Engellilik, her alanda dikkat ve hassasiyet gerektiren bir süreç.
Hayatımızın her aşamasında karşılaştığımız ‘engellerin’ nasıl aşaılbileceği hususunda, yeri gelir büyük çabalar sarf ederiz. Tabii ‘Bazı uygulamalar, söz kadar kolay değildir’ derken, kelimelerin yazılış şekline takılmamak gerek.
Peki, bu yaklaşımı nasıl sağlam temellere oturtabiliriz?
Bir uzvu olmayan veya uzvunu tam kullanamayan bireyler için ‘engelli’ ifadesi yerine, geçmişten günümüze “özel, özel gereksinimli, ayrıcalıklı, özürlü, kör, sakat, sağır” gibi kelimelerle anlatılmak istenmektedir.
Her dönemde, farklı tanımlara rastlamak mümkün.
Acaba diyorum, tüm mesele bu mu?
Oysa ki bu tanımlara takılıp kalmaktan daha ziyade her bir bireyin topluma katılımı, hayata uyumu kolaylaştırma ve kaliteli hayat sürdürme konusunda daha titiz davranmamız gerekmez mi!
Kelimelerin yerlerini değiştirmekten ziyade, bireylerin toplum içinde var olmaları ve hayatlarını kimseye ihtiyaç duymadan sürdürebilmesinin önem taşıdığını, bu hususta yapılan araştırmalarda da görmekteyiz.
Bu bağlamda, bakış açısı olarak toplumdaki acıma, küçük görme, garipseme, gibi olumsuz ve kaygı uyandıran yaklaşımları ortadan kaldıracak imkân ve şartların oluşturulması, önemli bir konu olsa gerek...
Her defasında önemine vurgu yaptığımız gibi, engel tanımayan bireylere gerekli imkân verildiği takdirde, neleri başardıklarına bizzat şahit olanlardanız.
Bunu, çalışma alanımız olan spor faaliyetleri ve organizasyonlarında gözlemlemek mümkün.
Aşağıda bahsedeceğimiz örneklerden hareketle, spor, engelleri aşma ve başarılar elde edebilme sürecinnin önemli halkasını oluşturmaktadır.
‘Herkes bir engelli adayı’ sözünün önemini, çevremizdeki örnek hayat hikâyelerinde görmek mümkün.
İşte bu çerçevede özel gereksinimli bireylerin hareket ve egzersizle başlayan ve sportif başarılarıyla zirve yapan o süreç karşısında ‘engelli/özürlü/sakat’ gibi kelimelerin nasıl ortadan kalktığını, bu ifadeyi kullanan kişilerin, karşısındaki kişiye yakıştırdıkları (bilerek veya bilmeyerek) bu tür ifadelerden dolayı ne kadar mahcubiyet yaşadıklarını görmek mümkün olacaktır…
Sporun araç olarak kullanılması, yeri geliyor hayali dahi kurulamayan başarıların kapısını aralıyor.
Toplum olarak ‘yapamazsın’ sözünün yerine, ‘yapabilirsin’ ifadesinin kullanılması, işte o engelleme dediğimiz ön yargının da üstesinden gelinmesine sebep oluyor.
Bunun en bariz örnekleri ulusal ve uluslararası spor organizasyonlarında yaşanmaktadır.
Paralimpik oyunlarında görme engelli sporcuların şampiyon olmaları, Hentbol, Voleybol ve Futbol branşlarında İşitme Engelli Olimpiyatlarında yaşanan şampiyonluklar, Tekerlekli Sandalye Masa Tenisinde Olimpiyat Şampiyonu olan sporcularımız.
Elde edilen bu başarılar, elbette ki tesadüfi değil sistemli, planlı çalışmanın karşılığı.
Şimdi bu başarıları elde eden bu sporculara engelli/özürlü/sakat demek, başarının mimarlarına büyük haksızlık olmaz mı?
Burada asıl önem taşıyan ve altı çizilmesi gereken husus, başarıya giden yolun ne kadar meşakkatli olduğu gerçeğidir.
Her bir sporcunun hayat hikâyesindeki ince ayrıntılarda, konunun hassasiyet boyutuna rastlamak mümkün…
Gerçek hayatta önem taşıyan ‘nicelik’ değil de ‘nitelik’ değil midir!
Hareket ve egzersiz, bedenin eğitilmesiyle elde edilen sportif başarılar, insan unsurunu ön plana çıkarırken, söz konusu ‘engelli’, ‘özürlü’ veya ‘sakat’ gibi kelimeleri de değersiz hale getirmektedir.
Bu demek oluyor ki, daha çok bireyin sporun içerisine katılım sağlaması, o denli sözcüklere takılıp kalmamak, hatta olumsuzlukların hayatımızdan bertaraf edilmesi manasına gelir.
Bugün yazımızı, Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi Yener Şişman’ın “Özürlülük Alanında Kullanılan Kavramlar Üzerine Genel Değerlendirme” başlıklı makalesinin sonuç bölümünden tamamlayalım;
“Asıl kırıcı olan kullanılan sözcük değil, o sözcüğün ifade ettiği grubun içinde bulunduğu güç şartlar ve olumsuz toplumsal konumdur.
Bu durum değişmediği sürece, bugün kırıcı olmadığını düşünerek kullandığımız ‘engelli’ gibi sözcüklerin anlamı da zaman içerisinde olumsuzlaşacaktır…”
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com