Batıniliğin bir alt kolu sayılarak 14. Asrın sonlarında Fadlullah Hurufi tarafından kurulan ve harflerle rakamlara kutsiyet veren Hurufilik, İslam ile telifi mümkün olmayacak kadar açık batıl inançlara sahip “yeni bir din” ve uydurulmuş bir inanç sistemi olarak varlığını bugüne kadar sürdürmektedir.
Hurufiler, “Allah’ın her peygamberde aşamalı olarak kendisini açtığına, en son olarak da Hurufiye inancının kurucusu olan Fadlullah Esterabadi’nin bedeninde vücud bulduğuna” inanırlar. Fadlullah’ın kaleme aldığı Cavidanname’nin ise “Kur’an’ın hükmünü ortadan kaldırdığını” iddia ederler.
Harflere ve rakamlara kutsiyet veren Hurufiler, evrenin “Peygamberlik, İmamlık ve Tanrılık” şeklinde üç temel dönemi olduğu inanır.
Hz. Adem ile başlayan peygamberlik döneminin Hz. Muhammed ile bittiğini, Hz. Ali ile başlayan İmamlık döneminin 11. İmam Hasan e-Askeri ile sona erdiğini ve Hurufiliğin kurucusu Fadlullah ile Tanrılık döneminin başladığına inanırlar. Ayrıca Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlerin Hurufiliğin kurucusu Fadlullah’ın geleceğini müjdelediklerini iddia ederler.
Günümüzde birçok tarikatlar ve tasavvufçu şairlerin Hurufiliğin etkisinde kaldıklarını gözlemliyoruz. “Kur’an’ın bir zahir bir de batıni yorumu vardır.” diyen çoğu tasavvuf erbabının harflerin çeşitli şekillerine atfedilen sırlara ilgili batıni yorumlarla dolu tefsirleri de Hurufilik gibi İslami açıdan sakıncalı itikatlardan etkilendiklerini ortaya koymaktadır. Yine kendisini mutasavvıf olarak tanıtan bazı şairlerin hemen hemen büyük bir kısmı tarafından kabul gördüğünden yazmış oldukları eserler Hurufiliğin etkisi altındadır.
Kelimeler ve harflere kutsallık yükleme hususunda Hurufiler ile Yahudi Kabala inancı arasında hiç fark yoktur. Her iki inançta da bütün kâinat İbranî alfabesinde harflerden yaratıldığına inanılır.
Fadlullah’ın (Hâimî) ölümünden sonra Hurufilik inancı müritleri tarafından Azarbeycan, İran ve Anadolu’da yayılmıştır.
Hurufiliğin en büyük takipçilerinden biri meşhur şair Nesimi’dir. Nesimi ve diğer Hurufi takipçiler tasavvufun mistik kavramlarını Fadlullah tarafından kurulan harf yorumu metoduyla birleştirmiş ve günümüze kadar taşımışlardır.
Hurufiliğin tesiri Niyaz-i Mısri, Fuzuli, Kani, Habibi, Hatai, Gülşeni gibi şairlerde çok büyüktür. Yine Anadolu’da yaygın tarikatların yanı sıra özellikle Bektaşilik ve Alevilik gibi yorumlar ile İran’daki birçok tarikatın terminolojisinde Hurufiliğin tesiri oldukça fazladır.
Hurufilik, Batıniliğin tesiri büyük olan Şii tarikatlarda olduğu gibi birçok Ehl-i Sünnet tarikatlarda da tesirini göstermektedir. Bunun sebeplerinin başında harflere kutsiyet veren ve kendisi bir Karmati Dai’si olan Hallac-ı Mansur ile Vahdeti vücut felsefesinin kurucusu olan İbni Arabi gibi şahıslar gelmektedir. Günümüzde de Hurufilik daha çok Bahailer ile ilişkilendirilmektedir.
Kendileri Hurufi olmasa da birçok müfessir gibi çağımızda da Said Nursi, Mahmut Ustaosmanoğlu vb. kişiler de eserlerinde cifr ve ebced gibi harflere kutsiyet veren hesapları kullanarak Kur’an, Hadis, Celcelutiye gibi dini kaynakların kendilerine ve eserlerine yönelik gaybi işaretlerde bulunduğunu iddia etmişlerdir.
