Son günlerde dünyanın gündemi ‘koronavirüs’ salgını…
Öncelikle belirtelim ki; yapmamız gereken en doğru hareket, Sağlık Bakanlığı'nın yayımladığı kurallara uymaktır.
Dünyayı kırıp-geçiren virüs, ülkemizde geç ortaya çıkmışsa da, ölümlü sonuçlar da görülmektedir.
Hafta içi, Çankaya Köşkü'nde düzenlenen “Koronavirüsle Mücadele Eş Güdüm Toplantısı”nın ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, koronavirüs nedeniyle alınan tedbirler kapsamında 21 maddelik bir ekonomi paketi de açıkladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi, kurallara uyup tedbirli olmayı vatandaş olarak görev bilip, hem sağlık hem de ekonomik yönden ‘en hafif şekilde atlatırız inşallah’ dedikten sonra ‘Siyasi ayak’ konusuna gelelim…
Bilindiği gibi geçen ay, ‘FETÖ’nün siyasi ayağı konusunda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir tartışma başlatıp, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef gösterdi.
Erdoğan da aynı şekilde karşılık verdi…
FETÖ elebaşı ve ilişkilerini baştan alıp, yazının sonunda da ‘ayak’ ya da ‘ayaklar’ın kararını size bırakalım…
Resmi olarak yetersiz olmasına rağmen, elebaşını Edirne’ye kim getirip, vaizlik görevi verdi bilmiyoruz fakat elinden tutanın ve yabancılarla ilişkilerini sağlayanın CHP eski Genel sekreteri Kasım Gülek olduğu yazılmakta, çizilmekte ve açıklanmaktadır.
İhtimaldir ki; İzmir yolunu da açan odur; fakat 1970’lerin başlarında kullanmaya elverişli olduğunu tespit eden ve kullanan devlet kurumu da işin içindedir!
12 Eylül1980 darbesinin ardından, aranan teröristler içerisinde gösterilen ve duvarlara, kahvehanelere fotoğrafları asılan Fetullah Gülen ne tuhaftır ki; cuntacılar tarafından korunur. Hatta bir yol kontrolüne takılmasına rağmen, askeri yönetim tarafından görmezden gelinmiştir.
80 sonrası siyasete geçilmesiyle birlikte, merhum Turgut Özal tarafından korunmuştur.
FETÖ elebaşı, bir yandan Turgut Özal’a dua ederken, kısa süre sonra aleyhine dönüp ‘Sızıntı’ dergisindeki yazıda ağır hakaretler etmiştir.
Süleyman Demirel’in başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı döneminde neredeyse aralarından su sızmamıştır.
Tansu Çiller döneminde bugünün İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i sözde rica (!) ile bakan yaptırmıştır. (Nurettin Veren’in bu konuda belgeli açıklaması vardır.)
DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit döneminde kendisiyle ‘kanka’ olmuş ve “Eğer ahrette Allah bana şefaat (!) etme imkanı verirse, bunu ilk önce Ecevit için kullanırım” diyerek, ilk şefaat (!) edeceği kişinin Ecevit olduğunu söylemiştir (Ecevit de kendisini sürekli olarak savunmuştur).
28 Şubat döneminde REFAHYOL hükümetini devirmek için kartel medyası, sendikalar ve hükümet karşıtı diğer partilerle işbirliği yaparak, cuntaya destek vermiştir.
Yine o dönemde Ecevit ile birlikte Hüsamettin Özkan ve Mesut Yılmaz’ın “Hocaefendi”si olmuştur!..
Sonuçta sadece Türkiye değil, Kasım Gülek’in açtığı yolda, global dünya, kullanmaya elverişli iyi bir aparat olduğunu anlayarak, Vatikan’da, Papa ile görüşmesi sağlanmış ve artık kendisi de ‘rabb’in kulu olduğunu, “Pek muhterem Papa cenapları” başlığıyla sunduğu mektupta ifade etmiştir!..
Bu arada, hiçbir yetkili çıkıp da, “Bu vaiz kim oluyor da, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakanı ile istediği an görüşüyor, teklifler sunuyor hatta kimin adına Papa ile buluşuyor” dememiştir!
1999 yılı başlarında ipini koparmış ve artık ‘rabb’lerinin kucağına uçup gitmiştir!
