüne göre 1973’de Mezar-ı Türk’ten Karakozak’a nakledilen iskeletlerin Süleymanşah’la ilgisi yoktur.

O’nun iç organlarının gömülü olduğu mezar, Caber Kalesi’nin kuzeybatısında, Fırat ırmağının sağ sahilinde ve hâlen Fırat Barajı altında duruyor demektir. Özdil ile Afyoncu’nun 1938 ve 1939 yıllarındaki mezar nakli için şüphe izhar etmeleri bu yüzden olmalıdır (bk.Har.1 ve 2).

Türbe nakli şöyle olsa gerektir: Süleymanşah’a ait na’şın Halep’te bulunduğunu bilmeyen görevliler, 1935’li yıllarda Süleymanşah’ın türbesinde iskelet bulunmadığını bir şekilde fark edince şaşırmış olmalılar ki yeni karakolu, içinde iskelet bulunan başkalarına ait mezarlar yanına, yeni türbeyi de bu mezarlar üzerine inşa etmiş olmalılar.

Sonuç

Tarihçi O. Turan ve Deguignes’e ait metinlere göre Süleymanşah’ın na’şı Halep’e taşınmıştır. Süleymanşah’ın kanı, canı ve iç organları Mezar-ı Türk, na’şı ise Halep şehri kapısındadır ve 1080 ile 1097 arası başkent, Bursa-İznik olup, Süleymanşah’ın kemiklerinin Konya’ya taşındığına dair bir belge ve bilgi yoktur. Onun için kemikler üzerinde DNA testi yapmak ve kafatasına et giydirmek abesle iştigaldir.

Hükümetimizden, Suriye ile yapılacak olan bir antlaşmada Kutalmışoğlu Süleymanşah’ın 8797 m2 alan üzerindeki ilk mezarına sahip çıkmasını rica ediyorum.

Makalede anlatmaya çalıştığım Mezar-ı Türk hadisesi, başımıza gelen birçok felâketten sadece biridir.

Sorumlular ve tarihçiler de, Nihal Atsız’ın 82 yıl önce yaptığı, “Bugünkü Türk tarihi bir vukuat yığınıdır. Bu dağınıklıktan başka verilen malûmatın da baştanbaşa yanlış olduğu düşünülürse Türk tarihinin ne acıklı bir halde olduğu kolaylıkla anlaşılır” şeklindeki eleştiriden maalesef ders almış değiller (Atsız, 1941: 6).

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com

Kaynaklar

Afyoncu, Erhan (Mart 2015): Süleyman Şah Türbesi, Üsküdar Belediyesi-İstanbul.

Anna Komnena (1996): Alexiad, Malazgirt’in Sonrası, Çeviri: Bilge Umar, İnkılâp Kitabevi-İstanbul.

Arundell, F. V. J. (Eylül 2013): Anadolu’da Keşifler, Çeviri: Topbaş Atabay, Sistem Ofset-Ankara.

Atsız (1941): “Türk Tarihine Bakışımız Nasıl Olmalıdır?” Çınaraltı, Cilt 1, Sayı 1, s. 6 (Seçmeler)

Deguignes, Josef (1976): Büyük Türk Tarihi Cilt 4, Çeviri: Alpay, S.-Komisyon, Türk Kültür Yay.-İstanbul.

Khalkokondiles (Halkokondiles), Laonikos (2014): The Histories, 1. Bölüm, Çeviri: Kaldellis, Anthony, Londra.

Madanoğlu, Cemal (1982): Anılar (1911-1938) 1, Çağdaş Yayınları, Etiler.

Kofoğlu, Sait (2022): “Hamid Oğulları Beyliği”, Türk Devletleri Tarih ve Kültür Atlası, Yay. Haz. A. Özcan-F. Başar, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı, Nata Vakfı, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, Türk Kül. Hizmet Vakfı Yay, tkhv@org.tr -İstanbul, s.249-251.

Özdil, Yılmaz (12 Ekim 2014): “Süleyman Şah Türbesi”, Sözcü Gazetesi (erişim 1 Ağustos 2023).

https://www.sozcu.com.tr/2014/yazarlar/yilmaz-ozdil/suleyman-sah-turbesi-620154/

Süleyman Şükrü (2013): Seyahatü’l-Kübra, Yay. Haz. Hasan Mert, Türk Tarih Kurumu-Ankara.

Şikârî (2005): Karamannâme, Yay. Hazır.: Metin Sözen-Necdet Sakaoğlu, Karaman Valiliği-Karaman Belediyesi-İstanbul.

Turan, Osman (2018): Selçuklular Zamanında Türkiye, 16. Basım, Ötüken Neşriyat AŞ-İstanbul.

Turan, Refik-Kırpık, Güray (2018): Süleymanşah, Türk Tarih Kurumu-Ankara.

Açık. Ramazan Topraklı, 04 Haz. 2023, “Süleymanşah’ı rahmetle anıyoruz”, dikGazete.

.

YAZARIN DİĞER YAZILARI