Barışık kalmak lazım….
Kendinle, dünyanla, yaşantınla, düşüncelerinle ve mücadelenle!..
En başta sormalıyız kendin misin? Yoksa sen görünümlü bir başkası mı?
Kalp icra makamıdır. Sorguladığın hayat, icra ettiğin kararlarındır. Kararlar üzerinden çizdiğin yol benliğin ve özlüğün hakikatidir.
Kalple buğzettiğin her şey, aynadaki karşılığındır. Aynada görmek istediklerini görürsün. Görmek istemediklerini sert zerreciklerle vuruşturursun. Oysaki sen, elinle düzeltmeyi, dilinle dilleri çözmeyi ve sosyo-yaklaşım çizgisini unutmuşsundur.
Kendin olduğunda mı dünyan var? Yoksa dünya seninle olunca mı sen varsın?
Dünya bir yörünge ekseninde döngüsüne devam ediyor.
Kâinatın şifresi, onun hesapsız ve sonsuz dönüşü…
Neden mi!
Evrenin doğurgan özelliği mevcut. Her şeyi birbirine bağlı kılan aynı zamanda bir frekansla anlaşabilen bir hücre-tonik yapı… Birbirini harekete geçiren bir çok hücre… Kesintisiz iletişim ve hayat belirtisi…
Her hücre kendiyle barışık…
Dünya ise insanoğluyla çoktan ilişiğini kesti. Çünkü insan, ben-merkezli tavırlarıyla gökyüzünün ve yeryüzünün katmanlarını paramparça etti.
Haddini bilseydi eğer, dünyaya olan sorumluluk bilincini ve varoluş hikâyesini unutmasaydı bugün ‘’DÜNYACILIK POLİTİKALARI VE ONA BAĞLI SONSUZLUK, SONSUZ DEVLET, SONSUZ YAŞAM, İKSİR VE KUTSAL SANDIK MÜCADELELERİ VERİLMESİNE’’ izin vermeyecekti.
İnsan, gücü ve gücün verdiği hayata, vazgeçilemez sevgili gözüyle bakıyor.
Aslında kutsal kitaplar, din anlayışlarımız ve din eksenli dünyamızın kozmik gerçekleri, pozitif ve negatif çarpışmalarla bu zamanda dünyaya zelzele saçmaya devam ediyor.
İnsan, toprakta son, son da öz kıyamını ve eksik benlik hikâyelerini bırakıyor.
Dünya insana değil, insan dünyayla yok oluyor.
Sen yaşamla mı var oldun? Yoksa yaşadıklarınla mı sen oldun?
Yaşam yepyeni başlangıçlardır.
Başını yakalamayan, sonunu göremez. Sonunu kestiren zafere ulaşamaz.
Yaşama katma değer katmak kadar, yaşamına da katma değer katmak önemlidir.
Misyon ve vizyon, zihin tabelası olmamalıdır.
Yol göstermek, yolun haritasına da rehber olmaktır. Rehber kişiyle uzun bir soluk almak varken, kendi çapında bir ömür mü geçirmek istersin?
Dedik ya; karar icradır.
Kararsız derviş, sofradan nasiplenemez.
Nasip, yaşamayı ve yaşamış olmayı gerektirir.
Sen düşüncelerle mi varsın? Yoksa düşünceler seninle mi hayat buluyor?
Bilgin kişinin de dediği gibi: “Düşünüyorum öyleyse varım.” Düşündüklerimiz ne zamandan beri hayatımıza dinamiklik kattı ki bizler yorumu yorumsuzluğa, kaderiyeti beşeriyete ve asaleti kadim medeniyete dönüştürebildik.
Objektif fikirlerle sui-niyete ve onun vermiş olduğu yapay akımlara ne zaman darbe vurduk?
İdeolojiler ve kolektifi zikriyet meselesi değil, hayata ve hayatın ortak kalıplarında buluşturacağımız siyaset-i bekaya dönüştürmeliyiz.
Hayat mı mücadele? Yoksa senin adın mı mücadele?
Aday olunur!.. Bir imtihana, bir zamanın koşusuna, mukaddes bildiğin dava yolculuğuna…
Davan hayattır; hayata dair her şeydir.
Seni sen kılan her özelliğinle koşmaktır.
Menzili hesaplamamaktır.
Katma katarken katığına, çile ve dertle buluşturmaktır.
Ehli kişiliği sergilemektir.
Bulunduğun konumda adaleti sağlamaktır.
Öncülüğünü sergileyip zamana ve insanlığa derya olmaktır.
İnsanlar seni zikrettiğinde ‘’ALLAH RAZI OLSUN ONDAN’’ dedirtmektir.
Hayat mücadele ise mücadelenin adı sen, ben ve biz olmalıdır.
Koş ki her şey kıyama dursun!..
.
Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @TahacalikCal , @dikgazete