Engelli bireyler için spor (hareket ve egzersiz) ile rehabilitasyon (tedavi) vurgusu yaparken, onlar hakkında bilmemiz gerekenlerin ‘ayrıntıları’ önem taşımakta. Nasıl ki bir doktor hastayı görmeden teşhis koyup, tedavi uygulayamaz, toplumda engelli (özel/ayrıcalıklı) olarak tanımlanan bireyler ile ilgili yapılan araştırmalarda, bu husus da önem taşımakta.
Yapılan her bir çalışma, hayata geçirilecek her bir proje/uygulama destekleyici olmakta.
Müstakil Sanayiciler ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından hazırlanan ve 2011 yılında “Cep Kitaplığı" serisinden Mustafa Öztürk’ün yayına hazırladığı "Türkiye’de engelli gerçeği" isimli kaynağın içeriğinde önemli bilgiler mevcut.
Peki, "Bu kaynak ile engelli bireylerin spor yapması arasında ne tür bir ilişki kurulabilir?" sorusu akla geldiğinde ise, insanın olmadığı yerde ‘hareket’ olmayacağından, günlük hayatın içerisinde yer alan her bir olayın tespiti, çalışmanın önemli unsuru olmakta. İşte o vakit, kimlere ‘hitap’ ettiğimiz ve uygulamalardan elde ettiğiniz sonuçları daha net görme ve anlama durumunda oluruz…
"Eşit haklar için tüm engelleri kaldıralım" başlığı altında, kitabın önsözünde yer alan Türkiye’de her dokuz kişiden birisinin ‘engelli’ olduğu vurgusu yapılırken, engelli vatandaşların sosyal, kültürel ve ekonomik hayata entegrasyonunun sağlanmasının önemine değiniliyor.
Engelli vatandaşların bu sayede hayata sarılmaları ve geleceğe güvenle bakmaları sağlanacağı belirtiliyor.
Sağduyu ve adalet meselesinin uygulanır olmasında “Eşit muamele, itibar, yaşantılarını bağımsız iademe ettirme ve toplumun ayrılmaz bir parçası olma" vurgusunun altı çiziliyor.
Daha da önemlisi, engelli vatandaşlarımızın bu haklardan faydalanmaları için imkân ve fırsat verilmesi. Bu çerçevede 2005 yılında çıkarılan "Özürlüler Kanunu"nun, engelli bireyin önüne çıkacak ‘engeli’ aşmasında kolaylık sağlayacağı belirtiliyor
Kitabın önsöz yazısı "Onların kendileriyle ve toplumla barışık bir hayat yaşamları için çalışma yapılacaktır" cümleyle tamamlanıyor...
Kitabın bir başka paragrafında yer alan şu ifadeler dikkat çekecek kadar, anlamlı. “Canı tanımlamak zor… Ama şüphesiz ruhtan bir parça. Bildiğimiz o ki; can latif, can aziz, can kutsal… Onda en küçük bir kusur, en ufak bir özür, en hafif bir maraz bulunmaz.
Bedenlerimizdeki hiçbir kusur onu gölgeleyemez, hiçbir eksiklik ya da fazlalık ona sirayet edemez. Can hep aynı: ‘Canda özür olmaz.’ Öyleyse, özür bakışlarımızda, engeller düşüncelerimizde… Umarız ki bir engelin kaldırıcısı da bu kitap olur..”
İyi niyetle atılan bir adımı harekete geçiren, düşüncelerin tutarlılığıdır. Akılda/beyinde başlayan engelin, yine akılda/beyinde bitirileceği vurgusu.
Süreçten kazançlı çıkacak olanın ise insanın kendisi. Öyle ise kazanımın önüne ‘set’ vurmak, insanlığa ‘zarar’dan başka ne katkı sağlayabilir ki?..
MÜSİAD tarafından yayına hazırlanan kitaptaki düşüncelerin bugüne yansımasından, on yıla yakın bir süre geçmiş ama söz konusu ‘doğru’ olunca, o düşüncelerin zamana nasıl meydan okuyabileceğini görebilmekteyiz.
Yapılan veya yapılamayanların, dönüp dolaşıp bir gün gelip kişiyi/toplumu bulacağı gerçeği de var. Bu bağlamda, toplumsal huzur için kişilerin sağlığıyla birlikte, bireylerin sosyal güvencesi de önemli.
Sosyal güvence, bireyin üretim safhasında yer alarak toplumla iç içe olması ve bütünleşmesiyle mümkün. Bunun için ise kişinin sağlıklı/zinde olması şart.
Bireyin bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklı olabilmesinde hareket ve egzersizin önemi dikkate alındığında, “Spor (hareket ve egzersiz) engelli bireyin hayatının içerisinde olmalı” tespiti, doğru bir yaklaşım olacaktır… (Devam Edecek)
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @ahmetgulumseyen , @dikgazete