Kökeni Hz. Muhammed (sav) öncesinde Yahudi Kabalizmine dayanan harfleri ve rakamları kutsama yöntemi olan Hurufilik, içinde barındırdığı gizem sayesinde insanlar tarafından ilginç bulunarak inanılmaktadır. Yahudi Kabalizmi “Mukaddes Kitab”ın (İncil) biri zahirî ve öteki bâtıni iki ayrı manasının bulunduğu esasından yola çıkar.
Bunlara göre önemli olan batıni manasıdır. Bu türden bir inanç İşari tefsir metodunu kullanan tarikat ve tasavvufçularda da vardır. Onlara göre de “Kur’an’ın da biri zahirî ve öteki bâtıni iki ayrı manasının olduğuna” inanırlar.
Bu tür inanç sahiplerine göre de esas olan Kur’an’ın zahir (açık) manaları değil, batın (kapalı) manalarıdır. Bu sebeple batıni tefsirlerde hiçbir kaide ve kural yoktur. Tek kural tefsiri yapan tasavvuf erbabının çıkardığı batıni manalardır. Bugün itikadımıza sokulan bütün batıl yorumlar ne yazık ki bu yolla sokulmuştur.
Batıl inanç sistemi olarak İran, Azerbaycan ve Osmanlı’da 14. ve 15. yüzyıllarda etkin olan bir inanç akımı olan Hurufilik, bugün günlük hayat içerisinde karşılaştığımız bazı inanç ve tevillerde de karşımıza çıkmaktadır. Ne yazık ki bu bozuk inançların Hurufiliğin inanç esasları içinde olduğunu çoğu kimse farkında bile olmuyor.
Biz Müslümanların inanç sistemi Kur’an’da apaçık olarak belirtilmiştir. Neye nasıl inanacağımız muhkem ayetlerde ortaya konmuş ve bu bize Resul vasıtasıyla açık biçimde bildirilmiştir.
İnanç sistemimizi belirleyen kitabımız Kur’an’ın üzerinde durduğu en önemli mesele inançlarımızın Tevhit ekseninden kaymamasıdır. Bunun için inanmamız gereken esaslar açık biçimde ortaya konulurken inancımızı tehlikeye düşürecek ve hatta yok edecek olan en büyük tehlike şirkin de altı kalınca çizilmiştir.
Kur’an’da belirlenen inanç esaslarımızı çok iyi öğrenmezsek başkalarının inanç esaslarını farkına varmadan kabullenmemiz her zaman mümkündür.
Hurufilik, bizim topraklarda doğan, gelişen ve yüzyıllardır etkisini azaltmadan devam ettiren batıl bir inanç sistemi olarak Müslümanları en çok tuzağa düşüren inançların içinde önemli bir yer tutmaktadır.
Arapçadaki 28 ve Farsçadaki 32 harfle birlikte özellikle de “üç, yedi, dokuz, kırk, elli iki” gibi rakamlara verdikleri kutsiyeti her şeyin üzerinde tutan bu batıl tevil sisteminin etkisini bugün de toplumumuzda gözlemlemekteyiz.
Fadlullah, kendi inanç sistemini oluştururken kullandığı malzemelere baktığımızda bunların eski Hind, Yunan, Mısır’a kadar giren inanç parçaları olduğunu ve özellikle Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam dininden de yararlandığı görülmektedir.
Batını inanç esaslarının anavatanı sayılan İran’da kendi fikirlerini bu bâtıni metotlarla kuran Fadlullah, Bâtınilerin tevil metotlarını kullanarak, harflerin önemini ve onların sayılarla olan münasebetlerini ortaya koymuş, bütün dini emir ve hükümleri Arap ve Fars alfabelerindeki yirmi sekiz ve otuz iki harfe irca etmiştir.
Kur’an’ı istismar eden Hurufiler, ayetleri kendi inanç esaslarına göre eğip bükmüş ve “batıni yorum” diyerek birçok batıl inancın temelini güya Kur’an’a dayandırdıklarını iddia etmişlerdir.
Hurufiler, Kur’an’da bulunan muhkem ve müteşabih ayetler üzerinde kendi sistemlerine göre çeşitli hesaplamalar yaparak teviller oluşturmuş ve bunu Hurufiliklerine delil olarak kabul etmişlerdir. Fakat Hurufilerin bazı inanç ve tevillerine baktığımızda inançlarının Kur’an’dan asla referans alamadığını ve batıl olduğunu hemen görürüz.