Fakat kendi tabiriyle ‘40 yıldır ördüğü yeleği giyme’ vaktini beklerken, devlet içinde devlet oluşturma çabalarını da hızlandırmıştır!..
AK Parti’nin iktidar olmasıyla birlikte, çalışmaları aynen devam etmiş ve kimi görüşe göre 2007, kimine göre de 2011’de hükümet, karşısında ABD/İsrail güdümlü global bir terör örgütü olduğunu idrak etmiştir.
Parti içindeki milletvekilleriyle birlikte devlet(Recep Tayyip Erdoğan)’i, hedefe koymuşlar ve ne hazindir ki, Erdoğan’ı bu çete karşısında en güvendikleri bile yalnız bırakmıştır.
(Genelkurmay eski başkanlarından İlker Başbuğ, ilk zamanlar yaptığı açıklamada FETÖ mücadelesini Erdoğan’dan başka kimsenin yapamayacağını söylemiş ve kendisinin yalnız bırakıldığını vurgulamıştı. Sonradan farklı konuşmaya başladı.)
Bu arada, MHP’nin bazı vekilleriyle CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, kaset kumpasıyla istifa ettirilmiş yerine Kemal Kılıçdaroğlu getirilmişti.
2009 yılında, bir helikopter suikastiyle katledilen BBP Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterindeki bazı parçaları sökenlerle, 15 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Marmaris’te öldürmeye gidenlerin aynı kişiler olduğu bugün mahkeme ifadeleriyle ortaya çıkarılmasına rağmen; 15 Temmuz alçak darbe girişimine kadar, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici ile Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak; hükümetin FETÖ kararlarıyla ilgili FETÖ’nün yanında saf tutarak, kanalları STV’nin ekran yüzü olmuşlar ve terörist başını (Hocaefendi olarak) ölümüne savunmuşlardır!..
Atatürk’ün kurduğu CHP’nin başına getirilen ve partiyi, halk dışına çeken Kemal Kılıçdaroğlu ise, ilk günden itibaren “FETÖ’nün sesi” olduğu gibi, 15 Temmuz’da Atatürk Havalimanı’ndan darbeci FETÖ’cüler tarafından korunarak Bakırköy’e TV karşısında kahve içtiği yere gitmesi sağlanmıştır!
Öyle ki; eski Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal, bir ara Twitter hesabından, “CHP laik Türkiye'nin teminatıyken, partimizin içine sokulan uluslararası bir din şebekesinden temizlenmesi gerekmektedir. Uluslararası din şebekelerinin parti içindeki oyunlarını sonlandıracağız” şeklinde yazma zorunluluğu hissetmiştir!
Aynı şekilde; Antalya eski Milletvekili Yıldıray Sapan da, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinden önce, “CHP-FETÖ ilişkisi” için; “Eski CHP’nin nasıl dönüştürüldüğünü, buna kimlerin yardım ettiğini hangi yöneticilerin işin içinde olduğunu biliyorum. Devşirme adamlar gelmeye başladı CHP’ye. FETÖ’den adamlar gelmeye başladı. Aday belirleme süreci yaşandı evlere şenlik. Kim belirliyor CHP’nin adaylarını, hangi güçler yönetiyor? Pesilvanya’dan mı yönetiliyor? Bu CHP’ye oy verirseniz FETÖ’ye oy vermiş olursunuz” derken;
İzmir eski Milletvekili Birgül Ayman Güler, Kastamonu’da; “Her ne kadar parti yönetimimiz inkar etse de 30 Mart seçimlerinde cemaatle ittifak yaptı. İllerde ve ilçelerde cemaatin çeşitli unsurlarının Cumhuriyet Halk Partisi’yle yürüdüğünü hepimiz gördük” dedi.
CHP Genel Başkan eski yardımcısı Yılmaz Ateş ise, katıldığı bir programda, “Benim partim FETÖ’ye teslim oldu” dediği için partiden ihraç edildi!
Bütün bunlardan sonra CHP’li vekillerin sözlerine de bakarak, şunu diyebiliriz: FETÖ’nün şu anki siyasi ayağı, CHP ve Kılıçdaroğlu değilse kimdir!..
Önceki ayakların hangileri olduğuna da yazıyı okuduktan sonra siz karar verin!..
.
Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com
Twitterda bizi takip edin: @alimevlutkaya @dikgazete