"Güzeli kim kaybetmiş ki biz bulalım" türünden, “oyun"dan ibaret olan "hayatın keşmekeşliği" içerisinde debelenip duruyoruz.
"Ne kadar meşakkat, o kadar mükâfat" yaklaşımının taçlanacağı derecesinde, zaman zaman açılabilecek olan hayr kapılarına denk geliriz.
İçinde yer aldığımız Ramazan ayı da bu bereketi daha da artırmakta. Allah (c.c) buyuruyor. "Bana dua edin, duânıza cevap vereyim" (Mü’min Suresi-60)
Ekonomik zorluklar, yalnızlık, hastalık, yaşlılık ve benzeri durumlar. "Tok açın halini anlamaz" sözü her daim geçerliliğini korurken, bazen olur "Bir musibet, bin nasihatten evla" olur.
Bir uzvu olmayan veya tam olarak kullanamayan kör, sağır, sakat, algılaması güç vatandaşlar. Bu saydığımız ve toplumda "engelli" olarak isimlendirilen vatandaşlarımız da bu imtihan dünyasının önemli sürecinde yer almakta.
Toplumun içinde yer alıp da bilgisizliğin sürüklediği cehalet tutsağı olan kişiler tarafından “Sakat… Anormal… Muhtaç…" gibi yakıştırmalarda bulunulması da anlaşılır gibi değil!
Çünkü “engelli” tanımı yapılan insanların, zor görünenler karşısında ulaştıkları başarıları gördükçe, "Onlar mı engelli, yoksa onları anlamaya çalışmayıp ve hayatlarını ideme ettirecek (balık tutabilecek) imkânlar oluşturamayan bizler mi engelli (!)” diye de düşünmeden edemiyor insan…
Çalışma alanımız spor olduğu için, sporun içinde yer alan ve engel tanımayan bireyleri ve onların istekliliğini, çalışkanlığını ve başarılarını gördükçe, kendilerini takdir edip, şahit olduklarımızı kamuoyuyla paylaşmadan edemiyoruz.
Hareket ve egzersizlerle başlayan, ardından sportif süreçle devam eden faaliyetler, tıpkı bir insanın hayat yolunda, “Hamdım, piştim, yandım…" anlayışının erdemliliğine ulaşması sonucu çıkmakta.
Spor yapan bir birey, bedensel ve ruhsal açıdan gelişim göstermesinin yanı sıra, “Sosyal hayat" dediğimiz günlük yaşantının da içinde yer alması bakımından oldukça önemli.
Önce kendisini tanıyacak (neleri, nasıl yapabilirim) sonrasında ise yaptıklarıyla (başarmanın verdiği öz güvenle) keyif ve gurur duyacak.
Kaynağı insan, neticesi mutluluk olan bu tür süreçler bizi de "İnsanın başarma duygusu/mutluluğu, kaç vizite ilaca/tedaviye denk geliyor" düşüncesine sürüklüyor…
"Spor engelsiz hayatın neresinde?" derken bu soru bir cevap/karşılık bulması, konunun ehemmiyeti bakımından önem taşımakta.
Günlük hayattaki örneklemeler, hareket ve egzersizin engelli bireyler için hassasiyetini ortaya koyuyor.
Erzurum ilinde, bir şekilde (ağaçtan düşme, trafik kazası, hastalık, doğuştan v.b.) bedensel engelli durumundaki bir grup arkadaş, tekerlekli basketbol takımı kurmaya karar verirler.
Bu arkadaşlar ve benzer durumdaki diğer bireylerin, hayatlarını kaliteli şekilde sürdürmelerinde spor, onlar için bahane olurken, diğer engelliler gibi yeri geliyor kulak, yeri geliyor ayak, yeri geliyor göz oluveriyor.
Önce emekledi, sonra yürüdü, daha sonra koşmaya başladılar.
Bazen, bir hususu anlatmak istersiniz de anlatamaz, yaşamak gerektiği kanaatine varırsınız ya! Onların ki de öyle.
Sadece birkaç örnek, her şeyi o kadar net özetliyor ki;
Ramazan Çelik (Basketbolcu); "Tekerlekli Basketbolla hayata tutundum. Daha önce eve kapanmıştım ama şimdi arkadaşlarla tanıştım, daha iyi oldum.”
Ersin Akçay (Basketbolcu); "Sporla birlikte kendimi daha güçlü hissetmeye başladım. Hayatla barışık ve enerjik yaşıyoruz. Bize destek çıkılırsa, çok daha güzel yerlere geleceğimize inancım tam.”
Elfin Pehlivan (Yüzücü); "Dokuz yaşında ‘stargardt’ hastalığı geçirdim. Engelimle birlikte 'hayatım karardı' demek yerine, yüzme sporuyla kendimi iyi ve özgür hissetmeye başladım…”
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @ahmetgulumseyen , @dikgazete