Sosyal medya, amacına uygun olarak veya olmayarak, bunu şartlar belirliyor, baskı unsuru olarak kullanılıyor.
“Arap Baharı”nda kitleleri harekete geçirmek için sosyal medya kullanılmış ve başarılı olmuştu.
Dünyanın çeşitli yerlerinde olan toplu gösterilerde sosyal medya gücünün etkisi yadsınamaz bir gerçektir.
Ülkemizde “Gezi Olayları”nda bu güç test edilmiş ve başarılı olmuştu.
Toplu gösteriler haricinde bazı olaylarda sosyal medya gücü devreye girerek baskı unsuruna dönüşüyor ve sonuç alınabiliyor.
Bu gücün farkında olarak bazı şer odakları, ülkelerde istedikleri etkiyi sağlayabiliyorlar.
Sosyal medya, kişilerin hoşça vakit geçirdikleri, düşünce ve anılarını paylaştıkları, arkadaş edindikleri bir mecra olmaktan çıkıp, bir güç odağı olmaya çoktan başladı.
Bu sebeple, basına demeç vermeye bile gerek görmüyor siyasetçiler. Sosyal medyadan paylaşım yaparak basın açıklaması yapıyorlar.
Birini övmenin veya karalamanın en kolay yolu, sosyal medyada yankı uyandırabilmek ve “TT” olmaktan geçiyor.
Suçsuz insanı suçlu göstermek sosyal medyada çok kolay ve bu mecrada doğruluğu teyit ettirmek de zaman kaybından öte bir şey değildir.
“İnsanın adı çıkacağına canı çıksın” sözünün en gerçekçi olduğu ortamlardan biri de sosyal medyadır.
Her şeyi bir kenara bırakalım.
Sosyal medya, yargıya müdahale ediyor ve hâkimin önündeki dosyaya göre, serbest bıraktığı birini tekrar tutuklatabiliyor.
Yargıya müdahale etmek aynı zamanda hâkime, savcıya güvenmemek, itibar etmemek anlamına da geliyor.
Eğer birileri, yargı gücünü kullanarak suçluyu aklıyorsa, sosyal medya gücüyle bunun önüne geçiliyorsa bu hukuki açıdan güzel bir baskı unsurudur.
Reel olaylarda bunun doğruluğunu veya gerçekliğini teyit etme imkânı da yok.
Birileri bir video hazırlıyor, ses kaydı yayınlıyor veya bir görsel paylaşıyor ve bir kişi hakkında hüküm veriyor.
Sosyal medya kullanıcıları, bu paylaşım üzerine mesajlar yayınlıyor ve o kişiyi peşinen yargılıyor ve hüküm tayin ediyor.
Önlerinde dosya yok, olsa bile bir karar verici var, onun kararlarına itibar etmeyip yargı dağıtmaya başlayan bu kitle, ne yazık ki yargıyı etkiliyor.
Yargı mercileri her vakada töhmet altında kalıyor.
Sabahına serbest bıraktığı kişiyi, sosyal medya paylaşımları üzerine akşamına tutuklayan hâkim, hangi kararında doğru olanı yaptı?
Sosyal medya baskısıyla serbest bırakılması gereken kişiyi tutukladıysa büyük bir hukuk katliamı yok tutuklanması gereken kişiyi serbest bıraktıysa o da ayrı bir facia.
Nereden tutarsan, tartarsan tut veya tart, terazi elde kalıyor. Adalet yerini bulmuyor.
Böyle olunca yargıya olan güven azalmaya devam ediyor.
Hâkim ne yapacağını bilemiyor bu baskı karşısında o da ayrı bir felaket.
Hâkim, serbest bırakma gerekçesinde haklıysa, direnç gösterip kararının arkasında durması gerekir de hoş sel gelince ne var ne yok sürükleyip götürüyor hâkim ne yapsın!
Yargılamalara olan güven duygusu yerlerdeyken karar ve hüküm vermek cidden zor iş!
Bir karar veriyorsunuz lakin sosyal medya çoktan hüküm vermiş oluyor ve sizin kararınız askıda kalıyor, geçerliliğini koruması mümkün olmuyor.
Kararınızı diretseniz bu sefer yukarıdan baskı geliyor; yukarısı selin tehlikesinden korkuyor veya siyasi kaygılar devreye giriyor.
Örneğin tecavüz suçlamasında zanlıyı serbest bıraksanız, selin tesirinden kurtulmanız mümkün değil.
Sosyal medya hüküm vermiş oluyor, zanlı suçlu gibi boy boy afişe ediliyor, asılıp kesiliyor.
Belki suçlu değil ve masanızdaki evraklar o kişiyi tutuklamaya yetmiyor.
Ne haddinize canım!
Sosyal medya ‘asın’ dediyse asacaksınız!
Sosyal medyaya rağmen nasıl kararınızda diretebilirsiniz ki?
Var mı böyle babayiğit!
Adaleti sağlamakla görevli hukukçularımızın hepsi belki babayiğittir lakin sosyal medya gücü ve adaleti kesin, hızlı ve kavi olduğundan babayiğitler de çaresiz kalabiliyor.
Çoğu kez verdiği kararın altında kalıp eziliyor, belki sabahsız gecelerde iç kavgaları oluyor veya umarsız.
Ne olursa olsun sosyal medyanın yargıya müdahale etmesi doğru değil, birçok sakıncası var, alkışlanacak bir durum değil.
Yargıyı, siyasetin ve sosyal medyanın veya basının baskısından kurtarıp hâkimlerin özgürce karar vermelerini sağlamamız gerekiyor.
Kürsüdeki hâkim, çeşitli sebeplerle bilerek yanlış karar veriyor, vermek durumunda kalıyorsa vay ki vay!
Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla kararlarını özgürce veremedikleri de bir gerçek…
Güçlü ile haklı arasındaki teraziyi doğru tartacak karar vericilerin doğru karar vermesi, adaletin teciliyeti için önemlidir.
Güçlünün yanında olan adalet, adalet değildir.
.
Muhammed Işık, dikGAZETE.com