Düşüncenin bireysellik ve duygusallığın ötesine geçmesi ile üretim ve kazanım süreci de başlamış olacaktır. Engelli bireylerin, engeli bulunmayanlarla birlikte aynı ortamlarda yer almalarının yanı sıra üretken olmalarının, fiziksel ve zihinsel yararlarını tahmin etmek de güç olmasa gerek.
Engeli nedeniyle, toplum içerisine çıkmakta endişe taşıyan bir bireyin, sportif başarısı ve hayatının devam eden sürecinde elde ettiği bilgi, beceri ve üretkenliğini gelecek nesillere aktarmasını düşünebiliyor musunuz!
Bu olumlu yaklaşımın, başlangıcı ve sonrasının nasıl olacağı konusu, çok çeşitli örneklerde mevcut.
Geriye, örnek uygulamalar göz önüne alınarak, uygulamaları geliştirmek kalıyor...
"Engelli" tanımına tezat, beden eğitimi ve sporla engelleri bizzat aşarak hayatını sürdüren pek çok arkadaşımız mevcut.
Örnek hayatını, önceki yazılarımızda yine bu satırlara taşıdığımız Kemal Okur kardeşimiz, dışarıdan “dezavantaj” olarak görünen/yorumlanan ayağındaki rahatsızlığı, Üniversite sıralarında, spor salonlarında azmi ve çalışkanlığıyla nasıl avantaja çevirdiğine bizzat şahit olanlardanım.
Marmara Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu (1994-1998) mezuniyetinden sonra, Tekerlekli Sandalye Basketbol ve Tenis Milli Takım sporculuğu ile Beden Eğitimi Öğretmenliğini bir arada sürdürdü. Şimdi ise Antrenörü olduğu Basketbol Milli Takımı'mızda Şampiyonluklar yaşıyor. Kemal kardeşim örnek isimlerin öncülerinden….
Doğuştan ve sonradan bir uzvu eksik veya, var olan uzvunu tam olarak kullanamayan bireylerin, fizik tedavi ve rehabilitasyon amaçlı başladıkları hareket ve egzersizlebirlikte, programlı fiziksel aktivitelerin yarışma kategorisine sokulduğu spor faaliyetleriyle birlikte ne kadar yol alındığını hep birlikte görmekteyiz.
Engeli ne olursa olsun, her vatandaşın yapabileceği bir spor dalı mutlaka ki mevcut.
Yeter ki haberdar edilsin, yeter ki bireylerin katılım sağlanması için ortam hazırlansın.
O imkânlar oluşturulduğunda, kişinin üretkenliği de sonuca kazanım olarak yansıyacaktır.
Üzerinde hassasiyetle durduğumuz bir tezimiz vardı; "Her çocuğun mutlaka bir yeteneği vardır, yeter ki konunun uzmanları/eğitmenler hassasiyet gösterebilsinler…"
Tıpkı, kardeşimiz Kemal Okur örneğinde olduğu gibi, sporculuktan antrenörlüğe terfi etmiş veya o yolda hayatını sürdürmek isteyen sporcu örneklerine rastlamak mümkün.
Milli Takım'da masa tenisi antrenörlüğü yapan amcasını örnek alarak bu spora başlayan Dindar Mühürdaroğlu, hedefini “Şampiyon sporcular yetiştirmek” olarak belirlemiş ve onun için yola koyulmuş.
Konuşma güçlüğü çeken ve kolunda “platin” takılı olmasını kendisine ‘engel’ olarak görmeyen Hakkarili 24 yaşındaki sporcu, 2 yıl önce Milli Takım’a, sonrasında ise Lüleburgaz Gençlik Spor’a transfer olmuş.
Mühürdaroğlu, şimdiden hedefini şöyle ortaya koyup "2020 Paralimpik Oyunlarında Allah nasip ederse ülkemize madalya getirmek istiyorum" diyor.
Kendisiyle yapılan röportajda, “Şu an 10-15 sporcum var. Hem kendimi hem de onları çalıştırıyorum. Günde 4-5 saat antrenman yapıyoruz. Bu sporcular geleceğin şampiyonları olacak... Allah nasip ederse masa tenisinde Hakkari’yi çok daha iyi yerlere getireceğiz.”
Yine Anadolu Ajansı’nda yer alan "Down sendromlu sporcudan ortak kulaç" başlıklı haber dikkatimizi çekti.
Haber, yazımızın içeriğiyle de bağdaşıyordu.
Yazıda, Milli Takım’da yüzme branşını aktif olarak devam ettiren Hasan Gökhan Kotan’ın, 2 down sendromlu sporcuya yüzme öğreterek antrenörlük kariyerine ilk adım/kulaç atışından bahsediliyor...
Bir önceki yazımızda da değindiğimiz gibi, istihdam konusunda önem taşıyan husus, hareket ve egzersiz aracılığıyla ‘engelini’ unutan bireylerin, istihdam ve sosyal hayatın içinde yer almasıyla birlikte, bireysel ve toplumsal üretkenlik ve mutluluk sağlanmış olur…
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @ahmetgulumseyen , @dikgazete