Hurufiliğin inanç esaslarını incelediğimizde karşımıza Kur’an’ı kendi sistemleri için acımasızca tahrip eden bir zihniyetle karşılaşıyoruz.
Hurufiliğe göre haşa Allah da dahil her şeyin hakikati, mevcudiyeti ve ruhu harfler, rakamlar ve sesler sayılmıştır. Bunun için Hurufiler alemlerin sonu olmadığına inanırlar.
Hurufiliğin batıl bir inancı da haşa Allah’ı, bir insanın yüzünde tezahür eden bir kelama benzetmeleri ve bu kelâmın unsurlarının da her birinin ayrı bir sayı değeri olduğudur. Hurufi inancına göre bütün varlıkların asıl unsuru olan yirmi sekiz harfin insan yüzünde görüldüğünü söylerler.
Hurufilere göre insan yüzündeki hatlar ile Arap harflerinin şekilleri arasında bazı alâkalar vardır; “İnsan vücudundaki her uzuv bir harfe karşılık gelmektedir. İnançlarına göre insan gözünün biri Cebrail diğeri de Azrail’dir. Cebrail Ali’yi, Azrail’de Muhamed’i temsil eder. Adem’in yüzü Allah’ın yüzüdür. Kâb-ı Kavseyn ise insanın iki kaşıdır.”
“Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” sözü ile günümüzde İşari tefsir ekolünün temsilcilerinden Mahmut Ustaosmanoğlu’nun müridi Cübbeli Ahmet’in, “Allah, ete kemiğe büründü, Mahmut diye göründü.” safsataları aynı inancın birer örneğidir.
Hurufiler bütün dinî hükümleri kendi düşünceleri doğrultusunda izah ederler. Kelime-i Şehadet, namaz, oruç, hac ve zekât gibi bütün dinî hükümler teviller ile hep 28 ve 32 harfe tatbik edilerek açıklanır. Rakam fazla veya eksik olursa, hesabı doğrultmak için harflerin eğilip bükülmesine baş vurulur ve dört işlem yoluyla sonuca ulaşılır.
Hurufilere göre Kur’an’da ne kadar “Fadl’ûl-Lah” ve “Fazıl” kelimesi varsa hepsi de Hurufilere göre beklenen mehdi olan Fadlullah’a işaret ettiğine inanılır.
Tarihte, insanoğlunun sayılara ve harflere batını mânialar yüklemesine dair örnek, oldukça fazladır.
Harfçilik, tarihsel süreçte farklı biçimler ve adlar altında pek çok kimsenin zihnini meşgul etmiştir.
Tıpkı simya ve sihir telakkileri gibi harfler (Huruf) ilmi de gelecekten haber alma, şartlara müdahale ederek sonucu değiştirme amaçlarına yönelik olarak eskiden beri kullanılmıştır.
Nitekim gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları Yahudi, Hıristiyan ve geleneksel İslam kültürlerinde rastlamak mümkündür.
Helen batı filozofları arasında da bu telakkinin kabul gördüğü bilinmektedir. Mesela Pisagor, âlemin ilk prensibinin, aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Ona göre, eşya, duyulur hale gelmiş sayılardır. Bilimin amacı, her varlığı karşılayan sayıları bulmaktır. Örneğin akıl belli bir sayıdır, ruh belli bir sayıdır, adalet belli bir sayıdır. Evren, bir sayı uyumudur.
Varlığın esasını harfler ve sayılar üzerinden izah etmeye çalışan Hurufilik inancında da ebced hesabının sağladığı imkânlardan istifade edilmiştir.
Hülasa etmek gerekirse Müslüman, itikadının esaslarını çok iyi öğrenmek zorundadır. Aksi halde değişik batıl inanç ve yorumları kendi itikadı zannederek inanabilir ki bu İslam itikadınca telifi mümkün olmayan bir durumdur.
Hurufilik bizim coğrafyamızda ortaya çıkan batıni bir inanç olarak bugün de içimizde esaslarıyla yaşamaktadır. Dikkatli olmazsak Müslüman ismi altında Hurufiliğe inanırız ki buna hiçbir Müslümanın razı olacağına ihtimal veremiyorum.
.
Selim Çoraklı, dikGAZETE.com